30 Nisan 2008 Çarşamba

Norveçte Kurulan Tohum Deposunun Sırrı

Norveçte Kurulan Tohum Deposunun Sırrı, YUSUF KISSASI

VE STRATEJİK AÇLIK!.......

· NETPANO.COM YAZARI HAKAN YILMAZ ÇEBİ, 2006 YILINDA İSRAİL'İN A PLANLARINI AÇIKLAMIŞ, NORVEÇ'TE KURULAN TOHUM DEPOSUNUN SIRRINI DAHA O GÜNLERDE DEŞİFRE ETMİŞTİ!.. OYSA 2008'DE DAHA BUGÜNLERDE GAZETELERE YANSIYAN BU BİLGİNİN ASIL SIRRI NE?!

· BU DEPONUN SAHİPLERİ KURAN'DAKİ YUSUF KISSASINA KENDİ ŞEYTANİ BAKIŞ AÇILARIYLA NASIL BİR STRATEJİYLE DEĞERLENDİRİYORLAR ACABA?...

· DÜNYA TOHUM BANKALARI KİMLER, NE NİYETLE KURUYORLAR?

· BU İŞTE DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜNÜN GÖREVİ NEDİR?. ŞİMDİYE KADAR NELER YAPTI?...

VARAN 1

YUSUF KISSASI VE AÇLIK

İsrailoğlu peygamberlerinden birisi de Yusuf peygamber, Yahudi toplum mimarları Yusuf Aleyhisselam'a iit olan Kura'nda da Yusuf suresinde anlatılan rüyayı ve sonuçlarını stratejik olarak görüp tabik yoluna gidecekler. Bu rüya Yusuf dünya da yedi bolluk ve akabinde de yedi kıtlık yılı olacağını bilmiş, Firavun'u uyarmıştı. Onun uyarıları haklı çıkmış tüm uluslar Mısır melikinin kapısında bir avuç buğday için el pençe olmuştu…

Onlar her ne kadar ilahi mesajları çarpıtsalarda stratejik değerlerini takdir edip kullanıyorlar. Bu kıssada onlardan biri. Bugünlerde İskandinav ülkelerinden Norveç'te dünyadiki tüm bitkilerin tohumlarının depolanacağı bir Tohum üssünden bahsediliyor . Bahane de dünya toptan bir felaketle karşılaşırsa yeryüzünde ekilecek ürün tohumu kalmayabilirmiş? .. Dünya tarihinin neresinde böyle bir olay yaşanmış hayret!..

Evelemeye gerek yok plan bu şekilde. Birileri uyanmış deme ki İnsanlığın geleceğin mimarları bu şekilde bir takım medyaya yansıyabilmiş.

Aslında bu plan yıllardır Dünya Ticaret Örgütü marifetiyle bir başka şekilde yürütülüyor. Örneğin, Uruguay toplantılarında imzalanan en tartışmalı anlaşmaların başında Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRİP) gelmektedir Dikkat edilecek husus DTÖ'deki çifte standat uygulamasıdır. Çünkü Zihinsel mülkiyet haklarını korumakla "serbest" ticaretin bir ilgisi yoktur! Bu uygulama yapısal olarak ticareti kısıtlayıcıdır, çünkü bir ürünün üretilmesinde ve fiyatının belirlenmesinde tekel yaratmaktadır. Bu durum göstermektedir ki Uruguay GATT anlaşmaları "evrensel iyilik" için serbest ticarete adanmış değildir, aksine uluslararası şirketlerin kendi işlerine geleni seçmeleridir. Çevreciler ve işçi hakları savunucuları burada mantıksal olarak soruyorlar; ticaret şirketlerin hakları uğruna kısatlanabiliyorsa niye hiçbir zaman çevreyi veya işçi haklarını korumak için kısıtlanamıyor?

TRIP anlaşması tüm üye ülkelerin (134 ülke) kendi kanunlarını DTÖ'nün belirlediği küresel mülkiyet haklarını koruma kanunlarına uyumlu hale getirmelerini şart koşmaktadır.

..TRIP anlaşmasına göre genetik olarak değiştirilmiş bitki ve hayvanların patenti alınabilir. Ayrıca, TRIP anlaşması "teknolojik buluş" tanımını düşük bir seviyede tuttuğu için, yerli halkların nesilden nesile uğraşarak zaman içinde geliştirdiği bitkilerin de patent hakları alınabilmektedir ve bu yüzdendir ki uluslararası şirketler dünyanın dört bir yanına uzmanlar yollayarak ticari olabilecek bu tür bitkilerin patent haklarını yerli halklardan "çalmak" peşindedirler.

YIL 2006 HABER İSRAİL'İN A PLANINDA HABER VERİYORUZ...

TOHUM DEPOSU KURULUYOR....

Norveç, Kutup bölgesi'nde dünyada bilinen tüm tahılların tohum örneklerinin saklanacağı bir depo inşa ediliyor. Grönland'ın doğusundaki Svalbard Adası'nda inşa edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor. Tohum bankası Norveç'e eit olsa da 100'ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor.

Deponun temel atma törenine, Norveç'in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda başbakanları da katıldı.

Kuzey kutbuna yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen'deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.

(Dünya Gündemi İstihbarat Merkezi)


VARAN 2

BiOTEKNOLOJİ FİRMALARI KİMLERİN TEKELİNDE?

Bunların yanı sıra insan veya hayvan hücre dizilişlerinin veya genlerinin de patenti alınabilmektedir. Kısaca, bu anlaşma ile çokuluslu şirketlerin ticari isim hakları, telif hakları ve patent hakları küresel koruma altına alınmış olmaktadır. Bütün ülkeler aynı tanımlamalara ve aynı koruma standartlarına bağlı kalmak zorunda olacaklardır. (gelişmikte olan ülkeler 2005 yılına kadar bir tolerans süresi verilmiştir.) Örneğin ABD 17 yıl olan patent hakkı süresini 20 yıla çıkartmak zorundadır ve bu ABD'li tüketicilerin milyarlarca dolar fazla ilaç parası ödemeleri anlamına geliyor.

