25 Şubat 2008 Pazartesi

Coca Colanın Sır Olan Özütü Üzerine….

Coca Colanın Sır Olan Özütü Üzerine….
İnternet adreslerinde bir müddetten beri bir yazı dolaşıyor ki, evlere şenlik. Sanırsınız coca cola firması, yüz yıldır bütün dünyaya meydan okuyarak sakladığı büyük sırrını, Antalya Mahkemesinde pes ederek açıklayıvermiş. Birileri yalan yanlış bilgileri ciddi ciddi yazmış yazıştırmış uzun bir destan metni haline getirmiş ve başlamış sağa sola göndermeye. Sağ olsun bilinçsiz dostlarımız da vakit geçirmeden buldukları tanıdık adreslere başlamışlar göndermeye. Sadece bize dört ayrı kanaldan bu metin gönderilmiş. Hatta ilk gönderen kardeşimize metni okuduktan sonra ikaz etmemize rağmen aylar sonra aynı yazının başka bir versiyonunu bir daha adresimize göndermiş.

Bu deli saçması 2-3 sayfa tutan yazıyı buraya alıp sizleri yormak istemiyoruz.

Kısaca Mahkemenin coca cola firmasından istediği formul bilgisi için firma şu bilgiyi ibraz etmiş:

Şeker : %10.58 W/V
Fosforik Asit : 0.544 G/L
Kafein : 150 MG/L
Coca-Cola Özütü : %0.015 W/V
Karamel : %0.11
Karbondioksit : 7.5 G/L

Biz sitemizde cola ve benzeri meşrubatlar için uyarıcı mahiyette pek çok yazı yayınladık. Bunlardan bir tanesi ki 21.09.2005 tarihini taşıyor. kolaya,boyalı gazoza hayır linkinde yayınladığımız bu yazıda yukarıda belirtilen bütün bilgileri vermişiz. Firma mahkemeye yeni bir bilgi vermiş değil. Coca cola özütünün sırrı halen yerinde duruyor.

Mahkemeye verilme haberini ise 16.09.2006 tarihinde yayına soktuğumuz kola yasaklanıyor mu? yazımız ile duyurmuştuk.

Olay bu kadarken, bu yazıyı hazırlayanlar bu noktadan sonra, bizce kasıtlı olduğuna inandığımız, büyük bir yalan bilgiyle devam etmişler. Güya coca cola özütü, E 120 ile gösterilen ve kokonial adı verilen bir böcekten elde edilen karmin adında bir boya maddesinden ibaretmiş. Bu da büyük günahmış. Böylece dağa fare doğurtarak coca cola ve diğer cola cinsi meşrubatları akıllarınca temize çıkartmaya çalışmışlar.

Biz sitemizde E 120 için ne yazmışız?

"Renklendirici; böceklerden elde edilir; kozmetiklerde, şampoanlarda, kırmızı elma sularında, şekerlemelerde ve diğer gıdalarda kullanılır; hassas ve asmatik bünyelerde alerjik reaksiyonlara sebeb olabilir. Hanefi mezhebine göre sakıncalı"

Ve işin gerçeğinde ise cola içeceklerinde karmin kullanılmıyor Onun yerine E 150 Karamel boya maddesi kullanılıyor. Yani anlayacağınız E 120 kullanılsa bile Hanefi mezhebinin dışındaki mezheblerce sakıncalı olmadığı belirtilecek. Biraz ısrar edilirse "zaten biz ürünlerimizde E120 kullanmıyoruz, E150 yi kullanıyoruz "denerek tamamen temize çıkmış olacak.

İşin doğrusu nedir?

Sözünü ettiğmiz bu yazıyı bize gönderen kardeşlerimize verdiğimiz cevabı birlikte okuyalım:

"s.a.
Muhterem …… Bey Kardeşimiz,
Bu yazıyı nereden alıntıladığınızı yazmadığınız için bilmiyoruz. Bildiğimiz birşey varsa, yazıda çok fahiş bir hata yapılmış. Sanki bilerek yapılmış gibi geliyor bize. Colanın, formulü bilinmeyen özütünün E120 karmin boya maddesinden ibaretmiş gibi gösterilmesi çok büyük bir yanlış. Bu yanlış adeta coca colayı temize çıkarmış oluyor. Halbuki,bu işin sırrı 1900 lü yılların başlarında Amerikan mahkemesi ile coca cola firmasının avukatları arasındaki çetin hukuk mücadelesinin sonundaki kararda ve firmanın halen Peru,Bolivya gibi ülkelerden her yıl satın aldığı külliyetli miktardaki coca bitkisinde yatmaktadır. Coca bitkisinin özütünde kokain vardır. Cola özütünde diğer alışkanlık veren maddelerle birlikte kafein bulunmaktadır. coca cola isminin patent isim olarak kullanılması, bahsi geçen mahkeme kararı ile tescillenmiş olunca coca bitkisinin kullanımı da onaylanmış oldu. colanın rengini veren ise E120 Karmin boyası değil, E150 Karamel (yanık şeker) dir. GIDA RAPORU sitemizinkola savaşlarısayfasında daha doyurucu bilgilere ulaşabilirsiniz.
Sağlık ve selamet dileklerimizle 27.11.2007

İşin vahim tarafı bundan sonra başlıyor. Önce bir kardeşimizin bize gönderdiği mesajı okuyalım:

"Gönderenin İsmi: murat
Gönderenin Emaili: muratayna@gmail.com
Mesaj: Bugün şöyle bir mail geldi. sizlerle paylaşmak istedim. Bu konu ile ilgili görüşlerinizi merak ediyorum. kafamız çok karışık! Şimdiden Allah razı olsun..

GELEN MAİL:
Sual: Alkollü gazoz furyasından sonra, şimdi de kolaların sırrının açıklandığı ve Cochineal diye bir böcekten, kimyasal filtreleme yoluyla elde edilen, karmin isimli maddeden, boya maddesi olarak, her marka kolanın içine konduğu ve bu durumda kola içmenin haram olduğu söyleniyor. Kola içmek haram mıdır?

