28 Mart 2008 Cuma

KOLA İçerek Alkol'de Tükettiğinizi Biliyormuydunuz ?------------------------------------------------------------------------( AB'ye HAYIR )

Tüketiciler Birliği, gazlı içeceklerden sonra Coca-    Cola ile ilgili yaptırdığı alkol analizinden de alkol   çıktığını açıkladı. İşte basına açıklanan laboratuar  raporundaki bilgiler:

  Gazlı içeceklerden sonra Coca-Cola alkol analizi ile ilgili bir  değerlendirme yapan Tüketiciler Birliği Kayseri şube başkanı Mahmut Şahin; 'Gazozlardan sonra yaptığımız Coca-Cola alkol analizinde de alkol çıktı' dedi.

  "Alkolsüz içeceklere ilişkin bir hukuki metinde, içecek içeriğinde alkol bulunmasına cevaz veren bu düzenleme dikkatimizi çekmiş ve konu ile ilgili olarak Tüketiciler Birliği tarafından bir çalışma başlatmıştık. Gazozlarda alkol olduğunu tespit etmiş ve elde edilen sonuçları Tüketiciler Birliği olarak 11 Ekim 2006'da 'Gazozlarda alkol var' başlıklı basın açıklaması ile kamuoyuna duyurmuştuk. Bu basın toplantısından sonra tüketicilerden 'kolalarda da var mı?' bunu neden açıklamıyorsunuz gibi tepki ve talepler aldık.

Bunun üzerine en popüler olan Coca-Cola'da alkol olup olmadığının araştırılması konusunda Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Laboratuarına müracaat ettik.

Çalışma kapsamında piyasada satılan Coca-Cola markalı ürünün, etiketleri üzerinde yapılan incelemelerde, içeriğinde alkol bulunduğuna ilişkin bir bilginin olmadığı tespit edildi.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Laboratuarına orijinal ambalajı içinde teslim edilen Coca-Cola şişesinde bulunan etil alkol analizi yaptırılmış ve şu sonuca ulaşılmıştır:

Coca-Cola'da 0.075 g/l etil alkol tespit edilmiştir.

'Gazozlarda Alkol Var' açıklamamızdan sonra kamuoyunda yapılan tartışmalar sonucu 10 üreticiden sadece 3 tanesi, 'ürünlerimizde alkol yok, var olan alkol, fermantasyon (mayalanma) sonucunda oluşan alkoldür' şeklinde görüş belirtmişlerdi. Yapılan açıklamalardan hiçbir bilim adamı ve tüketicinin tatmin olmadığı Tüketiciler Birliği'ne gelen telefon, e-posta ve mektuplardan anlaşılmaktadır.
Bu açıklamamızdan sonra birçok bilim adamı ve mühendis ise gazlı ve kolalı ürünlerde bulunan Etil Alkolün fermantasyon sonucu oluşmadığı; tiryaki tüketici oluşturmak, dolum sırasında akışkanlığı hızlandırmak ve aroma çözücü olarak kullanıldığını ifade ve ispat etmişlerdi. Üç temel nedenin yanında etil alkol dışındaki çözücülerin daha pahalı olması nedeniyle, üreticilerin etil alkolü tercih ettikleri tespit edilmiştir

Biz, içeriğinde alkol olduğunu etiketinde yazmayan kolaları da içmiyoruz. Sağlıksız şeylerden afiyet gelmez.İçenlere afiyet olmaz ki...

27 Mart 2008 Perşembe

Türkiye’de ‘cola’ya ilk yasak!

Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.

  

Yıllık 1,5 milyon izleyicisi olan İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi'nde Coca Cola ve Pepsi satışı yasaklandı.

Hindistan, Letonya ve İngiltere'deki bir üniversitede 'içinde zararlı madde olduğu ve insan sağlığına zarar verdiği' gerekçesiyle satışı yasaklanan Coca Cola ve Pepsi'ye Türkiye'den ilk yasak, sivil toplumdan geldi.

Sahibi olduğu markalaşmış 'Myshowland' olan adını 'İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi' olarak değiştirerek herkese örnek olan Mustafa Özbey, şimdi de gösteri merkezinde Coca Cola ve Pepsi satışını yasakladı.

'Türk halkının sağlığının en az Letonyalı veya Hintliler kadar değerli' olduğunu vurgulayan Özbey, eylül ayında başlayacakları yeni sezonda gösteri merkezinin hiçbir yerinde Coca Cola ve Pepsi satılmayacağını söyledi.

Cola ve yabancı sigara nedeniyle Türkiye'den çok büyük paraların yurtdışına gittiğini kaydeden Mustafa Özbey "Zararsız olduğu ispat edilene kadar gösteri merkezimizde asla bu tür maddeler satılmayacak." dedi.

24 Mart 2008 Pazartesi

Modern tıbbın yalanları - Shane Ellison'un Yeniçağ gazetesindeki açıklaması!



"Batı tıbbı, hile üzerine inşa edilmiştir" diyen kimyager Shane
Ellison, doktorların, ilaç şirketlerinin etkisiyle, kolesterol
üzerinde çok durduklarını ancak, yüksek kolesterolün kalp krizine yol
açmadığını, ilaçların ise kolesterolü düşürmediğini belirtti

Amerikalı ilaç kimyageri Shane Ellison'un açıklamaları, tüm dünyayı
hayrete düşürmeye devam ediyor. Uzun yıllar sektörün içinde bulunan
Ellison, ülkemizde de olduğu gibi bir çok ülkede ilaç şirketlerinin
doktorlarla kurduğu ilişkileri etik dışı ve tehlikeli bulduğunu
söylüyor. Ellison, ilaç şirketlerinin uydurduğu en büyük yalanlardan
biri olan kolesterol üzerinde çok duruyor. "Ne yüksek kolesterol kalp
krizine yol açıyor ne de ilaçlar kolesterolü düşürüyor. Doktorlar da
itibarlı tıp dergileri ve ilşkide oldukları ilaç şirketleri tarafından
fena halde kandırılıyor. Bulgularımın sonuçlarına göre, Batı tıbbı,
hile üzerine inşa edilmiştir" diyor.

İşte yanlışlar
Ellison'a göre tıbbın yalanları şunlar : "Yüksek kolesterol, kalp
hastalığı için risktir" Bu sağlık efsanesi ABD'de çökertildi. Kalp
hastalığı 35 yaşın üzerindeki tüm Amerikalılar için ilk ölüm nedeni.
Kalp krizlerinin ve inmelerin yarısı kolesterolü yükselmemiş kişilerde
ortaya çıkıyor. "Kolesterol kötüdür" 105 milyondan fazla Amerikalı'nın
kolesterol düzeyi 200 mg/dl ya da daha yüksek. Çoğu sağlıklı, ayrıca
yüksek kolesterolü olan erkeklerin bağışıklık sistemi daha güçlü.
"İlaçlar, yaşam kalitemizi yükseltir" FDA tarafından onaylanan ilaçlar
her yıl yaklaşık 160 bin kişiyi öldürüyor.Yaklaşık iki milyon insan,
ilaçların yol açtığı hastalıklara yakalanıyor. "Besin destekleri
tehlikelidir" Bir çok besin bir çok hastalığa iyi geliyor. Ancak ilaç
endüstirisinin etkisinde kalan doktorlar bu besinlere itibar etmiyor.
İlaç veriyor.