Geneneksel olarak bir çok gelişmekte olan ülke, insanlarının temel gıda maddelerini ve ilaçları daha ucuza temin edebilmeleri için bunları ülke içindeki zihinsel mülkiyet hakları kanunları dışında tutmaktaydılar. Artık bu mümkün değil. Dolayısıyla hükümetlerin halkın temel gıda ihtiyaçlarına ve özellikle de ortaya çıkabilecek sağlık krizlerine müdahale kabiliyeti insafsız bir şekilde sekteye uğratılmış bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler 1999 İnsani Kalkınma Raporu bile TRIP kanunlarının uygulanmasıyla gelişmekte olan ülkelerin tohum ve ilaçları, insanlarına sağlamalarının çok daha pahalıya mal olacağını belirtmektedir. Bugün dünyadaki zihinsel mülkiyet haklarının yüzde 97'si endüstrileşmiş ülke şirketleri veya kişileri elinde bulunmaktadır. (Bu durumda TRIP anlaşmasının ve onu doğuran GATT'ın ve GATT'ın lokomotifliğini yaptığı küreselleşmenin "iyi niyetli" yani herkesin ortak çıkarına olduğu söylenebilir mi?) Gelişmekte olan ülkeler içerisinde bile verilen bu tür hakların yüzde 80'i esasında endüstrileşmiş ülke vatandaşları elindedir.


BESİN GÜVENLİĞİ TEHLİKEYE ATILIYOR

Tohumların patent altına alınması, çiftçileri söz konusu tohumları kullandıklarında her yıl patent hakkı ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum biyoteknoloji firmalarının gücünü tekelleştirmekte ve tohum stok kontrolünü çiftçilerin elinden alıp bu firmalara vermektedir. Gelişmekte olan ülkeler kendilerine tanına sürenin sonunda patent haklarını korumak zorunda kalacaklardır, dolayısıyla ya çiftçilerinden gerekli parayı toplayacaklar, yada kaçak ekilmiş ürünleri imha edeceklerdir, aksi taktirde ticaret ambargosu ile karşı karşıya kalınacaktır.

Sonuçta kartelleşme nedeniyle dünya besin fiyatlarının artması ihtimali doğmaktadır. (IMF'nin ülkemizde dayattığı tarım politikaları, çiftçiye yardımın şeklini değiştiriyor ve aila başı yardım gibi bir kavram getiriyor ve bu da çiftçilerin kayıt altına alınmasını gerektiriyor. Açıktır ki ülkemizde bu yolla kayıt altına alınan çiftçilere, 2005'ten sonra patent haklarını çok daha etkili bir şekilde uygulama olanağı bulacaklar.)

Biyoteknoloji firmaları patent haklarını korumanın bir yolunu da tohumları filiz vermeyen (terminatör tohum) ürünler yetiştirerek buldular. Fakat bunun da tehlikesi böyle ürünlerin geniş olarak kullanılması halinde polenleşme yoluyla bu özelliklerini diğer yerel bitkilere geçirebilecek olmaları. Bu yüzden bir çok gelişmekte olan ülke bu terminatör teknolojisine yasak getirdi. Örneğin Hindistan hem böyle ürünlerin ülkeye girişini hem de bu teknolojinin kendi ülkelerinde geliştirilmesini tamamen yasakladı. Fakat muhtemelen gelecekte bu uygulama DTÖ'de dava edilecek.


VARAN 3

Biyolojik Varlıklar Çalınıyor

Bir şirket, yerli halkın yüzlerce hatta binlerce yıldır modifiye ektiği bir bitki türünün patentini kendi üstüne alabilir. Bunun için o bitkiyi genetik olarak modifiye ettiğini öne sürmesi yeterlidir, yaptığı modifikasyon bitkiyi anlamlı sayılabilecek bir şekilde değiştirmese bile.

Patent kontrolörleri yeterli tesise sahip olmadığı için şirketin iddiasına dayanarak patenti verir ve sonra iş sivil mahkemelere kalmıştır ki bu konuda mücadele etmek yerli halk için çok masraflıdır. Avustralya'nın Geleneksel Tohum Sınıflama kuruluşu şirketlerin doğal bitkiler için yaptığı 150 patent başvurusunu ortaya çıkartmıştır.

Pirinç dahi ipotek altına alındı

Örneğin 1997'de Teksas'da yerleşik, "Rice Tec" isimli ABD'li bir firma Hindistan'ın geleneksel "Basmati" pirincini çok az değşitirerek patent altına aldı. Firmanın kendisi de Hindistan ve Pakistan'ın Basmati pirincini değiştirerek patent altına aldı. Firmanın kendisi e Hindistan ve Pakistan'ın Basmati pirincini nesillerdir yetiştirmekte olduğunu kabul etmektedir. Hindistan'ın yerel bir bitkisine Amerikan patenti verilmesi (yine bir Amerikan firmasına) Yeni Delhi de büyük protestolara yol açtı ünkü bu ürün Hindistan için çok önemli bir ihraç kaynağıydı. Her yıl yarım milyon ton Basmati pirinci Avrupa'ya, Amerika'ya ve Ortadoğu'ya Hindistan tarafından ihraç edilmektedir. Hindistan'ın sivil toplum örgütleri ülkelerindeki ABD konsolosluğuna protestolarını şöyle bildirdiler. "Gerek şu ki, ABD korsanlık yaparak Hindistan'ın ve diğer gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerinin, şifacılarının, kabile insanlarının balıkçılarının zihinsel mülkiyet haklarını ellerinden almaktadır." TRIP anlaşmasına göre Hindistan bu Amerikan şirketinin patent haklarını hintli çiftçilere uygulamak zorundadır.



VARAN 4

Yerel Ürünler Bile Elden Çıkıyor?..

Diğer bir örnek de Hindistan'ın yerel bitki olan Neem ağacıdır. Hintliler yüzyıllardır bu bitkiyi ecza deposu olarak kullanmaktayken, 1970'de bir Amerikalı ithalatçının bu bitkinin zengin ecza özelliklerini görmesinden sonra, ABD ve Japonya'nın çokuluslu şirketleri bu bitkiden türetilen ilaçları için bir çok patent başvurusu yapmış ve haklar almışlardır. ABD'li W.R. Grace şirketi Hindistan'da kurduğu tesislerde kendi patent hakları ile üretime başlamış bulunmaktadır. Patent hakkına dayanak olarak bitkiden öz alma işlemini modernize ettiğini ve bunun özgün bir buluş olduğunu öne sürmüştür. Bu durumda Grace'in sözde "buluş"unun yerel halkın geleneksel bilgisine dayanması ve bu halkaların yüzyıllardır karmaşık yöntemlerle bu bitkiden ilaçlar ve haşere öldürücüleri üretiyor olmaları hiç önem taşımamaktadır.