CEVAP

Hayır, kola içmekte hiç mahzur yoktur. İslam âlimleri buyuruyor ki:

Resulullah efendimiz, bir Yahudi'nin ekmeğini ve tereyağlı yemeğini temiz mi diye sormadan, araştırmadan yedi. Bu domuz yağı mı, koyun yağı mı, ekmeğin hamuru suyla mı, yoksa şarapla mı yoğruldu diye sorup araştırmadı. Müşrik kadının su kabından abdest aldı. Bunlar, yenilen gıdaların içinde ne var diye araştırmanın gerekmediğine birer delildir. (Berika)

Kâfirler, gıdalara necaset de, zehir de katabilirler. Nitekim Yahudi yemeğe zehir katmıştır. Peygamber efendimiz de, araştırmadan o yemeği yemiştir; çünkü necis olduğu bilinmeyen şeyleri yememek takva değil, vesvese olur. Dinimiz de, vesveseden kaçmayı emreder. (Hadika)"

Bir deli kuyuya bir taş attı, kırk akıllı şimdi bu taşı nasıl çıkaracağız diye uğraşacak.

Berika müellifi bu ifadeyi Vesvese başlığının altında topladığı metinde kullanmış.Beş ciltlik Berikanın tümüne baktığımız zaman, mesela "Müslim ve müşriklerin birlikte yaşadığı bir beldede kesilmiş bir koyun bulsa onu tüketmesi mekruh olur", "bir su veya zeytin yağı kabına fare düştüğünü görse artık bu maddeleri içmek caiz olmaz"manasını destekleyen pekçok ifadeler yer aldığı görülür. Kaldı ki sadece Berika ve Hadikadan alınan bu metinleri "İslam alimleri buyuruyor ki" ifadesi ile bütün alimlerin böyle düşündüğünü ima ederek iddia etmek en azından densizlik olarak ifade edilebilir.

Sözün kısası,

1. Coca cola, diğer kola ve gazozlar, içerdikleri fosforik asit, karbondioksit ve kafein sebebi ile sağlığa zararlı oldukları muteber tıp otoriteleri tarafından bildirilmektedir.

2. Kolalarda içeriği sır olarak gizlenen özüt, gerçeği bilinmediği cihetle şüpheli kabul edilmek zorundadır. İslam şüphelilerden uzak durmayı emretmektedir.

3. Bütün dünya Gıda Kodeksleri, bu tür içeceklerde %0.5-0.3 oranında alkol bulunabilmesine izin vermektadir. Bu keyfiyet, şüpheden de uzak yakin bir bilgi olarak kabul edilmelidir.

4. Bütün fıkıh kaidelerinin üstünde bir kaide var ki o da Müslüman toplumun maslahatının korunması kaidesidir. Bugün İsrail önderliğinde bütün yahudi lobileri, ABD ve bu ülkelere destek veren ülkeler İslama ve Müslüman Topluma açıkça savaş açmış bulunmaktadırlar. Yer yer sıcak noktalarda Müslümanların kanı akıtılmakta, çeşit çeşit zulümlere maruz bırakılmaktadır. Bu çatışmalarda kullanılan silahlar ve diğer harcamalar bu firmaların desteği ile sağlanmakta. Bu firmaların ürünlerini kullanmakla da Müslümanlar dolaylı olarak kendi insanlarına yönelik zulümlere ortak olmuş duruma gelmektedir.

Bu açıklamalardan sonra hala fetva verecekler varsa fetva vermeye devam etsin. Düşmanın bu ve benzeri ürünlerini tüketmek isteyenler de tüketmeye devam etsinler. Hepimiz bir gün hesaba çekileceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
 
gidaraporu.com
--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.  

Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.
                      
Serhat ERDEMLİ

Dokunmak

Mahrem, özel, sıcak, derin, anlatılmaz bir his dokunmak... Bir taraftan bakarsanız çok sathî, öbür taraftan bakarsanız hiçbir kelimenin içine nüfuz edemeyeceği kadar derin, hiçbir ifadenin erişemeyeceği kadar yüksek... Gözün gördüğünden, kulağın duyduğundan ötede... Hepsi hepsi incecik insan  teninde başlıyor ve bitiyor. İnsan teni, kendinden umulmayan bir derinlik taşıyor. İnsan ruhunun derinliklerinden taşıp gelen duygular bir başka insan teninin inceliğinde duruluyor, sakinleşiyor, coşuyor, harekete geçiyor. Kocaman, derin ve coşkulu bir okyanusun daracık bir kumsalda birikip birikip durulması gibi, insan teni de kendinden ötelerde coşup duran bir okyanusa sahillik ediyor. Sessiz, sakin, ama duygulu, elektrikli, efsunlu…

         Dokunuş, kavuşmanın en açık ifadesi... Dokunuş, sevmenin en dokunaklı görüntüsü... Dokunuş, şefkatin en anlaşılır biçimi... Dokunuş, tenden de öte, teması aşan bir büyü... Dokunuş, elimizde avucumuzda olanın hepsi... Dokunuş, başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar bir zenginlik. ele avuca sığmayacak kadar büyük bir servet... Dokunuş, parçalanmışlığın, bölünmüşlüğün, dağılmışlığın, yalnızlığın ve hüznün tarifsiz merhemi...

         Dokunmak, insan nefesi kadar sıcak ve sokulgan... Dokunmak onarıyor, diriltiyor, keşfediyor, fısıldıyor. Dokunmak en tanıdık sevgi sözü, en âşina yakınlık mesajı... Dokunmak yumuşak, yakın, yalın, kırılgan, buyurgan…

         Dokunmak, ay ışığı rengi ılık ve duru hazlar düşürür dünyamıza, yıldızlar kadar çok ama tekil, uzak ama aşina ışıklar düşürür tenimize. Dokunmak, güneş kadar sıcak ve kolay paylaşılır, aydınlık ve bol aşklar düşürür yüreğimize. 
         Onu vitamine benzetiyor hekimler. İnsanın insana edebileceği en kolay ve en değerli iyilik... Üstelik hemen herkesin elinin altında... Oğullar, babalarının omuzlarına koyduğu eliyle hayatın sarp yolları için enerji toplar. Kızlar analarının sarılışında söylenmemiş en tatlı sevgi sözlerini, dile gelmeyen en mahrem öğütleri duyar. Eşler küçük, nazik, ılık bir dokunuşla her gün aşklarını tazeler. Sebepsiz dokunuşlar, beklenmedik temaslar, umulmadık yakınlaşmalar eski aşkları yeniler, gönüllerde yeni sevgi sürgünlerini besler. Hastasının nabzını tutan kadim hekimler onun ruhunun kıvrımlarını el yordamıyla hissederler, öylece sözleri ve sesleri bir başka derinlik kazanır.