23 Mart 2008 Pazar

MATE YAPRAĞI ÇAYI faydaları ve Özellikleri

Mate ve Özellikleri

Mate, Güney Amerika'da yetişen "Ilex Paraguayensis" isimli bitkinin yeşil yapraklarıdır.

İlk kullanıcıları Güney Amerika yerlileri olup, sonraları Cizvit rahipleri tarafından düzenli olarak üretilmiş ve uyarıcı etkisi nedeni ile çay ve kahve yerine tüketilen günlük bir içecek olarak kullanılagelmiştir.

Uyarıcı ve enerji verici özelliğinin yanı sıra çağdaş bilimin ışığında bugün bilinen en önemli özelliklerinden biri, içerdiği saponinler ve kafeine bağlı olarak vücutta yağ emilimini engellemesi ve aynı zamanda yağların hızlı yakılmasını sağlamasıdır. Bu nedenle, dünyada giderek önemli bir sağlık sorunu haline gelen obezite tedavisinde ve zayıflama rejimlerinde yardımcı olarak kullanımı giderek hız kazanmaktadır. Ayrıca yüksek oranlardaki vitamin ve mineral içeriği de bu alandaki işlevselliğini artırmaktadır.

Zayıflamaya yardımcı olduğu bilinen 12 bitki ile insanlar üzerinde yapılan bir araştırma, Mate'nin önemli bir enerji kaynağı olma özelliğinin yanı sıra yağların yakılma hızındaki performansına bağlı olarak, bu bitkiyi ön plana çıkarmıştır.

Özellikleri:

  • İçerdiği triterpen saponinler sayesinde, vücuttaki yağ parçalayıcı enzimlerin aktivitesini engelleyerek yağların emilimini azaltır.
  • Yüksek oranda içerdiği caffeoylquinic asite bağlı olarak antioksidan özellik taşır. Bu sayede dokuları zararlı dış etkenlere karşı korur.
  • Sindirim kolaylaştırıcı ve bağırsak çalıştırıcı etkiye sahiptir.
  • İçerdiği caffeoylquinic asitin kafeinle bir kompleks oluşturması sayesinde, kafeinin emilimini geciktirir ve bu sayede kafeine bağlı uyarıcı etkinin daha dengeli ve uzun süreli olmasını sağlar.
  • Merkezi sinir sistemini uyarıcı etkisi nedeniyle dokularda yağ ve glikozun mobilizasyonunu ve hızlı yakılmasını sağlar.
  • İçerdiği Theobromin isimli madde sayesinde kalp adalesinin çalışmasını hızlandırarak vücuttan su atılımını kolaylaştırır, diüretik etkiye sahiptir. Bu ödem giderici etkisi ile de özellikle karbonhidrat kısıtlı zayıflama rejimlerine olumlu katkı sağlar.
  • Vitamin ve mineral yapısı, içeriği ve miktarları bakımından üst düzeyde bir fiziksel performans sağlayacak en uygun yapıdadır. Açlık duygusu ve aşırı iştahı engeller.
  • Açlık duygusu ve aşırı iştahı engeller.
  • Mate, özellikle spor yapan ve ağır bedensel aktivite gösteren kişiler için mükemmel bir enerji kaynağıdır. Vücudun ve zihnin erken yorulmasını engeller.
  • Metabolik prosesi aktive edip kan akışını hızlandırarak, vücudun yaşamsal öneme sahip besinlerden optimum düzeyde yararlanmasını sağlar. Böylece zihinsel aktivitenin artmasına katkıda bulunur./doga.com/

22 Mart 2008 Cumartesi

Peygamberimizin (s.a.v) Yeme İçme Adabı

 

 

 

Allah, insani adeta bütün varlıkların merkezine yerleştirmiş. Canlı ve cansız her şeyi onun etrafında pervane etmiş. İnsanlik aleminin merkezine de rızkı koymuş.
 

 

Bu temel ölçüyle, yeme içme adabının ana hatları ortaya çıkar. O da, istifade edeceğimiz bir nimeti, elimize aldığımız bir rızkı Allah'ın adıyla yemeye başlamak; nimete saygılı olmak, taşıdığı sanat incelikleri üzerinde tefekkür, yedikten sonra da Allah'a hamd etmektir.
 

 

İkinci önemli adabı, yeyip içtiklerimizin helalden olmasıdır. Bu da hem dinen kullanımı yasak olmaması, hem de hakkımız olmasına bağlıdır. İslamî usullerle kesilmemiş hayvan eti, domuz ve diğer yenmeyen canlılardan beslenmek ve şarap içmek yasak olanlara örnektir.
 

 

Hz. Peygamber, günde iki kere yemek yerdi.
Az yemeyi tavsiye ederdi. Haram olan yiyecek ve içecekler hariç, diğer yiyecekleri yerdi.
Sadece et veya sadece sebze yemek gibi tek yönlü beslenmezdi.
 
 
Bazı yemekleri daha çok sevse de, hiçbir yemek icin "sevmiyorum" ifadesini kullanmazdı. [Yani:coğumuzun bazı yemekler için dediğini demezdi]
Yemek davetlerine katılırdı.[Yani:davetlere icabet eder,bizler gibi mazeret beyan etmezdi.]
Yemeğe başlamadan önce ve yemekten sonra ellerini yıkardı.[Yani:bizler gibi ellerinin her zaman temiz olduğunu düşünmezdi]
Besmele ile baslar, uygun ve kisa bir dua ile bitirirdi.[Yani:Bizler gibi sukursuz bir sekilde yemeyip; insan olmanin verdigi sorumlulukla Rabbine şükrederdi.]
Sağ eliyle yerdi. Sol eliyle yiyenleri ikaz ederdi.
Ortaya konulmuş yemeğin, kendi önüne gelen kısmından yerdi.
Yemek yerken sağa, sola dayanmaz, yaslanarak yenilmemesini tavsiye ederdi.
Yüzü koyun uzanarak yemek yemeyi yasaklardı. Yemeğin israf edilmesini menederdi.[Yani:bizler gibi yemeğin dibini asla bırakmaz,tam aksine ekmekle sünnetler, ekmek kırıntılarını toplar  ve parmaklarını bile yalardı.]
Soğan, sarımsak gibi kokusu başkalarını rahatsız eden yiyecekleri yedikten sonra toplum içine girmeyi hoş karşılamazdı. [Yani:Bizler gibi düşüncesizlik etmez,pis kokan bir şeyi yemeden önce defalarca düşünür "acaba birisi rahatsız olur mu" diye düşünür; bazen sevdiği bir şeyi bile yemezdi.]
Yemeğe ve suya üflemeyi yasaklardı. Yemeğin cok sıcak yenmemesi gerektiğini soylerdi.
Yemek ve su kaplarının ağzını kapatmayı tavsiye ederdi.
Aile fertlerinin yemeği bir arada yemelerini tavsiye eder ve beraber yenen yemeğin bereketli olduğunu belirtirdi.[Yani:bizler gibi ayrı ayrı yemez, mümkünse birkaç kişiyle beraber yemek yerdi.]
Aşırıya kaçmadan konuşup sohbet ederdi.
 