...Birkaç yıl önce, ülser hastalığına iyi gelen Tayland'ın yerel bitkisi "Plao Noi" bir Japon çokuluslu şirket tarafından patent altına alındı böylece Taylantlılar bu bitkiyi pazarlama haklarının tümünü kaybetmiş oldular. Bu ve benzeri olaylar yüzünden Tayland hükümeti geleneksel ilaçları koruma altına alan bir düzenleme getirdi ve Taylandlı şifacıların geleneksel ilaçlarını kayıt altına almaya başladı. ABD'nin bu önleme olan tehdili gecikmedi ve Tayland hükümetine yazılan resmi bir mektupta: "Waşington inanmaktadır ki böyle bir kayıt sisteminin TRIP anlaşmasını ihlali ihtimali vardır ve ayrıca bu alanlarda yapılacak tıbbi araştırmaları caydırıcıdır" dendi.



BÜYÜK İSRAİL KRALLIĞININ KURAN

PARA BABALARI

Dünya insanlarını goyim kendilerini Efendi gören bu kabbalistik düşünürler, güç ve mevki hırsının çok daha ilerisinde kendi Tanrılarının sözde ilahi emrini yerine getirmek için nesiller boyu gizli çalışan bir grubun içerisinden çıkmıştır. Bu grubu, tarih boyunca karmakarışık olmuş sözde ırkları değil, 'tanrı tarafından seçilmiş', 'üstün', 'vazifelendirilmiş', olduklarına dair kendi doğmatik şeytansı inançları temsil etmektedir. Gerçi belirgin olarak hiçbir ırktan söz edilemez, fakat eğer edilebilseydi bu hiç kuşkusuz sadece Hazar Türkleri olabilirdi. Çünkü bu grubun neredeyse yüzde 90'ını oluşturan ve bugün hakimiyeti elinde tutan kesimin (Eşkenazilerin) temelinde 650 yılından 1016 yılına kadar büyük bir imparatorluk olan Hazar Türkleri yatmaktadır... Şimdi hayali ırk konusunu bırakıp zihniyete gelelim; Efendiler'in içinden çıktığı grup daha ilk zamanlardan itibaren ticari hayata, kısaca paraya hakim olma gereğini vazgeçilmez şart olarak kavramış ve kendi inandıkları kutsal kitaplarında vaaz etmişlerdir. Böylece milletleri 'soymayı', onların' sütlerini emmeyi', milletlere borç vermeyi, ama kendilerinin asla almamaları gerektiğini, yüzlerce kez ilahi öğreti olarak inanırlarının hafızalarına nakşetmişlerdir. Son iki yüzyıla baktığımızda ilk göze çarpan isim Rothschild ailesidir (Eşkenazi)..." , Diğer Efendiler; Rockefeller, Morgan, Warburg, Aldrich, Astor, Bundy, Collins, Dupont, Li, Onasis, Krupp, Reynolds...

Uluslararası Efendilerin'in gerçek kimliği bilinmediğinden ya da çok az kişi tarafından bilindiğinden, sömürücü, köleleştirici güç olarak karşımızda A.B.D. görülmektedir. Oysa Efendiler (!), A.B.D.'ye de hakimdirler. A.B.D.'de adeta iki hükümet var gibidir. Görüneni, Washington merkezli olanıdır. Görünmeyen ama asıl A.B.D.'yi yöneten ise New York başkentli olan Efendiler'in görünmez hükümetidir. Görünen A.B.D., yoksulu, işsizi, evsizi, uyuşturucu bağımlısı, düşük okuma oranı ve borçlarıyla, diğer ülkeler gibidir. A.B.D.'nin kendine ait resmi bir Merkez Bankası bile yoktur. "Federal Rezerv" adıyla, birkaç Efendi bankerin oluşturduğu özel bir kuruluş, Amerika ekonomisine hakim olup, Merkez Bankası gibi para piyasalarına yön vermekte, istediği zaman 'enflasyon' ya da 'deflasyon' yaratabilmektedir. Dış ilişkilerde hükümetten daha da etkilidir. Amerikalıların altınlarına karşılık olarak verilen, "para" olmayan sadece ödeme sözü olan (sonradan o da kaldırılan) "Federal Rezerv Alındısı = Federal Rezerv Note)" bugün hala dolarların üzerinde bulunmaktadır ve bu kağıtlar, sahiplerinin hiçbir merciden hiçbir şey talep edemeyecekleri hayali paralardır. Birkaç Efendi bankerin bir araya gelerek kurduğu özel banka olan Federal Rezerv, Kongreden geçirilen bir kanunla A.B.D.'nin parasını basma yetkisine sahiptir. Bu ayrıcalık, A.B.D.'ni, diğer devletler içinde en borçlu ülke durumuna getirmiştir. Şu anki borcu 7 trilyon dolar civarındadır. Paranın sahibi olan Efendiler'in ekonomide ve , siyasette ipleri elinde bulundurabilmesinin en önemli aracı Federal Rezerv olduğu gibi, tüm bunları yaparken gizli kalabilmesinin en önemli aracı da, zenginliğini hem halktan hem de vergi memurlarından sakladığı Vakıflarıdır'

4 Haziran 1963'te Başkan Kennedy, Hazine Bakanlığı'na, gümüş karşılığında para basma yetkisi tanımış ve üzerinde "United Dolar Note" yazılı, 4 trilyon dolara yakın A.B.D. doları piyasaya sürülmüştür. Fakat 22 Kasım 1963'te Kennedy öldürülmüş ve bastırılan dolarlar da piyasadan çekilmiştir. Böylece, gelecek yeni başkanlara gereken uyarı da yapılmıştır.