          Modernitenin ilkel ve oryantal gördüğü her çeşit dokunma ritüeli bilhassa batılı toplumlarda unutulmaya yüz tutmuşa benziyor. Batı kültürleri dokunmaya yönelik eylemleri, özel bir taciz paranoyasıyla hayattan uzak tutuyor. Objektif, determinist, tarafsız olmak adına, mesafeli, duygusallıktan ve samimiyetten uzak, soğuk ve metalik bir hayat tavsiye ediyor. Oysa doğuya doğru yürüyüp güneşe yaklaştıkça sıcaklık da, dokunma sıklığı da artıyor. Doğuda insanlar batıdaki mesafeli görgünün aksine teklifsiz, yakın, samimi. Yüze indirilen bir baba tokatını bile saldırganlıktan çok uzakta, uzun vadede verimli bir dokunuş olarak yorumluyor doğu. Dostluk gibi ruhi bir yakınlığı bile yakın mesafeye indirgerken hiç de zorlanmıyoruz; "Aramızdan su sızmıyor"

         Dokunmanın psikolojisini inceleyen yazarlar, modern insanın dokunma yoksunluğundan söz ediyor. Dokunma yoksunluğunun bedeli de depresyon, stres, kaygı ve hatta fiziksel rahatsızlıklarla ödeniyor. Dokunma yoksunluğunda kaybettiklerimiz, dokunmayla kazandıklarımız konusunda bir fikir veriyor olsa gerek.

         Belki dokunmaya bunca şey atfetmek abartılı görünebilir. Ancak dokunma üzerine yapılmış birkaç araştırmanın neticeleri daha ikna edici gelebilir. 1930'larda yapılan bir araştırma prematür bebeklerin dokunmayla çok şey kazandığını ortaya koydu. Daha sık elde tutulan ve kucağa alınan bebeklerde ölüm nisbeti üçte iki azalmıştı.

         Miami Üniversitesinde kurulmuş Dokunma Araştırmaları Enstitüsü uzmanları, dokunmanın beşikten mezara kadar hayatımızın her devresinde onarıcı olduğunu açıkça ortaya koyuyorlar. "Sokaklarda görmeye alıştığımız saldırganlığın çoğunun temelinde yeterince dokunulmamak var" diyorlar. Meselâ öğrenciler ve öğretmenler arasında temaslar (sarılıp kucaklamak, omuza el koymak gibi) azaldıkça okullarda saldırgan davranışların arttığına dikkat çekiyorlar. Diğer taratan modernitenin dokunmaya ve yakın temasa atfettiği paranoyak endişeyi izale etmekten geri durmuyorlar. Daha çok temasın daha çok cinsel tacize yol açacağından endişe ediliyorsa, dokunma yasaklarının cinsel tacizleri azaltmadığını hatırlatmak gerekir. Dokunma araşırmaları Enstitüsünün yürüttüğü 60'a yakın çalışmada dokunma ve masajın astımdan, dikkat bozukluğuna, kanserden şekere kadar çok değişik durumlar üzerindeki tesiri araştırılıyor. Artık genel bir müsbet tesirden söz edebiliriz diyor araştırmacılar. Meselâ masaj esnasında hastanın kâlp atımı yavaşlıyor, kan basıncı düşüyor. Ritmik ve müşfik dokunmalarla beden stresli durumdan rahat ve geçek bir moda doğru kayarak, stres hormonları azalıyor, bağışıklık sistemi güçleniyor.

         Dokunmanın tesirleri cildimizden çok ötelere uzanıyor. Dokunmalar sonrası gelen rahatlama devrelerinde beyin fonksiyonları da hızlanıyor. 40 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada 10 dakikalık bir masajdan sonra insanların matematik kabiliyetlerinin geliştiği tesbit edilmiş. Bütün bunları bildikten sonra, insanın hergün ekmek ve suyun yanısıra belli öğünlerde dokunmaya da muhtaç olduğuna inanmak abartılı mı olur?

         Dokunmanın cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisinde de mühim bir yeri var. Çünkü dokunmanın en başta endorfinler olmak üzere, çok sayıda hormonun yükselmesini sağladığı biliniyor. Endorfinler, vücut içinde salgılanan bir tür tabii ağrı kesicidir. Hastanın sırtını sıvazlamakla, nabzını tutmakla, elini kavramakla, ağrı ve sancıların hafiflemesini, en azından daha çekilir hale gelmesini şimdilik bu iç ağrı kesicilerle açıklayabiliriz. Dokunmayla yükselen bir diğer hormonun da oksitosin. Bebek doğduktan sonra, emzirme esnasındaki düzenli temaslarla oksitosin seviyesi yükselir, anne ve bebeğin duygusal olarak bağlanması kolaylaşır. Ayrıca anne için tarifsiz özel hazlara sebep olur.

         Oksitosinin erkekler için de bir mânâsı var elbet. Erkekler eşlerine odaklanıp dokunduklarında, kadınlardan farklı olarak testosteron da devreye girebiliyor ve eşlerine cinsî arzu duyabiliyorlar. Bir diğer ifadeyle kadınlarda dokunma ile cinsel duygu birbirinden bağımsız iken, erkeklerin eşlerine dokunması testosteron üretimini tetikleyebiliyor. Bu küçük farklılıktan dolayı, eşlerini memnun etmek isteyen erkeklere, "eşlerinin içindeki küçük kız çocuğunu" seven dokunmalar da yapmalarını tavsiyesiye ederim.

         Dokunmanın tek şekli tensel temas da değildir. Meselâ kucaklaşmak ve sarılmak gibi sosyal yakınlaşmalar tensel temas kadar tesirli bir dokunuştur. Yeter ki sevgi ve şefkat niyeti eksik olmasın.

--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.  

Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.
                      