 

Bu ve benzeri sünnetlerinden hareketle yeme içme adabı şöylece sayılmıştır:

 

1. Yemekten evvel ve sonra elini yıkamak,

2. Yemeği kendi önünden almak,

3. Sağ eliyle ve oturarak yemek,

4. Lokmayı ağza göre almak ve iyice ciğnedikten sonra yutmak,

5. Lokmayı yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamak ağzında lokma ile konuşmamak,

6. Suyu içmeden evvel bardağa bakmak,

7. Suyu bir solukta icmemek,

8. Bardağın içine nefes vermemek,

9. Başkalarını tiksindirecek söz ve hareketten kaçınmak,

10. Başkasının lokmasına ve yediğine bakmamak,

11. Lokmayi ağzına korken kafasını tabağa doğru uzatmamak,

12. Yemekte israf etmemek, lokmasını ve aldığı yemeği bitirmek,

13. Ağzından bir şey çıkarmak gerektiğinde yüzünü sofradan çevirmek ve sol eli ile almak,

14. Dişleriyle koparmış olduğu lokmayı yemeğe batırmamak.

15. Helalinden, temiz yemek ve Allah'a şükretmek,

16. Sofra sahibiyse, utanmamaları için herkes yeyip bitirmedikce sofradan el çekmemek ve kalkmamak (az yiyen biriyse ağır yemeli ve yer gibi davranmalı),

17. Önce yaşca veya mevkîce büyük olanın başlaması,

18. Mecbur kalmadıkca sokaklarda yemek yememek.
 

 

Afiyet olsun!


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
İyi ki doğdun Efendim (sallallahu aleyhi ve sellem)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Konsun -yine- pervazlara guvercinler,
-Hu hu-lara karissin aminler...
Mubarek aksamdir;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler!

Arif Nihat Asya
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.  
اللهم صلي وسلم وبارك عليك يا حبيبي ياشفيعي يا قرة عيني يا محمد
Serhat ERDEMLİ

20 Mart 2008 Perşembe

Altın erkeklere neden haram?

Birtakım giyim ve süs eşyaları vardır ki, bazı hikmet ve sebeplerden dolayı kullanılmaları ve giyilmeleri erkekler için caiz görülmemiştir.

Fakat yaradılışları icabı ziyneti ve süsü seven kadınlar için helâldir. Bunlardan birisi ipekten yapılmış giyim eşyaları, diğeri de altındır.

Bu husustaki hadis-i şerif gayet açıktır. Hazret-i Ali'nin rivayetine göre, bir defasında Peygamberimiz (a.s.m.) ipek bir kumaşı sol eline, bir parça altını da sağ eline aldı. Sonra bunları elleriyle yukarı kaldırdı, orada bulunanlara gösterdi ve şöyle buyurdu:
"Şu iki şey ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir."1

Peygamberimiz, yasaklanan ve haram kılınan bazı şeyleri insanlara anlatmak, onları, alışageldikleri ve uzun müddet kullandıkları doğru olmayan şeylerden vazgeçirmek için farklı metodlar tatbik eder, muhatabın anlayış ve kavrayış seviyesine göre muamele ederdi. Sahabîler de Peygamberimizin kesin kararı karşısında hiç itiraz etmez, büyük bir teslimiyet içinde kabul ederlerdi. Peygamberimiz, devlet başkanları, kabile reisleri gibi yüksek seviyedeki kimselere islâm ve iman hakikatlerini anlattığı gibi, bütün hayatı çölde geçmiş olan bedevîlerle de muhatap olur, onlarda gördüğü eksikleri düzeltmeye çalışırdı.

Abdullah bin Abbas'ın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) bir zatın elinde altından bir yüzük gördü ve onu parmağından çıkardı, attı. Daha sonra şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz ateşten bir kor alıyor da, onu eline koyuyor."

Resulullah (a.s.m.) gittikten sonra orada bulunanlar yüzük sahibine, "Yüzüğünü yerden al da onunla faydalanırsın" dediler. Fakat o zat, "Hayır, vallahi onu ebediyyen almam. çünkü onu Resulullah (a.s.m.) attı" dedi.2

Bu hâdisede iki husus dikkati çekmektedir. Birisi, Peygamberimiz yasaklamış olduğu ve dinen haram sayılan altın yüzük gibi birşeyi Sahabîsinin parmağında görmüş, "münker" sayılan bu durumu def etmek ve onun hiçbir şekilde kullanılmamasını anlatmak istemişti. Onu eliyle men etmeye gücü yettiği ve muhatabın da kırılmayacağını tahmin ettiği için, bizzat kendi eliyle yüzüğü çıkarıp atmıştır. Bu davranışıyla ayrıca erkeklerin altından yapılmış zinet eşyasını kullanmasının kesinlikle yasak olduğunu orada hazır bulunanlara anlatmış oluyordu.

O zatın yerdeki yüzüğü almamasının sebebi ise, hem Resulullaha olan hürmetinin bir ifadesiydi, hem de fakir bir Müslümanın onu alıp istifade etmesini temin düşüncesiydi. Nitekim daha sonra fakir bir Sahabî onu almış ve bir ihtiyacı için kullanmıştı.
Bu mevzuda bazı hadislerin mealleri de şöyledir:

Eş'as İbn Suleym'in bir rivayetine göre "Resulullah bizleri altın yüzük, yahut altın halka takınmaktan nehyetti."3

Hz. Abdullah'ın rivayeti de şöyledir:

"Resulullah evvelâ altından bir mühür yüzük yaptırdı. Bunu takındığı zaman yazılı kaşını avucunun içine alırdı. Peygamberin elinde yüzük gören herkes kuyumculara koşarak bir altın yüzük yaptırıp parmaklarına taktılar. Kısa bir müddet sonra Resulullah minber üzerine oturdu ve elindeki yüzüğü çıkardı. Müteakiben, 'Ben bu mühür yüzüğü takınıyorum. Yazılı kaşını da iç tarafta tutuyorum' buyurdu ve bu yüzüğü elinden attı. Sonra da, 'Vallahi bu altından mühür yüzüğü ebediyyen takınmam' buyurdu. Bunun üzerine parmaklarına altın yüzük takmış olan Sahabîler de kendi yüzüklerini çıkarıp attılar."4

Bu mesele hakkında üç hadisi verdikten sonar, değişik şekilde rivayet edilen hadisleri burada zikretmeye, aynı mealde oldukları için, ihtiyaç duymuyoruz.