Kendini Tanrının oğlu kabul eden Efendiler, kutsal saydıkları kitapları Tevrat / Kitabı Mukaddes'ten ilham alarak; dünyayı köleleştirerek, tek amacı olan Tek Dünya Devleti'ni kurma projesini adeta Bir Dolar'ın üzerine simgelerle şifrelemiştir. (Bunlar aynı zamanda masonik simgelerdir) Çeşitli belgelerden Bir Doları incelersek şunları görürüz: Doların ön yüzünde, en tepede Federal Rezerv Note yazmaktadır. Federal Rezerv'in Senedi anlamındadır. Yani, Altın ve gümüş olarak karşılığı olmayan "sanal kağıt" demektir. Bir Doların arka yüzünde ortadaki In God We Trust yazısı, güvendikleri tanrılarının para olduğunu göstermektedir. Solda görülen dairenin zemininde, amaçlarını anlatan dünya haritası vardır. Dairenin içinde, Yakup'un yani İsrail'in 12 oğlunu (İsrail oğulları, 12 Sıpt'ı) temsil eden 12 katlı piramit vardır.

Piramidin tepesindeki ışıklı üçgenin içindeki "Her şeyi gören göz"le (yani Yehova/Yahve) birlikte 13 etmektedir.

Bu 12 oğul (Sıpt) ve babaları Yakup'u temsil eder. 13 Kabalistik ebcet hesabına göre de sevginin birliği, İsrail'in Birliği demektir. Fakat daha Tek Dünya Devletlerini kuramadıkları için piramit bütün değildir. 12 katlı piramit ile göz kısmının arası şimdilik açıktır. Aşağıya doğru genişleyen piramit, yukarıdaki seçilmiş Elit azınlığın, alttaki sürü çoğunluğu idare ettiğinin ifadesidir. Her şeyi gören gözün üstündeki yazı: ANNUİT COEPTİS yani "Başlanmışın Tamamlanması" demektir. Bu şifre ile de Tevrat'ta başlanan işin tamamlanması anlatılmaktadır. Bu da üç semavi dinin babası saydıkları "İbrahim ve zürriyetine" sözde dünyayı miras olarak vermesi hikayesidir. Efendilerin bu hedefini zaten anayasaları gibi olan "Siyonist liderlerin Protokolleri" adlı kitabında, diğer yapmak istedikleriyle birlikte açıklamaktadır. Bu kitabın 98. sayfasında, bu tamamlanma şöyle anlatılır.

"Siyon yılanı dünyayı çevreleyerek yutmuştur. Yılanın başı ulusların kalplerine girecek ve onları çürütüp yok edecektir. Siyon' dan yani Kudüs'ten harekete başlayan yılan, zaferle zincirini tamamlayacak, sonra yine oraya dönecektir. Başladığı yere dönmeden önceki son hedef de İstanbul'dur..."4 Piramidin altında NOVİS ORDO SECLORUM yazar. Anlamı, Çağların Yeni Düzeni yani Yeni Dünya Düzeni yani Tek Dünya Devleti demektir. Bugün dünyada uygulanan düzen, yüzyıl önce doların üstüne şifrelenmiştir. Piramidin en altındaki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir. Bu tarih "İlluminati"nin kuruluş tarihidir. İlluminati "Aydınlanmışlar" anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. (1772 yılında Vilhelm-Bader Kongresinde masonlar İlluminatlarla birleştiklerinden, bu tarih masonlar için de önemlidir)5 Bir doların sağ tarafındaki daire içinde üst kısımda, simetrik olarak birbirine geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan 6 köşeli Davut Yıldızı vardır (Süleyman mührü diyenler de vardır).

Bu yıldızın içindeki 13 yıldız, 12 oğul ve babaları Yakup'u yani İsrail'i simgeler. (Hıristiyanlar da bunu kendilerine yontup, İsa ve 12 havarisi demektedirler). Tevrat'tan biliniyor ki, Yakup (haşa) allahla güreşmiş ve yenişememeleri üzerine adı İsrail olarak değiştirilmiştir. İsrail kelimesinin gizli anlamı: Allahın yenemediği demektir.

Yahudi tasavvufuna yani Kabalasına göre, israil'in allahı Yakup'tur. İsa'nın "Göklerdeki baba ile ben birim" demesi, öldürülmesine neden olmuştur. İsa'nın bu iddiası, Yahudilerce, Yakup'u tahtan indirme olarak algılanmıştır. Davut Yıldızının altındaki kartalın sol elindeki dalda aynı 13'lü simge görülmektedir. Kartalın ağzındaki E PLURIBUS UNUM yazısı da "Birçokları arasında bir tane" demektir ki, Tevrat'ta kullanılan "Seçilmişlik, allahoğlu" ayrıcalığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesindeki 7 dikey çizgi, "kutsal şamdanı" (7 kiliseyi: Efes, İzmir, Bergama, Tiyatira, Sardes ve Leodikya)simgeler. Bilindiği gibi Elit'in kendisine mal ettiği diğer ayrıcalıklar, kendilerinin "Tanrıoğlu, üstün ve görevlendirilmiş" olduklarını sanmalarıdır.

VARAN 5

İSRAİL HAHAMLARININ KULLANDIĞI

DÜNYANIN ŞER ÜÇGENİ ?..

Uluslar arası stratejide dünya hâkimiyeti için belirlenen sahalar vardır. Bu sahalar jeostratejik olarak ele alındığında kendileriyle ilgili kullanılan terim Kalp sahaları oldukları şeklindedir. Türkiye'de uluslar arası stratejisiler tarafından kalp sahası olarak gösterilen ülkeler için olup en başta yer almaktadır.

Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Avrasya ve bu coğrafyadaki enerji kaynakları akıl almayacak kadar değer kazandı. Yani bir bakıma 21. Yüzyıl hâkimiyeti Avrasya hâkimiyeti üzerine kurulu. Bunu çok iyi bilen 21. Asır emperyalistleri başta Çeçenistan olmak üzere bir çok bölgede güçlerini mazlum haklar üzerinden gösteriyorlar. Bu arada ABD her geçen Türkiye'nin etrafında üsler kurarak adeta Türkiye'yi abluka altına almaya çalışıyor. Bu arada başta Gürcistan olmak üzere bur çok devletin iktidarları değiştirilerek yerine İsrail ve ABD ittifakının programını uygulayan yönetimler iş başına getirilmektedir.