Serhat ERDEMLİ

23 Şubat 2008 Cumartesi

Kanserden korunmak için

Kanser tedavisi uzmanı Dr. Karim Labib, "sağlıklı hücrelere zarar vermeden, tüm kanser türlerine iyi gelen" bir tedavi üzerinde çalıştıklarını belirterek, kanserden korunma yöntemlerini anlattı.

           
Kanserden korunmak için 

Şükran Pakkan

Kanser tedavisi uzmanı Dr. Karim Labib, "sağlıklı hücrelere zarar vermeden, tüm kanser türlerine iyi gelen" bir tedavi üzerinde çalıştıklarını belirterek, kanserden korunma yöntemlerini anlattı.

Avrupa'nın en büyük araştırma ve tedavi merkezlerinin başında gelen İngiltere Kanser Araştırmaları Merkezi'ne bağlı Paterson Enstitüsü yöneticisi Dr. Karim Labib, Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen "EMBO Genç Bilim adamları Forumu"na katılmak üzere geldiği Türkiye'de, tüm kanser tiplerine birden iyi gelecek tek bir tedavi yöntemi üzerinde çalışıldığını açıkladı.

Milliyet'in sorularını yanıtlayan Labib, merkezin hücre araştırmaları grubunun lideri. Oxford Üniversitesi kökenli Labib, hükümet tarafından değil, sivil inisiyatifin desteğiyle milyon dolarlık araştırmalara imza atan merkezdeki son gelişmeleri anlattı.

'Çözüm burada'

Kanser tedavisinin gittiği nokta, kişiye özel ilaç ve yöntemler mi?
Hayır, en azından şimdilik. Bu gelecekte yapılabilir, ama şu an için tek bir tedavi yönteminin tüm kanser tipleri için iyi gelebileceği ihtimali üzerinde çalışılıyor. Ben de kanser tiplerini ayırmadan, her kanser için hücre yapısının nasıl bozulduğuna bakıyorum. Sonuçta temelde, hücreler aynı şekilde bozuluyor. Çözümün burada yattığını düşünüyorum.

Peki ya tedavi sürecindeki yan etkiler konusunda ne yapılıyor? Bu tedaviler yüzünden cilt etkileniyor, saç dökülüyor.

İlaçlar, sağlıksız hücrelerle birlikte, normal hücreleri de etkiliyor ve yan etkiler ortaya çıkıyor. Tedavideki amaç, normal hücrelere dokunmamak olmalı ve bu yönde çalışılıyor. Tek bir ilacın değil, bir kombinasyonun yarar sağlayacağını ve gelecekte bunun çözüm getireceğini düşünüyorum.

10 yıllık çalışma şart

Bu "gelecek" ne kadar yakın?

Bu zor bir soru. Yan etkileri indirecek, normal hücreleri bozmayacak bir ilaç için en az bir 10 yıl daha çalışılması gerekiyor. Çalışmalar ayrıntılı ve yavaş ilerliyor. Şu an, bazı kanser tiplerini harika bir şekilde iyileştirebiliyoruz ve hastalar normal hayatlarına dönebiliyorlar. Ama akciğer kanseri gibi türleri, bir yıl içinde hastayı kaybetmemize neden olabiliyor. Ama umutlu olmamız gerekli, çünkü zaten yürüyen ve harika fikirler olduğunu düşündüğümüz deneyler var.

Korunmak için...

Dr. Karim Labib, "Kanserden korunmak için yapabileceklerimiz var mı?" sorusuna da şu yanıtı verdi:

"Hayatınızın kalitesini değiştirmek. Sigara içmeyin, çok fazla güneşte kalmayın. Çok fazla hormonlu gıda tüketmenin iyi olmadığını biliyoruz mesela. DNA'ya oksijen ve suyun da zarar verdiğini biliyoruz.
Sonuçta sağlıklı yemek, sağlıklı yaşamak ve egzersiz şart."

milliyet



--
Nice horozlar vardır ki, kendileri öttüğü için güneşin doğduğunu sanırlar.
                                            Ahmet Hasan

18 Şubat 2008 Pazartesi

Çapkın ve aldatan erkekler erken boşalıyor

Türk erkeklerinin %70'i erken boşalıyor
--Denetimsiz Boşalma
-- İstemsiz Boşalma = Erken Boşalma
--Erken boşalmanın nedenleri
--Mastürbasyon erken boşalmaya programlıyor
--Türk erkeklerinin %70'i erken boşalıyor
--Sünnet erken boşalmayı çabuklaştırıyor
--Penis ve vajina figürandır, baş rol oyuncusu beyindir
--Erken boşalan erkeklerin ortak özellikleri
--Çapkın ve aldatan erkekler erken boşalıyor
--Bir başvuru kitabı: "Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı""

Giremeden veya birkaç kez gidip geldikten sonra boşalıyorum...""O an geldiğinde kendimi kontrol edemiyorum.""Her seferinde korktuğum başıma geliyor.""Hemen girsem, dışarıya boşalmasam.""Her şey çok hızlı gelişiyor, kontrol edemiyorum.""Artık bezdim ve yoruldum." diyen erkeklerin sayısının her geçen günarttığına dikkat çeken Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği erkeklerinkorkulu rüyası erken boşalma konusunda çarpıcı bir basın açıklamasıyaptı.

Denetimsiz Boşalma - İstemsiz Boşalma = Erken BoşalmaErken boşalmanın fikir birliğine ulaşılmış bir tanımının olmadığınınaltını çizen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe,"Erkeğin, eşi orgazm olmadan önce boşalması biçimindeki bir tanım, mevcut sorunun eşinin orgazmının gecikmesi ile ilgili olup olmadığını yeterince yansıtmadığından doğru değildir ve bu tanımlama günümüzdebir cinsel mit olarak kabul edilmektedir

İnatçı ve tekrarlayıcı birbiçimde, çok az cinsel uyarılma ile cinsel birleşme öncesinde ya dabirleşmeden hemen sonra, kişinin ve eşinin arzu ettiği süreden dahaönce oluşan boşalma daha iyi bir tanımlama olmaktadır. Çiftten en azbirinde süre açısından memnuniyetsizlik yaratan bir durum olmalıdır. Erken boşalmada önemli olan süre değil, boşalma refleksi üzerindeistemli denetimin olmamasıdır.