İslâmiyetin haram kıldığı meselelerde şüphesiz, birçok hikmetler vardır. Ancak haramlığın hikmet ciheti, illet yerine geçmez. Yani birşeyin haram kılınışında asıl sebep, Allah'ın onu yasaklamış olmasıdır. Yasaklanış hikmetleri için, Allah yasakladığı için o haramdan sakınmamız gerekir. Hikmetlerin araştırılması bu temel prensibin anlaşılmasından sonra gelmelidir. Bu çerçevede, altın yüzüğün erkeklere haram oluşunun bir hikmeti şu olabilir:

Altın ticarî bir madendir. Piyasada tedavülde olan en mühim bir maldır. Eğer altın yüzük takmakta bir beis olmayıp sünnet olsaydı, bugün hemen hemen her Müslüman erkek takmaya gayret gösterecekti. Bu da iktisadî hayatın önemli bir parçası olan altının büyük bir kısmının tedavülden kalkıp faydasız olarak insanların parmağında âtıl kalmasını netice verecek ki, iktisadî hayata menfî yönde tesir edecekti. Nitekim Peygamberimizin bizzat altın yüzüğü parmağından çıkararak atması, iktisadî yönden müsbet gelişmeleri netice vermiştir.

Ayrıca, altın kadına ait süs eşyası olduğundan, erkeğin şahsiyeti üzerinde menfî tesiri düşünülebilir. Nasıl ki kadının erkek elbisesi giymesiyle kadınlık şahsiyetinde menfî değişmeler oluyorsa, erkeğin de kadınlara ait kıyafet ve süs eşyalarını giyip takmasıyla da erkeklik şahsiyetinde menfî tesir bıraktığı psikolojik bir gerçektir.

Altın dışındaki birtakım madenlerden yapılan yüzüğü de aynı şekilde erkek ve kadının takınması caiz değildir. Demir, bakır ve tunç gibi madenler bu kabildendir. Bu mevzuda bazı hadisler zikredilmektedir. Abdullah İbni Berid'den rivayet edildiğine göre, "Sahabîlerden bir zat Resulullaha geldi. Elinde tunçtan bir yüzük vardı. Resulullah ona hitaben, 'Ne oluyor, sende putların kokusunu seziyorum' buyurdu. Bunun üzerine o zat elindeki yüzüğü attı. Sonra parmağında demirden bir yüzük olduğu halde geldi. Peygamberimiz, 'Ne oluyor, senin üzerinde Cehennem ehlinin zinetini görüyorum' buyurunca, o zat parmağındaki yüzüğü fırlattı. Bunun üzerine o zat, 'Ya Resulallah, nasıl bir yüzük takayım?' diye sordu ve Peygamberimiz de 'gümüşten bir yüzük tak, bu da miskali (yaklaşık 3,5 gramı) geçmesin' buyurdu.5

İbni âbidin Reddü'l-Muhtar isimli eserinde bu hadisi zikrettikten sonra şöyle der:
"Gümüşten yapılmış yüzük takmak helâl; altın, demir ve tunççan yapılmış olan yüzüğü takmak ise haramdır."

Cevhere isimli fetva kitabından yaptığı bir nakilde ise, kadınlar için de, erkekler için de demirden, tunçtan, bakırdan ve kurşundan yapılmış yüzüklerin caiz olmayıp tahrimen mekruh olduğunu zikreder. Esas metinde ise, gümüşün haricindeki bütün madenlerden yapılan yüzükleri takmanın haram olduğu ifade edilmektedir.6

Gümüşten yapılan yüzüğü takmak mubah, aynı zamanda sünnettir. Bu hususta Enes bin Mâlik'ten gelen rivayet şöyledir:

"Resulullahın (a.s.m.) mühür yüzüğü gümüşten idi. Bu yüzüğün kaşı da Habeşî (akik taşı) idi."7

Yukarıda mealini zikrettiğimiz hadis-i şeriflerden hüküm çıkaran bütün mezhep imamlarına göre, erkeklerin başta yüzük olmak üzere altından yapılmış süs eşyalarını takınmaları da caiz değildir.

Altın ve gümüşten yapılmış kaplardan birşey yeyip içmek hem erkekler için, hem de kadınlar için caiz değildir. Bunun hikmeti de bir hadis-i şerifte şöyle beyan edilir:
"Altın ve gümüş kaptan su içmeyin. İbrişim ve ipeği de giymeyin. çünkü bunlar dünyada onların (kâfirlerin), âhirette, kıyamet gününde ise sizindir."8

Hadiste de ifade edildiği gibi, altın ve gümüş kaplar, Cennet nimetlerinden sayılmakta, mü'minlerin dünyada iken onları fâni bir surette kullanmaları istenmektedir. Fakat altın ve gümüşten yapılmış kap ve süs eşyalarını evde bulundurmanın bir mahzuru bulunmamaktadır.

Altından yapılmış bir yüzük takan kimsenin günah ve mes'uliyeti sadece kendisinedir. O günah bir başkasına sirayet etmez. Meselâ parmağında altın yüzük bulunan bir kimsenin aynı safta namaz kılması, yanında bulunan kimselerin namazına zarar vermez. Zaten altın yüzük takmak, takan kimsenin namazına da bir eksiklik getirmez. Sadece o yüzüğü takmakla bir haram işlemiş olur, ibadeti bâtıl olmaz.

Bununla beraber, parmağında altın yüzük bulunan birisine, bir haram işlediği için "yan gözle" bakmak da doğru değildir. Bize düşen, münasip bir zamanını ve yerini bulunca onu takmanın caiz olmadığını hatırlatmaktır.

(hanimlar.com)

19 Mart 2008 Çarşamba

Biliyor muydunuz?

---
avast! Antivirus: Giden mesaj temiz.
Virus Veritabani (VPS): 080318-1, 18.03.2008
Test zamani: 19.03.2008 00:40:21
avast! - telif hakki (c) 1988-2008 ALWIL Software.
http://www.avast.com




avast! Antivirus: Giden mesaj temiz.

Virus Veritabani (VPS): 080318-1, 18.03.2008
Test zamani: 19.03.2008 00:40:21
avast! - telif hakki (c) 1988-2008 ALWIL Software.