Dünya'nın bu fiziki stratejik sahalarının dışında bir de metafizik istihbarata dayalı sahaları var. Bir çok ülkenin parapsikolojik savaş timleri bu bölgelerde çeşitli aksiyonlarda bulunuyorlar. Bu parapsikolojiye dayalı istihbarat birimleri özellikle Gürcistan-Tiflis, İran-İsfahan ve mısır-Kahire üçgeninde pek etkililer. Çelik adam lakaplı Stalin'in Tiflis'li olduğu unutulmamalıdır. Bu adam Gürcü Yahudisi olup bulunduğu bölgede metafizik istihbaraıt kullanan çok ciddi medyumlar çıkmıştır. Bunlardan biri de bir dönem Türkiye'ye gelen ve bu tarz çalışmalardan sonra ABD'ye giderek orada bir Enstitü kuran Gudjiev'dir. Bu adamın Türkiye'de ders verdiği ünlü simalardan biri de Dr. Rıza Nur, Refet Kayserilioğlu ve Bedri Ruhselman.

İran'daki İsfahan Yahudileri Kabala büyüsünü çok ciddi olarak kullanıp liderledi dahi tesir altına alabiliyorlar. Bu Yahudilerin çoğundan İran halkının haberi dahi yok. Tıpkı içimizdeki dönmelerden Türk halkının pek çoğunun haberi olmadığı gibi… Bugün İsfahan'da nükleer çalışmalarının bir kısmını sürdüren İran, İsrail'e karşı yürütülen nükleer çalışmalarını farklı ülkelere karşı yönlendirirse kimse şaşırmasın. Bizzat bu konuyu görüşmek Ankara'ya gittiğimde danıştığım nükleer Enerji Uzmanı Azeri bir Profesörde bu çalışmanın zamanla Türkiye'ye karşı bir tehdit olabileceğine değinmişti. Oysa bendeki veriler metafizik verilerdi. Ancak hocanın söyledikleri fizik veriler. Metafizik bilgilerle fizik verilerin birbirini tamamlamasına oldukça şaşırmıştım.

Mısır'ın Kahire bölgesinin önemi tarihten bu yana aşikar. Yunan medeniyetini kontrol alıtna alan kabalist felsefeciler burada da İskenderiye okulları kurarak Ortadoğu halklarına yıllarca tesir ettiler. Hatta bu okullar zamanla işlevini yitirmedi benzer tekkelerle İslam tasavvufunun içersine yetiştirdikleri adamlarını sokarak, Cebriye, Hululiyle, Huriye gibi sapkın sözde tasavvuf cereyanları oluşturdular.

Bu konuda çalışmalarıyla tanınan ve aynı zamanda Moskova'da KGB bürolarında Para psikolojik araştırmalar yapmasının yanında "Alman Gizli Operasyonları", "Gizli Dosyalar" gibi eserlere imza atan Araştırmacı-Yazar Emrullah Tekin yukarıda ismini saydığımız ülke ve şehirleri Kudüs merkezli olmak üzere  Orta Asya terimi olarak adlandırıyor. Bir nevi "Bermuda Şeytan Üçgeni" gibi Ortadoğu ve Avrasya'nın zihin kontrol üçgeni. Yazar karşılıklı görüşmelerimizde ise bu "Şer Metafizik Üçgene" karşı Müspet Üçgen'le cevap verildiğini şahsıma iletmişti. "İstanbul-Buhara-Mekke" şehirleri üzerinden süren ibir kısım insan trafiğinin bu kontra eylemleri gerçekleştirdiğini söyledi. Hatta özel cetvellerle harita üzerinde Siyon Yıldızı oluşturacak şekilde bir şekil ortaya çıkaran Tekin gene ince hesaplamalarla bu şeklin tam ortasının BAĞDAT olduğunu bize göstererek iyice şaşırmamıza vesile oldu. Çünkü Muharref Tevrat ve birer gizli yorumu olan Talmud ve Tora'da bu bölgenin vurulmasıyla Armegedon'u başlatmaları Siyonistlere telkin ediliyordu…

Sanıyorum bu bilgileri aktarmam birilerini tatmin etmeyecektir. Ancak bizler daha yeni yeni Zihin Kontrol Operasyonlarını yaparken ABD'deki Üniversite Laboratuarları insan ışınlaması üzerine çalışıyor?.. Maddeyi çok uzak mesafe olmasa dahi adeta zamanda sıçratır gibi mekan değiştirecek aşamaya getirdiler. Üstelik Süleyman kıssalarını okuyarak büyüyen Yahudiler, Kuran'da bahsi geçtiği gibi Hz. Süleyman'ın Uçan kalesi'nin bir aylık mesafeyi bir günde aldığını pek iyi biliyorlar.

Zaten onlar bu peygamberler bahşedilen güçlerin peşindeler? Ancak tek farkla onlar peyfamberlerin bu güçlerinin Allah'tan vasıtasız dahi olacağına inanmayıp, onlara verilen"YÜZÜK (HZ. SÜLEYMAN), ASA (HZ. MUSA), KILIÇ (HZ.DAVUT)" gibi eşyalarda kerameti arıyorlar…

İSRAİL METAFİZİK İSTİHBARAT

KUVVETLERİ NASIL YETİŞTİRİLİR...

Kabollo denen faili meçhuller cinayet teşkilatı İsrail Kohenleri tarafından binlerce sene evvel teşekkül ettirilmiştir.

Şimdi bu teşkilatın nasıl istihbaratçı yetiştirdiğini okuyacaksınız...

Kabollo teşkilatına girecek şahıs daha annesinin karnında tespit edilir, yıldızlarla, cifir hesabıyla çocuğun doğacağı gün ve saat onlar için çok önemlidir. Onların hesaplarına göre bu sırlı hesaplamalar vaktinde gelen çocuklar kendileri için adeta Yehova'nın özel menüsüdür.

Neticede bu mayyen vakitte çocuk doğar, Kaballo hahamlarının itinasıyla büyütülür. Yiyeceğine ve sıhhatine son derece dikkat edilir, hususi surette hazırlanmış iksirler, vitaminli gıdalar ve bilhassa hususi nefis yemeklerle beslenir. Altı yaşının "ŞABAT"ına geldiği zaman son zamanlarda mükemmel bir şekilde modernleştirilmiş ve sistemleri asrımıza uyan "KABALLO JUGENT" yani "KABAL GENÇLİK TEŞKİLATI" na sokulur. Yedi sene boynunca burada aldığı eğitimle gidişatı ve hareketleri kontrol edilir.