Denetimsizliği tanımlamada erkensözcüğü uygun olmadığından erken boşalma yerine denetimsiz boşalma ya
da istemsiz boşalma terimlerinin kullanılması daha uygun olacaktır.Kısaca denetimsiz boşalma, sürekli olarak ya da yineleyici birbiçimde, çok az bir uyarılmayla ve kişinin istemesinden önce, vajinayagirme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra boşalmanın olmasışeklinde tanımlanır" dedi.

Erken boşalmanın nedenleri
Çoğu erkeğin soluk soluğa bir telaşla cinsel zevkin peşinden koşarkenboşalmasını kontrol edemediğini söyleyen Cinsel Sağlık EnstitüsüDerneği Başkanı Dr. Cem Keçe, "Bedenini eşiyle uyum içinde hareketettiremeyen erkekte şimdiye yoğunlaşmak, o anı duyumsamakolanaksızlaşır ve cinsel birleşmenin ansızın son bulacağı kaygısıolur. Bu nedenle her cinsel sorun gibi erken boşalmada bu kaygıdan yada bir rahatsızlıktan kaynaklanır. Ama asıl sorun erkeğin cinselişlevlerinde değil, cinsel işlevlerini nasıl yerine getirmesikonusundaki düşüncelerindedir.

Çünkü aklını düşüncelerdenarındıramayan, özgür ve doğal bir şekilde cinselliği yaşayamayan erkektedirginlik duygusundan uzaklaşamaz ve boşalma konusunda sorun yaşar.Gençlik çağlarında uygunsuz ortamlarda yapılan mastürbasyonlar,aldatma, çapkınlık, cinsel mitler yani hurafeler, cinsel ilişkikonusunda tecrübesizlik, yorgunluk, sıkkınlık, gerginlik, kızgınlık vetedirginlik, cinsellikle ilgili gerçekçi olmayan beklentiler, cinseluyarım eksikliği, gerekli koşulların sağlanamaması, sertleşmiş peniseverilen orantısız önem, cinsel açıdan baskı altında yetişme, aşırıcinsel isteğin verdiği gerginlik, günah işleme veya suçluluk duygusu,hastalık kapma korkusu, gebe bırakma korkusu, para karşılığı kurulanilişkiler veya genelev alışkanlığı, cinsel uyumsuzluk, bilinçaltındayatan cinsel ilişki ile ilgili olumsuz düşünceler, anneye aşırı bağlıolma, otoriter babadan korkma, prostatit, üretrit vb. hastalıklarerken boşalmanın başlıca nedenleri arasında sıralanabilir" dedi.

Mastürbasyon erken boşalmaya programlıyor
Her an yakalanma korkusuyla, ayıp, yasak ve günah duygularıyla yapılanmastürbasyonların erkek bedeninin biyolojik saatini erken boşalmayaprogramlayabileceğinin altını çizen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe,"Mastürbasyon yaparken veya ilk cinsel deneyiminde basılan veya yakalanan bir erkek, sonraki cinseldeneyimlerinde tüm dikkatini dışarıya yöneltir, kendi uyarılmasını vegeri dönülmez noktasını fark edemez. Hazza ve duygularına odaklanamaz,cinsel enerjisini endişe, korku ve kaygıya yatırır. Buda erken boşalmaya yol açar.

Ayrıca cinsellikle ilgili suçlayıcı, cezalandırıcıve utandırıcı yetiştirilme tarzı erken boşalmada önemli bir etkendir.Cinsellik dışı konularda sürekli tartışan kötü ve sağlıksız çiftmodellerinde evdeki çocuğun aldığı mesaj, genellikle -cinsellik kötüve suçlulukla yapılması gereken bir durumdur- mesajıdır. Çocukbüyüdüğünde bir taraftan karşı koyamadığı cinsel dürtülerin baskısına,diğer taraftan suçluluk duygularına kapılır ve belki de bilge vücuduonu rahatlatmak için erken boşalır. Sanki -ben zevk almadım o boşaldı-der gibi" dedi.

Türk erkeklerinin %70'i erken boşalıyor
İlk kez cinsel ilişkiye giren genç erkeklerde erken boşalmanın sıkgörüldüğünü ve erkeğin daha sonraları boşalma süresi üzerinde birkontrol geliştirebildiğinin altını çizen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe, "Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği olarakyaptığımız araştırmalara göre Türk erkeklerinin %70'i erken boşalıyor.Cinsel terapist erken boşalma tanısını koymadan önce yaş, cinselbirleşme sıklığı, partner özellikleri, ön sevişme süresi ve ortamınuyarıcılığı gibi etkenleri göz önüne almalıdır" dedi.

Sünnet erken boşalmayı çabuklaştırıyor
Sünnetin fazla uyarılmayı arttıran sebeplerden biri olabileceğinisöyleyen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe, "Sünnetiki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Sünnet yapılan penisin başı
devamlı açıkta olduğu için ilk girişte vajinanın sıcaklığına aşırıhassas bir hale gelebilir. Bu da aşırı bir heyecan yaratarak erkenboşalmayla sonuçlanabilir.

Ayrıca sünnet sırasında penisteki hassas veince sinirler kesilebilir ve bu sinir uçlarında nodul adı verdiğimizaşırı duyarlı yapılar meydana gelebilir. Nodullarda penisin duyarlılığı artırarak boşalmayı hızlandırabilir. Bir başka açıdan da sünnet penis başını açıkta bırakarak sürtünmelere açık hale getiri ve bu durumda penis başı hassasiyetini azaltarak boşalma süresinin uzamasına yol açabilir" dedi.

Penis ve vajina figürandır, baş rol oyuncusu beyindir.
Erkeklerin ve kadınların fizyolojisinin çok farklı olduğunun altınıçizen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe, "Erkeklerinfrared teknolojisini kullanan ufo ısıtıcılar gibidir. Çabuk ısınır,çabuk heyecanlanırlar. Kadınlar ise döküm kalorifer petekleri gibidiryavaş ısınır, yavaş heyecanlanırlar. Bu nedenle erkekler penislerini kafalarına takmadan dokunmanın vermiş olduğu hazza odaklanmalı ve anıntadını çıkarmaya çalışmalıdırlar. Çünkü erkeklerin en büyük cinselorganları bacaklarının arasında değil iki kulağının arasındadır, yanibeyinleridir.
Penis ve vajina figürandır, baş rol oyuncusu beyindir.
Figüranların baş rol oynadığı filmler vasatın üzerine çıkamaz" dedi.