Ceviz ve Beyin

Yazan: Dr.Halûk Nurbaki

DÜNYA tabiatında pek çok bitki ve meyvenin insana nasıl hizmet ettiğini biliyoruz. Buna çok çarpıçı bir örnek vermek istersek elimize bir ceviz almalı ve onu dikkatle incelemeliyiz.

Henüz ağacından yeni kopartılmış taze bir cevizin en dışında, yeşil ve ince bir kabuk bulunur. Bu yeşil kabuğun hemen altında çok sert bir başka kabuk vardır. Kabuğu kırdığınızda ise meyvenin asıl kısmını çepeçevre kuşatan ince bir zar ile karşılaşırsınız. Onun altında ise tartışmasız bir şekilde insan beynine benzeyen meyvesi vardır. 

Ceviz dışındaki yeşil kabuğu ile kafa derisine, sert kabuğu ile kafatasına, içindeki ince zar ile beyin zarına, asıl meyvesi ile de beyne benzeyen harika bir gıdadır. 

Tıpkı beyin gibi iki yarım küre şeklinde yaratılan cevizin beyin ile olan ilişkisi bundan ibaret değildir. 

Ceviz, hem görünüşüyle, hem de kimyasal yapısıyla, adeta "Ben beyin için yaratıldım!" demektedir. 

Meyveler arasında içeriğinde Gümüş iyonu taşıyan sadece cevizdir. Bu gümüş iyonuna insan bedeninde ihtiyaç duyan tek organ da beyindir. 

Böyle bir hikmeti görmezlikten gelenlere ya da bütün bunların tesadüf eseri oluşmuş olduğunu söyleyenlere, bırakın bilim adamı demeyi akıl sahibi bir insan demek bile fazladır.

 

BİYO-BİLGİSAYAR: İnsan Beyni
 
DERLEYEN: Muzaffer DELİGÖZ - www.muzafferdeligoz.blogcu.com
 
Beyin; tahmin edemeyeceğiniz derecede bilgisayara benzeyen bir sistemle çalışmaktadır. Beyne, Biyo-bilgisayar denmesi asla yanlış olmaz. Bu bilgisayar, enerjisi kesilmediği sürece (ölüm), sizden komutlar almadığı zamanlarda dahi faal olarak çalışmaktadır. Bedeniniz uyku sırasında dinlenirken; beyniniz durmadan raflarındaki klasörleri tarar, muhakeme yapar, neticeler çıkarır. Bazen de hayal ile birleşerek, sizin uykunuza rüya ile renkli boyutlar kazandırır.

 

ZİHİNDEKİ GİZLİ GÜÇ:

 

Bir konu üzerinde ciddi olarak durmadığınız veya fazla düşünmediğiniz halde, uyku arasında veya uyandığınızda beyninizin yaptığı harika çalışmaları size sunduğunu; konuyu hiç düşünmediğiniz bir boyutta hazırlandığını görürsünüz. Yahut, çoktan unutmaya bıraktığınız bir konunun değişik bir yönünü yolda yürürken, banyo yaparken veya tuvalette bir anda hatırlarsınız. Bütün bunlar, durmadan çalışan biyo-bilgisayarınızın marifetleridir.

 

ZİHİNSEL VE RUHSAL ENERJİ:

 

Bilgisayarlar ölü bilgilerle uğraşır. Yani bilgisayara koyduğunuz bir bilgi, bir yıl sonra baktığınız zaman değişmemiş, gelişme göstermemiştir. Beyin ise; beden, çevre, bilgi, hafıza, zeka, hayal, ruh gibi unsurlarla devamlı çalışarak bilgi, muhakeme, netice üretir. Hollandalı bir bilginin söylediği gibi, "böbrekler nasıl idrar salgılıyorsa, beyin de aynı şekilde düşünce salgılar."

 

KİŞİSEL DEĞİŞİM:

 

Beynin çalışma şekli bize göstermiştir ki, yaşamınızı ve beyninizi kontrol ederek, güçlü inançlar ve tavırlar ortaya koyarak harikalar yaratmanız mümkündür. Beyninizi uygun çalışma şekline sokarsanız, hayal edemeyeceğiniz mükemmel sonuçlara ulaşırsınız.

 

BAŞARIYA ULAŞMA PROĞRAMI:

 

Algılamalarınızı, eylemlerinizi ve ortaya koyduğunuz sonuçları değiştirebilecek sınırsız güç beyinde vardır. Bunu," ışık hızıyla değişim yaşamanız mümkündür" diye ifade edebiliriz.

 

Ancak, herkesin böyle hızlı değişmesi de gerekmez. Yapabildiğiniz kadarıyla başlarsınız. Değişiklik daha çok değişikliğe yol açar. Büyüme daha çok büyümeyi getirir. Değişmeye ve büyümeye yavaş yavaş başlayarak, hayatınızı düzenli bir şekilde değiştirebilirsiniz. Küçük değişiklikler, uzun dönemde büyük farkları meydana getirir.

 

DEĞİŞİME YÖNELMEK:

 

Değişim sağlamanın yolu, değişikliğe başlamaktan geçer. Gitmekte olduğunuz yolu düşünün..  Bu yolun gerçekten gitmek istediğiniz yol olup olmadığına karar verin. Eğer gitmek istediğiniz yol bu değilse, değişiklikten başka çareniz yok demektir.

 

POZİTİF DÜŞÜNMENİN GÜCÜ:

 

Değişikliğin sırrı, olumlu düşüncelerdir. Olumsuz düşünceler sürekli kaybetmenize sebep olurlar. Olumlu olmak sizi ustalaştıracak,  hadiselerin sizden yana olmasını sağlayacaktır. "Örneklerini duyduğunuz mükemmel insanlar, trajedileri zafere dönüştüren olumlu inanç sahipleridir. "

 

HAYATI DEĞİŞTİRME VE ZENGİNLEŞTİRMENİN YOLU:


Beyni sizin tarafınıza çalıştırmanın, yani asıl başarının yolu; değişimden geçer. Başarıya ulaşanlar; eyleme geçenlerdir. Birçok insan başarılı kişilerin sahip oldukları bilgilere sahiptiler. Fakat, eyleme geçenler, muazzam başarıların sahibi oldular ve dünyayı değiştirdiler

 
BİR İŞ YAPMANIN HER ZAMAN DAHA KOLAY BİR YOLU VARDIR:

 

Başarılı kişileri modelleyebilirsiniz. Yani, iç ve dış hareketlerini inceler, Onlar gibi yapabilirsiniz. Başarı yolundaki mesafeyi Modellemedeki ustalığınızla kısaltmanız mümkündür.  İstediğinizi elde edinceye kadar davranışlarınızı değiştirmeyi öğrenin. Dünyayı değiştiren kişilerin usta birer iletişimci olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Her deneyimden bir şeyler öğrenebildiğiniz ve her deneyimi kendi lehinize çevirdiğiniz zaman muvaffakiyet yolundasınız demektir.