Eğer gencin "kana doğru bir temayül ve istidadı" varsa, kendisine "suikast" işleri taalluk eden vazifeler verilir. Çocuk müzikten, makineden, ilimden, siyasetten, iktisattan hoşlanır neticede neye meyl ederse derhal o yeteneğine göre özel olarak yetiştirilir.Fakat bunca programa rağmen işe yaramayacağı tesbit edilen gençlerin ne yapıldığı tamamen meçhuldür. Ancak bu kadar ihtimamdan sonra her halde öldürülmezler?. Bu gibilerin bazen "yem" olarak bazen de "muhbirlik" gibi vasat işlerde zaman zaman faydalanıldığı biliniyor…


VARAN 6

Dünya Hakimiyeti'nin Logosu

Nasıl Tasarlandı?

Moson localarının bir çoğunda pergel gönye logosunun tam ortasında yer alan "G" harfi sanırım dikkatinizi çekmiştir. Niye "A "değil "B" değil de "G." "KRİPTOGRAM" açık ifadeyle Şeytanın şifresi ki Gram; Talmud ve Tora yazıcıları için "çok güçlü ve özel bir şeytanın" adıdır." Diğer bir ifadeyle üstatlarıdır.

Hatırlarsanız İsrail mart Ayında tam İRAN'a vurmaya hazırlandığı sırda bu alarma yani "G" alarmına geçtiğini birimlerine duyurndu. "G" Alarmı İsrail'in Hakimiyet alarmıdır.

Muhtemel bir saldırı için hazırlık emri, İSRAEL Savunma Bakanlığı aracılığı ile Genel Kurmay Başkanlığına o dönemde iletildi. Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisindeki kaynaklar bir saldırı hazırlığı için –en yüksek düzey olan- "G" hazırlık düzeyine geçilmesi emrinin kendilerine ulaştığını doğruladılar.

Biliyorsunuz tüm bu gelişmeler üzerine Türkiye'den de Hava Kuvvetleri Komutanı Faruk Cömert, İsrail'e yaptığı gizli ve özel bir ziyaret gerçekleştirdi. 3 GÜN SÜREN BU ANLAMLI ZİYARET'te (!) neler konuşulduğunu henüz öğrenemedik. Şayanı dikkattir, ayrıca daha önce Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun da 28 Şubat öncesi İsrail'e yaptığı özel ve gizli ziyareti de hatırladığımda; zaman içinde bu işin "uluslar arası bir ritüel"e dönüşeceği endişesi veriyor bana.

Merkezi ABD'de bulunan Araştırma Kuruluşu Stratford'a göre İsrail, İran'a karşı Askeri harekata karar verirse, hava koridoru üç seçeneği bulunuyor:

1- Irak hava sahası kullanmak. (İslam dünyasından gelecek tepki ve bu Sahanın güvensizliği; gerilla operasyonlarına açık olması bu seçeneği azaltıyor.)

2- Suudi Arabistan Hava Sahası. (Bu aralar Laden çizgisinde olduğu sık sık ima edilen Suudiler'in bu teklifi ret edeceği biliniyor)

3- En akılcı seçenek bu. Tezkere'de olmadı, ama bu defa olsun mu dedirtilecek. Kudüs Zirvesinin üçüncü aya ı İstanbul'daki biraderler sayesinde Türkiye'nin hava sahası kullanılabilir mi?

Bu üçüncü plan için Cumhuriyet tarihi boyunca masada kaybetmeye alıştırılmış "Olta'daki Balık Türkiye"nin önüne bir yem attılar. O yem de ne biliyor musunuz "İran'da yaşayan 35 MİLYON TÜRK'ÜN kendi bağımsız devletlerini kuracağı" propagandası. Pek yakında İran hoşnutsuzluğu ve oranın zindanlarında yaşamış Türkler'in hatırat tarzı çalışmalarında bir patlama olursa sakın ha sakın içselleşip bu dramının içine çekilmeyin…

ŞEYTAN YILDIZI VE "G" NİN ANLAMI!..

Kabbalistik büyüde Şeytan'ın (Lucifer) ışık kaynağı olarak inanılır. Bu nedenle tüm kaynaklarda "Güneş'in doğudan doğması sebebiyle doğu'da yer aldığı belirtilir. Masonik ritüellerde, Şeytan Yıldızı olarak adlandırılan "ışık saçan pentagram"ın içine doğuda yer aldığına inanılan Evren'in Ulu mimarı'nın (Şeytan'ın) simgesi "G" harfi yerleştirilir. Locaların doğuya doğru inşa edilmesinin sebebi de, ışık kaynağı olarak Şeytan'ın (G) doğuda yer almasıdır.

Dilerseniz; Mason dergisinin konuyla ilgili olarak yer alan diğer ifadelere biraz daha göz atalım:

"5 kollu yıldız, yani ışık saçan yıldıza "pentagrama" dikkat edelim. İçinde doğuda yer alan Evren'in Ulu mimarı'nın remzi olan "G" harfi ile. Bu yıldız yükselen insanımızın sembolüdür. (Mason Dergisi, sayı 37-38,sf.41)

"5 köşeli yıldızın ortasındaki "G" harfi masonluğun en gizili ve en önemli sembollerinden biridir. "G" harfi İbranice'deki "Yod" harfinin karşılığıdır." (Dariel ligou, Le Dictionnaire la Franc-maçonerei, sf.57)

İbranice'de YOD harfi Yehova'nın baş harfidir ve Şeytan'ı remzeder, Yunan alfebesindeki "GAMA" harfidir. Bu şekilde "G harfi, aynı zamanda Gama'yı da temsil eder".

"Gama harfi gönyedir ve Şeytan'ın bayrağını yani hakimiyetini temsil eder" (la Symboligue Maçonnigue, sf.56)

YIL 2008....

GAZETELERE YANSIYAN HABER.....

Norveç buzullarda tohum deposu kuruyor

Norveç, Kutup Bölgesi'nde dünyada bilinen tüm tahılların tohum örneklerinin saklanacağı bir depo inşa ediyor.