Erken boşalan erkeklerin ortak özellikleri
Denetimsiz boşalan erkeklerin A tipi kişilik yapısına sahipolduklarının altını çizen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr.Cem Keçe, "Denetimsiz boşalan erkeklerin kolay aldatma, genelevalışkanlığı, çapkınlık, hızlı yemek yeme, hızlı araba kullanma vehızlı konuşma, her konuda aceleci davranma, çabuk sinirlenme, kontrolsüz davranışlarda bulunma, çabuk güvenme ya da güven duymadazorlanma, kaygılı bir ruh hali, çocuklukta babayla sorun yaşama veyayataklarını ıslatma, eğitim düzeyinin yüksek oluşu, rekabetçi, sosyal alanda ve mesleğinde hırslı, dakik, güçlü ve etkileyici, sabırsız,aynı anda birkaç iş yapmayı seven, insanlara ve olaylara çabuksinirlenen, onaylanmayı bekleyen, sorunlu bir dinlenme tarzı olan,daima telaşlı, ev ve iş dışında çok az ilgi alanı olan, duygularınısaklayan, kendini ve başkalarını işlerini bitirmeye zorlayan özellikleri vardır" dedi.

Çapkın ve aldatan erkekler erken boşalıyor.
Evli ve tüm yaşamı boyunca, boşalmasını kontrol edememiş bir erkeğin cinsel birleşmeyi gereksiz bir görev ve bir yükmüş gibi benimsemesininsık rastlanan bir durum olduğunu söyleyen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe, "Cinsel yaşamdan payına düşeni alamamışerken boşalan erkekler, kişiliklerini başka yönlerde yüceltmeye çalışırlar.

Örneğin, eşlerini aldatabilirler, çok çapkın olduklarını göstermeye çalışabilirler, işlerine çok düşkün olabilirler, geçimsiz veya karamsar olabilirler. Çünkü boşalma ile orgazm olma aynı şeydeğildir. Orgazm olmayan ve erken boşalan erkek, cinsel doyumsuzluğa bağlı ruhsal alanda yıkım yaşar, gerginleşir, işyerlerinde, sosyalilişkilerinde, aile çevrelerinde rahat olamaz ve iş verimleri düşebilir.

Azalan özgüvenini yeniden inşa etmek için Türk aile yapısına çok zarar veren aldatmaya eğilimi artabilir. Bu durum erkeğinyaşamı ve yakınları yönünden oldukça önemli bir kondur. Ancak aldatmanın verdiği suçluluk duyguları, yeni bir bedenin keşfinin aşırı heyacanı ve yaşan gerginlik de kaçınılmaz olarak erkeği erken boşalmaya proglamlayabilir.

Aldatma bir evlilikte tamiri en zorsorunlardan birisidir ve Türk aile yapısının önündeki en büyükengellerden biridir. Aslında erken boşalan ve gururu zedelenen birerkeğin aldatmak için çok önemli bir nedene de ihtiyacı yoktur. Maksatheyecan olsun, skor olsun! Çünkü çok sayıda kadınla ilişkiye girmekarkadaş çevresinde bir takdir göstergesi olarak algılanmaktadır. Artı puan toplamak uğruna çapkın görünmeye çalışan veya bu konuda gerçek dışı hikâyeler anlatan erkeklerin sayısı az da değildir.

Ayrıca eşiyle yaşadığı cinsel birlikteliklerde ezilen erkek, aldatarak eşinden ve hayattan intikam alıyor da olabilir. Hatta kendilerinden yaşça küçük genç kadınlarla birlikte olarak hala güçlü bir erkek olduklarını kendilerine ve çevrelerine kanıtlamaya çalışabilirler" dedi.

Bir başvuru kitabı: "Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı"
Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı adlı kitabının alanında ilk ve mutlaka okunması gereken bir baş yapıt olduğunu söyleyen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe, "Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı başta erken boşalma sorununu yaşayan erkekler, erken boşalmaktan endişe duyan genç erkekler, çocuklarının erken boşalmamasıiçin neler yapılması gerektiğini öğrenmek isteyen ebeveynler olmak üzere, cinsel terapistlere, cinsel danışmanlara, medya mensuplarına vekonuyla ilgilenen herkese sesleniyor.

Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı, hastalar için oku ve cinsel sorunlarını anla, erken boşalmanı kontrolet, cinsel terapistler, hekimler, psikologlar ve psikolojikdanışmanlar için oku ve iyi et, anne ve babalar için oku ve çocuğunucinsel hastalıklardan koru, gençlerimiz için oku ve cinsel sorunyaşama, medya mensupları içinse oku ve cinsel sorunlar hakkında doğrubilgilendir mantığı hazırlanmış bir başvuru kaynağıdır.

CinselliğinDayanılmaz Ağırlığı, erken boşalma sorunu yaşayan erkeklerin kendikendilerine veya eşleriyle birlikte sorunun üstesinden nasılgelebileceklerine odaklanmış bir rehber kitaptır, büyük bir bilgelikleve empatiyle yazılmış bir başucu eseridir, herkesin anlayabileceği birüslupta yazılmış bir cinsel tedavi kitabıdır. Özellikle boşalmarefleksi üzerinde denetim kazanmayı hedefleyen erkeklerin evdeyapabilecekleri egzersizlerin işe yararlılığını kanıtlayan tavsiyelerve vaka örnekleriyle doludur" dedi.

17 Şubat 2008 Pazar

Sigara İçmek Üzerine...

Din anlayışında yeni açılımlara ihtiyacımız var. Çığır açmadan geri kalmışlığımızı da kaldıramayız. Geçmişin hükmüyle geleceğe uzanmak, geleceğin bizim olmasını engellemektedir.

Bunların başında sigara içmek konusu gelmektedir. Bazı tarikat şeyhleri veya hoca efendilerin sigara içmeleri veya sigara hakkında bir şey söylememeleri, sigaranın mubah olduğu izlenimi veriyor. Bu yanlış tutumun düzeltilmesi gerekmektedir. Bu durum, İslami olmaz.