05.05.2007 tarihinde Said CANYARAN <said@> yazmış:

BİLİYOR MUYDUNUZ?
Bir cevizi elinize alınca, en dışında bir yeşil kabuk, sonra tahta bir yapı, daha sonra ince bir zar ve en içte de tartışmasız şekilde insan beynini hatırlatan beyaz bir yapıyla karşılaşırız.
Ceviz, dışındaki yeşil kabuğu ile kafa derisine, sert kabuğu ile kafatasına, içindeki zarı ile beyin zarına, asıl meyvesi ile de beyne benzeyen harika bir gıdadır.
Beynimizin küçültülmüş bir modeli olan cevizin meyveler arasında gümüş iyonu ihtiva eden tek meyve olması elbette harikadır.
Fakat bu gümüş iyonuna, icra ettiği elektronik vazife açısından ihtiyaç duyan tek organın beyin olduğunu söylersek, sanırız bu muhteşem benzerlik ve mükemmel yaratılış karşısında hayretinizi gizleyemeyeceksiniz.

--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.  
اللهم صلي وسلم وبارك عليك يا حبيبي ياشفيعي يا قرة عيني يا محمد
Serhat ERDEMLİ

18 Mart 2008 Salı

[İslami Eğitim Şart!]Biliyor muydunuz?

Bir cevizi elinize alınca, en dışında bir yeşil kabuk, sonra tahta bir yapı, daha sonra ince bir zar ve en içte de tartışmasız şekilde insan beynini hatırlatan beyaz bir yapıyla karşılaşırız.

Ceviz, dışındaki yeşil kabuğu ile kafa derisine, sert kabuğu ile kafatasına, içindeki zarı ile beyin zarına, asıl meyvesi ile de beyne benzeyen harika bir gıdadır.

Beynimizin küçültülmüş bir modeli olan cevizin meyveler arasında gümüş iyonu ihtiva eden tek meyve olması elbette harikadır.

Fakat bu gümüş iyonuna, icra ettiği elektronik vazife açısından ihtiyaç duyan tek organın beyin olduğunu söylersek, sanırız bu muhteşem benzerlik ve mükemmel yaratılış karşısında hayretinizi gizleyemeyeceksiniz.

15 Mart 2008 Cumartesi

İsrail’in tohum tuzağı

 

 

İsrail genetik yapısıyla oynadığı tohumları Türkiye'ye satarak milyonlarca dolar kazanıyor... Ancak bu tohumlardan elde edilen ürünler hem sağlık sorunlarına yol açıyor, hem de tekrar tohum elde edilemiyor.

 

 

Türkiye, 2007 yılında İsrail ile ticaret yapan ve İsrail'in en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında ilk 10'a giren tek Müslüman ülke oldu. İsrail İhracat ve Uluslararası İşbirliği Enstitüsü verilerine göre Türkiye, 2007 yılında yeniden İsrail'in en çok ihracat yaptığı 10 ülke listesine girdi. Enstitünün rakamlarına göre İsrail geçen yıl Türkiye'ye 1.2 milyar dolarlık mal sattı. Buna göre İsrail'in geçen yıl Türkiye'ye yönelik ihracatı yüzde 49 artırarak 1.2 milyar dolara çıktığı ve Türkiye'nin yeniden İsrail'in en büyük 10 ihracat pazarı listesine girdiğine dikkat çekildi. 18.9 milyar dolarlık ithalatla ABD'nin başını çektiği İsrail'in en büyük 10 ihracat pazarı listesinde geçen yıl 10. sırada yer alan Çin 13. sıraya gerilerken yerini Türkiye'ye bıraktı. Buna göre İsrail'in en büyük 10 ihracat pazarı listesi sırasıyla şöyle: ABD, Belçika, Hong Kong, İngiltere, Almanya, Hollanda, Hindistan, Fransa, İtalya ve Türkiye.

500 MİLYON DOLAR İHRACAT AÇIĞI

Dış Ticaret Müsteşarlığından alınan bilgilere göre İsrail'in Türkiye'ye en çok kimyasal madde sattığı belirtiliyor. Türkiye'ye yapılan toplam satışların yüzde 39'unu oluşturan kimyasal madde ihracatı, geçen yıl yüzde 32 artarak 450 milyon dolara ulaştı. Müsteşarlığın verilerine göre İsrail'le yapılan ticarette Türkiye sürekli ihracat açığı veriyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 verilerine göre Türkiye İsrail'den 1.6 milyar dolarlık ithalat, 1.1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirirken 500 milyon dolarlık ihracat açığı oluştu. Üstelik bu rakama askeri alımlar dâhil değil. Türkiye İsrail'e otomotiv, demir-çelik, kablolar, seramik, mücevherat, beyaz eşya ve temizlik ürünleri ihraç ederken İsrail'den de petrol yağları, kimyasal plastik maddeleri, hurda metaller, tıbbi cihazlar ve tarım ürünleri ithal ediyor.

KOCA: İSLÂM ÜLKELERİYLE TİCARETİMİZ YETERSİZ

Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Genel Başkanı Mustafa Koca, ticareti, siyasi ilişkilerin belirlediğini ifade ederek, Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin İsrail'den çok; yakın çevresindeki Müslüman komşularıyla ticaretini artırmaya özen göstermesi gerektiğini söyledi. ABD'nin, diplomaside İsrail'in elini güçlendirmek için yüksek teknolojide Türkiye'yi İsrail'e mecbur ettiğini kaydeden Koca, "Türkiye bu tür bağımlılık ilişkilerinden kendisini kurtarmalıdır. Avrupa'da komşu ülkelerin birbirileriyle ticareti yüzde 70'ler düzeyinde. Biz, son birkaç yılda yoğun çabalar sonucu yüzde 30'lar seviyesine çıkarabildik. Şahsiyetli bir dış politika açısından bu oranının yukarılara çekilmesi gerekiyor" diye konuştu.

İSRAİL TOHUMLARI TÜRK TARIMINI TEHDİT EDİYOR

Öte yandan gen teknolojisinde oldukça ileri olan İsrail'den kaçak yollarla Türkiye'ye sokulan genetik yapısı bozulmuş tohumların Türk tarımını tehdit ettiği belirtiliyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Atatürk Havalimanı'nda bir İsrailli, piyasa değeri 100 bin YTL olan 3 kilogram domates tohumu ile yakalanmıştı. Hibrit (genetik yapısı değiştirilmiş) tohumlarının, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın izni ile yalnızca ABD, Hollanda, Fransa ve İsrail'den kurallar dâhilinde ithal edilebiliyor. Türkiye genetik yapısı ile oynanmış tohum ithali için yıllık yaklaşık 100 milyon dolar para harcıyor.
 