To replace this placeholder, please upload the original image (C:\DOCUME~1\BAKI~1.GUN\LOCALS~1\Temp\msohtml1\02\clip_image001.gif) on server and insert it in the document.



Grönland'ın doğusundaki Svalbard Adası'nda inşa edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor.

Tohum bankası, Norveç'e ait olsa da 100'ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor.

Deponun temel atma törenine, Norveç'in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda'nın başbakanları da katıldı.

Kuzey Kutbu'na yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen'deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.

Üç milyon tohum saklanacak

Dünyanın diğer noktalarında da son yıllarda 1.400'e yakın tohum bankası kuruldu.

Bunların pek çoğu ülkedeki ürünlerin devamlılığının sağlanmasına yönelik, ulusal ölçekli projeler.

Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg ise, kendi projelerinin hem ticari bir yönü bulunmadığını hem de benzerlerinin en büyük ve güvenlisi olduğunu vurguluyor.

Buzulların içine inşa edilen beton tesis, çelik hava geçirmez kapıların gerisinde tohumları eksi 18 derecede saklayacak.

Bu koşullarda tohumların yüzlerce yıl bozulmadan kalabileceği belirtiliyor. Norveçli yetkililer, güvenlik önlemleri veya soğutma sistemleri devre dışı kalsa bile, buzla kaplı dağın derinliklerindeki örneklerin bozulmayacağına güveniyorlar.

Bu koşullarda, tarım ürünlerinin salgın, nükleer savaş, doğa felaketleri veya iklim değişimi gibi bir durum sonrasında bile devamlılığının sağlanabileceği belirtiliyor.

Tohum bankasının işletmesinde 2004 yılında kurulan Küresel Tahıl Çeşitliliği Fonu da rol alacak.

Fon, kalkınmakta olan ülkelerin tohumlarını hazırlayıp Svalbard'e göndermesine katkıda bulunacak.

Her ülkenin tohumları aynı banka kasalarında olduğu gibi, kendisine ait bir kasada ve ülkenin mülkiyetinde tutulacak.

Tam olarak faaliyete geçtiğinde Svalbard'daki tesiste üç milyon tohum çeşidi bulunacağı tahmin ediliyor.

ADI GEÇEN DEPONUN RESMİ WEB SAYFASI İÇİN TIKLAYIN

http://www.regjeringen.no/en/dep/lmd/campain/svalbard-global-seed-vault.html?id=462220



HAKAN YILMAZ ÇEBİ/NETPANO.COM

28 Nisan 2008 Pazartesi

Gece çuha çiçeği

Gece çuha çiçeği yağı yüksek oranda Gamma Linolenik Asiti ve çoklu doymamış yağ asitleri içerir.Fakat Borretsch yağına göre hücrelerde yağlanmayı sağlayan erula asitini içermez. Bu sebepten uzun süreli terapiler için çok uygundur. Faydası  yüksek oranda gamma-linolenik asiti içermesinden kaynaklanıyor, çünkü bunun yardımı ile vücudumuz hücre hormonu olan Prostaglandin E1 oluşumunu gerçekleştiriyor. Prostaglandinler, vücutta birçok organ ve dokuda sentezlenen ve çeşitli fizyolojik ve farmakolojik etkinlikleri olan hormonlardır . Bunların etkisi bağışıklık sistemini güçlendirdiği kaslar , damar sertliği, tıkanması ve allerjik reaksiyonları önlediği üzerindedir. Bu yüzden sigara kullananların klinik terapilerinde kullanılır ve nörodermatit gibi bağışık sistemi bozukluğundan kaynaklanan hastalıklarda çok etkilidir.

Aynı zamanda Prostaglandin E1 damar tansiyonunu azaltır ve trombosları önler. Arthritisi  de önler ve alkolik insanların ciğerlerinin zarar görmesini  önler. 

Prostaglandin E1 bunların dışında kadınların sexual hormonları olan östrojen, progesteron ve prolaktini dengeleyici bir etkisi vardır. Bundan dolayı cildinizin yağlanması dengelenir ve cildiniz daha yumuşak  ve berrak olur.  

Gece çuha çiçeği yağın zihnimize de pozitif etkisinden dolayı, kadınların regl dönemlerinde depresyonların tedavisinde kullanılır.  

Genel olarak gece çuha çiçeği yağı uzun bir süre iç kullanımda kan dolaşımından kaynaklanan cilt problemlerinde, allerji, romatizma şikayetlerinde, Multiples Sklerose, Kalp hastalıklarında ve histerik durumlarda çok faydalıdır.  

Dış kullanımda her türlü cilt problemlerinde faydalıdır. Çoğu cilt hastalıkları sedef, nörodermatit, ekzama  gibi hastalıklar kan dolaşımının bozukluğundan kaynaklanır. Bu sebepten gece çuha çiçeği yağının içinde bulunan birçok madde kan dolaşımı dengeleyici özelliğinden tedavi için etkindir.

Yasemin Başar Öztürk

27 Nisan 2008 Pazar

Sigaray Bırakabilirsiniz

Sigarayi bırakmak için öneriler

 

1- Kendinize inanin ve guvenin. Sigarayi birakabileceginize inanin. Hayatinizda daha once basardiginiz zor isleri dusunun. Sigarayi da birakabileceginiz dusunun.

 

2- Sigarayi birakma sebeplerinizi ve birakmakla kazanacaklarinizi yazin: Ornek: Daha uzun yasamak, kendinizi daha iyi hissetmek, para biriktirmek, daha iyi kokmak... Sigara icen herkes bunun zararlarini bilir ve birakmak ister, siz bunu yazili hale getirin ve her gun okuyun.

 

3- Ailenizden ve arkadaslarinizdan sigarayi birakma kararinizi desteklemelerini isteyin. Size yardimci olmalarini; ama kesinlikle sizi suclamamalari gerektigini soyleyin. Sigarayi biraktiginiz ilk gunlerde zorlanacaginizi ve size anlayis gostermelerini rica edin.

 

4- Sigarayi birakmak icin bir gun belirleyin. Bugunun yeni hayatiniz icin bir baslangic oldugunu dusunun.