Sigara hakkında,”İbn-i Abidin”in “tütün” bahsinde, eski İslam âlimlerinin, tam bir “haram hükmü” koymamaları e “kerahet” açıklamaları günümüz Müslümanlarının nefsanî sığınakları, limanları olmaktadır. Bazen hak sözle batıl kastetmek veya batıla hizmet etmek mümkündür. Nefis putlarından biri olan sigaranın zavallılaştırdığı, girdaba düşmüş gönüllerin, bahanelere sığınmak istemeleri, hastalık tablosunu gösterir. Tedavi edilmesi gerekli bir hastalık haline gelebilir, sigara içilmesi.

“Helal ve haram hükmünü vermek, Allah’a ve Resulüne aittir.”

İslam âlimleri ve günümüz sigara içenlerinin birçoğu buna sığınmaktadırlar. Tıbbın o günkü geçmişiyle bugün ki, ilerlemesi ve tespitleri elbette farklıdır. Hükmün de delilleri ile yapılması gerekenin ortaya koyulması dini bir vecibedir. Tıbbın hiçbir faydasının olmadığını ve tamamen zararlı olduğunu ortaya koyduğu bu illeti içmeyi adeta sünnet olarak telakki edip, alışkanlık veya adet edinenlere diyeceklerimiz de vardır. Sigara israftır. Sağlığı tehdit eder. Zararları sayılamayacak kadar da çoktur. Kul hakkına tecavüzdür.

Allah’ın verdiği en büyük nimete(Akıl ve İrade) de terstir. Onun nimetine nankörlüktür. Onun ismini zikretmeye layık bir temiz ağza yakışmaz. Onun huzurunda bulunma ve onun emanetine ihanet etmek en büyük zulüm değil midir? Onun Kitabını okuyan, Peygamberimizin sünnetini benimseyene yakışmaz.

Aile içerisinde tiksinti verici bir hale sokar insanı. Eşi, çocuğu ondan tiksinir. Yatağına vardığında eşinden iğrenmesi ve onun sabrına zulümdür. Kul hakkına girmektir.

Arkadaşlar ve akrabalar arasında istenmeme durumuna getirir. Eşine kül tablası konumunda yaklaşanların, aile huzurları da dinamitlenmiş oluyor. Cinselliği de bitiriyor. Sevimliliği kaldırıp, sevimsiz bir hüviyete eşleri getiriyor. Gözlerin başka hayatlara kaymasına, tatminsizliğe gitmeye vesiledir. Sağlık elden gittiği gibi başkalarının da sağlığını tehdit etmiş olunuyor.

Cami, mescit gibi ibadethanelerde durum bundan farksızdır. Cemaat olma şuuruna aykırıdır. Peygamberimiz @’ın günümüzde olması durumunda yanında içemeyeceğimiz muhakkaktı. O’nun @, günümüzde olsaydı şöyle diyeceği de muhakkaktı:”Sigara içenler mescitlerimize uğramasın.” Çünkü soğan ve sarımsak hakkında ki hadisini biliyoruz. Pis koku açısından sigaranın onlardan geri kalır yönü yoktur. Mescide giren ve sigara içmeyen Müslümanlar, yanında sigara içmiş birinin yüzünden tiksinti içinde ibadetini yapmakta zorlanmaktadır. Bu haksızlıktır. Buna hakkımız olmamalı. Bir de mescitlere güzel koku diye esanslar sürerek girmek İslam’ın ve Allah Rasulülü’nün güzel kokusuna aykırıdır. Bu güzel koku değil, çirkin bir kokudur. Kendi pis kokusunu bastırma amacına da hizmet etmektedir. Astım, bronşit olan, alerjik rahatsızlığı olanlara rahatsızlık durumu hastanelik olacak durumlara bile neden olabilecektir. Nefes almak güçleşmektedir.

Allah diyen, zikir eden, ibadet eden bir ağza yakışmamaktadır. Düşüncesiz bir tavrın ifadesi olabilecek bu hal Müslüman’a yakışmamaktadır. Dini hükümlerin dünkü âlimlerin görüşlerinde kalması ve bugünkü Müslümanların geçmişi geçerli kılmaları bu konuda, nefsanî enaniyet kokuyor. Asla tasvip edilebilir, aklıselim bir durum da değildir.

Bir İslam Âlimi edasıyla değil ama bu çağda, ilmin ve tıbbın zirvesinde ki çağdaş dünya da, sigarayı savunmak ilkelliktir. Sigara içmek, ilkel kabile şeflerinin kamış çekmelerine benziyor. Allah, insana akıl ve irade verip bu nedenle de sorumlu tutmuştur. Akılla(Bilimin de yardımıyla), sigaranın sağlığa zararlı olduğunu bilir. İradesiyle de ondan uzak durur, durmalıdır. Akıl ve iradeyi kullanmayıp, sigara içenler yanlış yapmaktadırlar ve büyük bir vebalin geri dönülemez günahındalar.

Ne sebeple olursa olsun, sigara içmek dinen, ilmen, tıbben ve çağdaş bir bakışla ve sağlam bir akılla ifade edecek olursak, ilkelliktir, geri kalmışlıktır. Sakın sigarayı savunmayın. Sigara içip camilerimize gelmeyin. Güzel kokular sürdüm diye esansları sürüp de gelmeyin. Kimseyi rahatsız etmeyin. Kul hakkına girmeyin. Vebaliniz büyük, hesabınız ağır olmasın.