Vakit'e konuşan Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, genetik yapısı değiştirilmiş tohumların bir çeşit silah olduğunu dile getirerek; sağlık sorunları gibi yol açabileceği yan etkilerin tam tespit edilmediği için bu tohumların Türkiye'de kullanılmamasını istediklerini söyledi. Yetkin, sadece bir kez yüksek verim alınan hibrit tohumlarından yeni tohumluk alınmadığı için de, tohumculukta ihracatçı ülkeye bağımlılığa sebep olduğuna dikkat çekti.

vakit

 



--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.  
اللهم صلي وسلم وبارك عليك يا حبيبي ياشفيعي يا قرة عيني يا محمد
Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.
                      
Serhat ERDEMLİ

10 Mart 2008 Pazartesi

[20860] : ILGINC ARASTIRMA

 Japon araştırmacılarından ilginç araştırmaAlkolün dertleri unutturduğu yalanmış
Japon araştırmacılar alkolün hafızayı zayıflatmak yerine, anıları zihinde korumaya yardımcı olduğunu buldu


Japon araştırmacılar alkolün dertleri unutturduğu klişesini ters yüz edecek bir araştırma yayımladı. Tokyo Üniversitesi'nden uzmanlar, sanılanın aksine alkolde bulunan etanolün unutmaya yardımcı olmadığını, aksine anıları zihinde koruduğunu açıkladı.
Deney fareleriyle yapılan araştırmada, kafeslerine geri konmadan önce birkaç gün hafif oranda elektrik şoku verilen farelerin, kafes her açıldığında ürktükleri tespit edildi. Uzmanlar, bu farelerin tepkilerini incelemek amacıyla bir kısmına alkol, diğerlerine serum verdi. Alkol verilen farelerdeki korkunun, diğerlerine göre ortalama iki hafta daha fazla sürdüğü ortaya çıktı.

'Negatif hatırayı pozitif bir anıyla değiştir'
Sonuçları 'Neuropsychopharmacology' adlı akademik dergide yayımlanan araştırmanın başındaki Prof. Norio Matsuki sonuçları, alkol alındığında kurtulmak istenilen kötü anıların daha fazla zihinde kalacağını gösterdiğini söyleyerek yorumladı. Matsuki, "İstemediğiniz, size acı veren bir şeyi unutmak istediğinizde en iyisi erken bir dönemde negatif hatırayı, pozitif bir anıyla değiştirmek ve alkol almayı bırakmak" dedi.

1 Mart 2008 Cumartesi

Sağlıkta Sultan 2.Abdülhamid Ufku

Otuz dördüncü Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid Han (1842-1918) 1876-1909 yılları arasında 33 yıl padişahlık yapmıştır. Osmanlı tarihinin ekonomik, siyasî ve sosyal açıdan en karışık olduğu dönemde tahta çıkan 2. Abdülhamid Han, kendine has ıslahat anlayışı ve eğitim sahasındaki çalışmalarıyla devletin çöküşünü geciktirmeye vesile olmuş ve tarihteki büyük devlet adamları arasındaki yerini almıştır. 
 
Sultan 2. Abdülhamid Han dünyadaki ilmî gelişmeleri çok yakından takip ederdi. O, Fransa ile olan münasebetlerimizin yoğunluğu sebebiyle bilhassa bu ülkedeki yenilikleri takip ederek, Batı medeniyeti ile ülkemiz arasındaki seviyenin açılmaması için gayret gösteriyordu. Bu dönemde Fransa'da öne çıkan ilim adamlarından biri olan Pasteur ile irtibatı, kuduz aşısının bulunmasıyla başlar. Kuduz aşısının keşfedildiğini öğrenen Sultan, 1886 yılında Zoreos Paşa, Dr. Hüseyin Remzi ve Veteriner Hüsnü Beyden oluşan bir heyeti, eğitim için Paris'e gönderir. Heyet, Abdülhamid Hanın kendi istihkakından ayırarak verdiği 10.000 frankı ve önemli Osmanlı nişanlarından birisi olan Mecidiye Nişanı'nı Pasteur'e ulaştırır. Paris'te eğitim gören bu heyetin yurda dönmesinden sonra İstanbul'da 1887 yılında Darü's-Saadet, Darü'l-Kelb ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi (Kuduz Enstitüsü) kurulur. Kuduz aşısının keşfinden sadece üç yıl sonra, İstanbul'da kuduz aşısı üretilmeye başlanır. Bu merkez, Dünya'nın üçüncü, Doğu ülkelerinin ise ilk kuduz hastalığı tedavi merkezi olmuştur. 
 
Enfeksiyonlarla mücadele bununla kalmamış; 1889'da Telkihhane (Çiçek Aşısı Üretim Merkezi), 1893'te Bakteriyolojihane-i Şâhâne, daha sonra da Bakteriyolojihane-i Baytarî kurulmuştur. Bu müesseselerde üretilen aşı ve serumlar, o zamanlar dünyayı kasıp kavuran tifo, kolera, dizanteri, veba, tifüs ve menenjit gibi hastalıkların önünün kesilmesinde rol oynamıştır. Yine hayvanları kırmakta olan şarbon, veba ve çiçek gibi hastalıkların da devası bulunmuştur. 
 
1894 yılında Peşte'de yapılan ilmî bir toplantıda, difteri serumunun bulunduğu bildirilmiş ve bu bilgi üç gün sonra İstanbul'a ulaşmıştır. Çok sevdiği kızını dört yaşında iken difteriden kaybeden Sultan 2. Abdülhamid, bu habere çok sevinmiş ve Bakteriyolojihane-i Şâhâne Müdürü Dr. Nicolle'ü Paris'e göndermiştir. Difteri serumu, bulunuşundan sadece üç ay sonra İstanbul'da üretilmeye başlanmıştır. 
 
Sultan 2. Abdülhamid Hanın sağlık alanındaki önemli uygulamalarından birisi de, Batılı bilim adamlarını ülkemize davet etmesi olmuştur. Bu davet neticesinde İstanbul'a gelen pek çok bilim adamı ülkemizde tıbbın gelişmesine destek vermiştir. Bu hâdiseler yayılmacı Batı ülkelerinin; ekonomik ve siyasî politikalarının yanı sıra sağlık alanında da birbirleriyle rekabete girmelerini; gelişmekte olan ülkelerde sağlık alanında yatırım yapmalarını sağlamıştır. Bugün az gelişmiş ülkelerde bulunan Batılı kuruluşlara ait pek çok sağlık tesisinin temelinde 2. Abdülhamid'in siyaseti yatmaktadır. 
 