Dindar Yahudiler asla sigara içmezler. Sizin dininiz dar değilse, dindarsanız ve hesaba da inanıyorsanız, lütfen siz de bırakın. Hem dünyanız, hem de ahiretinizin güzelliği için vazgeçin bu illetten. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız ya sigarayı bırakın, ya yine bırakın. Temiz olun ve temiz kalın. Allah, ikrahını versin inşallah. Gayret bizden. Tevfik Allah’tandır.

mehmet selim polat msp1955@mynet.com yazmış:
Sayın Hasan,Görevini yap Allahın işine Karışma.Dİn insanları imtihan ederekten,Tevhide Davet etmek içindir.Allah buyuruyorki,Dini tamamladım,islamda rıza kıldım.Allahın tamamladığı dini eksik telakki ederek,Peygamber bugün olsaydı diye yorum yapmak yanlıştır.Allahın Haram etemdiğine,Helal,Helal kıldığınada haram demek kişiyi dinden çıkartır.Çok güzel sigaranın zararlarından bahsediyorsunuz,sigaraya gelinceye kadar daha çok zararlı şeyler vardır.Onlardamı Kuranda geçmeliydi?.Küfür düzeninde,Putçuluğun hakim olduğu bir ortamda,sigaradan bahsetmek, Müslümanın duygularını kamçılamaktan başka bir şey değildir.Yani diyorsunki sende sigara iç,Sıhhati koruyunuz,uygundur demeniz yeterli olurdu,Ama fetva vermeniz islamla bağdaşmaz.Yazınız uzun olduğu için,ben yazının içinde kınalıyarak yorum yapmak istiyorum,müsaadenizle okuyun.Kaş yaparken göz çıkarttınız,kelime oyunlarıyla islama hakaret etmeye hakkınız yoktur.

hasanahmetmeister@gmail.com de, Cevaben:
Benim güzel kardeşim,haramdır demedim.Ama Hayrettin Karaman gibi haramdır diyenler de var.Reform yapmak manasına demedim,Çığır aşmayı.yorumlarınız sizi bağlar.Benim yazıyı yazmakta ki amacım,Yahudilerde ki dini hassasiyetlerin geçmişin fetvasına sığınılarak, meşrulaştırılmaması gereğidir.Bir de asıl amacım,Sigara içerek ve koku sürerek camiye gelen kardeşlierimizi uyarmaktır.Gerçekten soğan ve sarmısaktan daha beter rahatsızlık vermektedir.

Peygamberimiz @:" Elhelalü beyyinün vel haramu beyyinün ve beynehüma müştebihatün fectenibuh"Manası:"Helal de bellidir,Haram da bellidir.Bunun arasında şüpheli şeyler vardır onlardan kaçının."Müslümana yakışanı söylemek istedim ki,o da sigaradan uzak durmak gerek ve lüzümüdür.Müslümanları kurşundan ve kazalardan fazla sigaranın öldürdüğü gerçektir.

20 yıl bu illeti içmiş bir kardeşiniz olarak,belki faydam dokunur.diye yazdım.Herkesin hesabı Allah'a aittir.Kıyası,icmai de saymak ve delillerin edille-i şer'iyyenin kitap-sünnet ve icmai ümmetle kıyas-ı fukaha olduğunu da kabul etmekle dinnin delillerindendir.

Hüküm ancak Allaha ait olup,sakındırmak isteği de bendendir.Sigaraya gelinceye kadar demek teferruatı boşverir gibi davranmak da boşvermişliği körüklemektedir.Bu da hakça ve haklı davranmanın da manisidir.Haşa Nereden çıkarıyorsunuz,İslama hakaret etmek kimin haddine.Sigarayla ilgili olarak verilen fetvaları yeniden gözden geçirme isteği insanı dinden çıkarmaz.Bu Allah'ın vahyine ve Rasulün sünnetine aykırı bir durum da değildir.Burada fetva vermişte değilim.Sorgulamak istediğim bir şey var.Hepsi o kadardır.Sigara içenleri,küfürle ithem filan da etmiş değilim ki.Tıbben kerih olduğu için,İslam alimleri de mekruhtur demişlerdir.Tıbbın,örfün dinen delil olamayacağı savınızı kabul etmiyorum.Çığır açmak küfürdür derseniz ve bunu bir sigarayla ilgili sorgulamamızdan yola çıkarakda söylüyorsanız çok yanlış yapıyorsunuz.
Fetvaların değişmezliği ilkesi mi var İslam da da siz küfürle itham ediyorsunuz.İmani noktada bir ayrışım değil ki bu.Ameli(yani:Fıkhi) bir durumdur bu.Ayrı düşünmenin imani sapkınlık olacağını söylemek ve insanları küfürle kolayca itham etmek te tehlikeli bir düşünce değil mi?

Uzatmak istemediğim için amacımı da söylemiş olarak bu yazımı burada noktalıyorum.Sigaraya kimse haram demez de kimsenin iyi bir şey olduğunu söylemesi de doğru ve hak olmaz.Hakperest olmak,meseleyi küçültmekle ve görmezden gelmekle de olmaz.Yangın var ve söndürmek için,nerede ve nasıl çıktığına bakmadan söndürmeye koşmalıyız.Önümüze geleni kafir ilan etmenin,ne ilan edene, ne ilan edilene, ne de ümete bir faydası olamaz. Selam hidayete tabi olan herkesedir.

9 Şubat 2008 Cumartesi

Astım ve saman nezlesi olanlara ''müjde!''

Araştırmacılar, veri tabanlarının kesitsel incelemesi sonrası, astım ve saman nezlesi olanların serviks ve over kanseri açısından daha düşük riske sahip olduğunu belirledi. Astım ve saman nezlesi, kanser riskini azaltıyor!

Astım ve saman nezlesi hastalığı olanların kansere yakalanma riskinin daha düşük olduğu belirlendi. Araştırmacılar, veri tabanlarının kesitsel incelemesi sonrası, astım ve saman nezlesi olanların serviks ve over kanseri açısından daha düşük riske sahip olduğunu belirledi.

Texas Tech Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan çalışmada, Florida’da bulunan bir hastaneden taburcu edilen 20 yaş üzeri bir milyonu aşkın kadının verileri incelendi.

Yaş ve sigara gibi faktörler ayarlandıktan sonra over ve serviks kanserlerin astım, saman nezlesi ve alerjik rinit ile ilişkisi araştırıldı. Yapılan çalışmada, saman nezlesi olanların over kanseri riskinin yüzde 91 daha düşük olduğu bulundu.

Yine araştırma sonuçlarında, astımı olanlarda, olmayan kadınlara göre over kanseri riski yüzde 44 azalma gösteriyor. Araştırmacılar, alerjik hadiselerde yükselen sitokinlerin kanserden koruyucu etkilerinin olabileceği konusunda birleşiyor.
http://www.habervakti.com/detay.asp?id=45896&kat=Dosya1