2. Abdülhamid Hanın uyguladığı akılcı sağlık politikaları sayesinde, Osmanlı'ya tıp alanında dünyadaki emsalleriyle başa baş giden tesisler kazandırılmıştır. Ne yazık ki bu gelişme hamleleri sürdürülememiştir. Paris'teki Pasteur Enstitüsü'nün çalışmaları onları aşı ve serum üretimi, genetik araştırmalar ve eğitim alanlarında söz sahibi kılmıştır. Geçmiş kurumların yaşatılmasının ve hayırlı işlerin devam ettirilmesinin ne kadar önemli olduğunu bu enstitüde yapılan çalışmaların bazılarını sayarak anlayabiliriz. AIDS âmili olan HIV l ve HIV 2 virüslerinin, gen mühendisliği ile ilk Hepatit-B aşısının bulunması, verem teşhisi için hızlı test geliştirilmesi, mide ülserinin âmili olan H. Pylori bakterisinin teşhisi için hızlı test geliştirilmesi ve Shigellosis hastalığı için aşı geliştirilmesi bunlardan sadece birkaçıdır.  

Şayet 2. Abdülhamid gibi ileri görüşlü bir devlet adamının yerleştirmeye çalıştığı müessese kültürünün önemi, sonraki dönemlerde de anlaşılmış olsaydı, bugün bizim topraklarımızda da Pasteur Enstitüsü gibi bilim üreten ve insanlığa faydalı kuruluşlar vücut bulacaktı.  
 
Bakteriyolojihane-i Şâhâne ve Bakteriyolojihane-i Baytarî, Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul'daki görevlerini tamamlayarak 1928 yılında Ankara'ya taşınmış ve yerine Refik Saydam Hıfz-ı Sıhha Müessesesi kurulmuştur. Ama ne var ki, tarihî bir gerçek olarak bu müessese bânisinin hayalindeki çalışmaları yapamamış, günümüzde önemli bir görevi yerine getirmekle birlikte, süreklilik sağlanmadığı için Pasteur Enstitüsü'nünki gibi bir performans gösterememiştir.

Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.Louis Pasteur 1822–1895 yılları arasında yaşayan ünlü bir Fransız bilim adamıdır. Hayatını, insan ve hayvanlarda görülen çeşitli mikrobiyolojik hastalıkları araştırmaya adamıştır. İlk çalışmaları neticesinde, yiyeceklerdeki mayalanma hâdisesi keşfedilmiştir. İpek böceklerinde görülen karataban, tavuk kolerası, insanlara da geçebilen sığır ve at şarbonu üzerinde çalışmalar yapmıştır. Pasteur'ü ünlü yapan en önemli şey ise, 1885 yılında kuduz aşısını keşfetmesi ve bunu Joseph Meister adlı bir çocuk üzerinde başarı ile kullanmasıdır. Bu önemli buluştan dolayı Paris'te Pasteur Enstitüsü kurulmuş ve Pasteur çalışmalarını hayatının sonuna kadar burada sürdürmüştür. Yaptığı çalışmalar ve buluşlarla tarihteki en büyük bilim adamları arasında yerini almıştır..
 

 
2. Abdülhamid'in sadece sağlık alanında yapmış olduğu bu faaliyetler bile onun ne kadar ileri görüşlü, ülkesini ve halkını ne ölçüde düşünen mesuliyet şuuruna sahip bir idareci olduğunu göstermektedir. Abdülhamid Han kendi saltanat döneminde ülkede demiryolu ulaşımına ağırlık vermiş, batıdaki vilayetlerden en doğudaki şehirlere kadar telgraf hatları döşetmiş, limanlar, karayolları inşa ettirmiştir.  
 
Bir taraftan bu altyapı yatırımları yapılırken, diğer taraftan kalkınmanın önemli bir unsuru olan eğitime de oldukça önem verilmiştir. Bu çerçevede ülkenin her tarafında tarım, sanayi ve hatta güzel sanatlar alanında pek çok meslek okulu açılmış, bunlarla ülkeye kalifiye ara elemanlar kazandırılması hedeflenmiştir. Bu proje uygulamaya konulurken gâye-i hayâl, Osmanlı'yı dışa bağımlı olmaktan kurtarmaktır. 
 
O büyük padişahın bu faaliyetleri düşmanları tarafından bile takdir edilmiştir. Fakat daha sonra iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki, onun hemen bütün faydalı proje ve politikalarına son vermiştir. Böylece, devlet yönetme bilgi ve tecrübesi olmayan ve sadece muhalefet fikriyle bir araya gelen bu itilafçılar, ülkeye düşmanın bile yıllarca uğraşıp da veremediği zararı vermişlerdir. Ne garip tecellidir ki, 600 yıllık bir geçmişe sahip olan ve tekrar bir toparlanma sürecine giren Osmanlı Devleti 2. Abdülhamid'in tahttan inmesinden sadece 15 yıl sonra tarihteki yerini almıştır. 
 
Sultan 2. Abdülhamid Han uyguladığı sağlık politikalarıyla zamanının bilim seviyesini yakalamış, çeşitli bulaşıcı hastalıklardan muzdarip halkının sağlığa kavuşmasına ve korunmasına vesile olmuştur. İngiliz Şarkiyatçısı Prof. Wambery, bu dönemde yapılan güzel işleri şu sözleriyle anlatmaktadır: "Padişah elindeki bütün imkânları seferber ederek, her fırsatta hayırseverliğini göstermekten kaçmamaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleri için yorulma bilmeden çalışmaktadır. Padişahtan bıkabilirsiniz, hatta nefret bile edebilirsiniz; ama onun çalışkanlığını ve adaletini inkâr edemezsiniz. Savurganlığa son veren tutumuyla Osmanlı maliyesini ıslah etmiş ve ülkeyi bir uçtan diğer uca kateden demiryollarını döşetmiştir. Osmanlı, bu son dönemdeki canlanmasını Padişahın enerji, ustalık ve vatanperverliğine borçludur. Sultan Abdulhamid'in bu açıdan değeri, hiçbir şekilde inkâr edilemez."  
 
 
__________________ 
 
Kaynaklar 
-Paul Lewis, The Hamlyn History of Medieine (Çeviri; Nilgün Güdücü) Hürriyet Matbaacılık AŞ., İstanbul 1998 
-Osmanlı Ansiklopedisi 2. Baskı Cilt 6-7, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1994 
-Nadire Berker, Selim Yalçın. Tıbbiyenin ve Bir Tıbbiyelinin Öyküsü, Osman Cevdet Çubukçu, Vehbi Koç Vakfı Yayınları, İstanbul 2003 
-TTB Aşı Broşürü http://www.ttb.org.tr 
-The History of the Pasteur Institute 
http://www.pasteur.fr/pasteur/histoire/histoireUS/Histoire.html 
-Bayram Altıntaş, 21. Yüzyılda Bilinmeyen Osmanlı 
http://www.akademi.nl/sayi/dizi.html 

Sızıntı Dergisinden alınmıştır.

--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.  
Serhat ERDEMLİ