 

5- Sigarayi birakmak icin bir doktora danisabilirsiniz ve onun yardim ve onerilerini alabilirisiniz.

 

6- Kendinize bir egzersiz programi belirleyin. Spor yaparken sigara icmek aklina gelmeyecektir, ustelik sigara verimli egzersiz yapmanizi engelleyecektir. Spor yapmak stresinizi azaltacak ve sigaranin vucudunuz yillarca yaptigi zarari tamir etmesine yardimci olacaktir. Haftada 3-4 kere, 30-40 dakika spor yapin.

 

7- Her gun 3-5 dakika nefes egzersizi yapin. Gozlerinizi kapatin. Burnunuzdan derin nefes alin, nefesinizi birkac saniye tutun ve cok yavas bir sekilde agzinizdan verin. Nefes egzersizi sirasinda daha temiz ve daha rahat nefes aldiginizi goreceksiniz.

 

8- Birisi size sigara ikram ederse reddedin, kullanmiyorum deyin. Bu sizin kendinize olan guveninizi artiracaktir.

 

9- Pek cok sigara tiryakisi, sigarayi yavas yavas birakamayacagini; ancak bir seferde birakabilecegini dusunur. Hangi metodun size daha uygun olduguna siz karar verin.

 

10- Sigarayi birakmayi isteyen bir arkadasiniz daha varsa bunu yapmak daha kolay olacaktir. Birbirinizi tesvik edici konusmalar yapin.

 

11- Dislerinizi temizletin ve her zaman temiz tutun.

 

12- Sigarayi biraktiktan sonra kendinize bir odul verin.

 

13- Cok fazla su icin. Su her anlamda vucudunuz icin faydalidir. Pek cok kisi yeterince su icmez. Vucudunuzdan nikotinin ve diger zararli kimyasal maddelerin atilmasina yardimci olacaktir. Sigaranin verdigi zararlari duzeltecektir. Ayrica, yemek yeme isteginizi de azaltacaktir.

 

14- Sigarayi en cok ne zaman istediginizi dusunun; caniniz sikkin oldugunda, yemekten sonra, isten eve gelince mi? Sigara icmek yerine hosunuza giden bir sey yapin.

 

15- Elinizdeki ve agzinizdaki bosluk hissini gidermek icin bir sey bulun. Ornegin, su icin, sakiz cigneyin, leblebi yiyin.

 

16- Sigarayi birakma konusunda dusuncelerinizi yazin. Bunu her gun okuyun.

 

17- Yaninizda sizin icin cok onemli birisinin resmini tasiyin, bir kâgida 'sigarayi birakacagima soz veriyorum' diye yazin, caniniz her sigara istediginde bu resme ve nota bakin.

18- Caniniz sigara istediginde, bir sigara yakmak yerine hislerinizi bir gunluge yazin. Bu gunlugu her zaman yaninizda tasiyin.

 

19- Bu listeyi okuduktan sonra, onerileri kendinize uyarlayin ve sigarayi birakmak icin kendi planinizi yapin.

 

BIRAKMADAN HEMEN ONCE YAPILACAKLAR

 

* Sigarasiz olma egzersizleri yapin.

 

* Bir daha asla sigara icmeyeceginizi 'dusunmeyin.' Her seferinde, o gunu de sigarasiz gecirmeyi dusunerek birakin.

 

* Kendinize bugun sigara icmeyeceginizi soyleyin ve icmeyin.

 

* Uzun sure kalan sigara kokusundan kurtulmak icin elbiselerinizi temizleyin.

 

BIRAKTIGINIZ GUN YAPILACAKLAR

 

* Butun sigara ve kibritleri atin. Cakmaklari ve kul tablalarini saklayin.

 

* Dis hekimine gidip dislerinizi temizleterek sigara lekelerinden kurtulun. Dislerinizin bu sekilde ne kadar guzel gorundugune dikkat edin ve onlari oyle tutmayi hedefleyin.

 

* Kendiniz ya da bir baskasi icin almak istediginiz seylerin listesini yapin. Maliyetlerini sigara paket fiyati uzerinden hesaplayin ve bu hediyeleri almak icin parayi bir kenara koyun.

 

* O buyuk gunde kendinizi cok mesgul edin. Sinemaya, spor yapmaya gidin; uzun yuruyusler yapin ya da bisiklete binin.

 

* Ailenize ve arkadaslariniza o gunun sigarayi birakma gununuz oldugunu hatirlatin.

 

* Onlardan ilk haftalarda yasayacaginiz zorluklarda size yardimci olmalarini rica edin.

 

* Kendinize bir mukâfat ya da kutlama niyetiyle ozel bir sey verin.

 

BIRAKTIKTAN HEMEN SONRA YAPILACAKLAR

 

* Evde, isyerinde ve cevrenizde temiz, taze, sigarasiz bir ortam olusturun. Kendiniz icin cicekler alin.

 

* Sigarayi biraktiktan sonraki ilk birkac gun kutuphane, muze, tiyatro, ibadethane gibi sigara icilmesine izin verilmeyen yerlerde mumkun oldugunca cok vakit gecirin.

 

* Bol su ve meyve suyu icin. (Ama kafein iceren mesrubattan sakinin)

 

* Sigara ile baglanti kurdugunuz iceceklerden sakinin.

 

* Elinizde sigara bulunmasini ozluyorsaniz, anahtarlik, tespih, kalem gibi bir seyle oynayin.

 

* Yemek aralarinda cig sebze yiyin. Mesela havuc, salatalik, lahana iyi gelecektir.

 

* Daha erken yatmaya ozen gosterin

 

* Abur cubur yemeyin.

 

* Hareket edin. Araba yerine yurumeyi tercih edin. Sabahlari kosun. Ev temizligi yapin.

 

Sigarayi asla birakmamanin 5 yolu!

 

1- Surekli "sigarayi birak!" cumlesini duyuyorsunuz. Ama umurunuzda degil. Olene kadar sigara iceceksiniz, degil mi? Sizi sigarayi birakmaya zorlayan herkese ve her seye karsi savas acin!

 

Bunun icin, ilk olarak asla ve hicbir sekilde sigarayi birakabileceginize inanmayin! Zaten kimse sigarayi birakamiyor diye dusunun. Bir nefes cektiginizde yasadiginizi hissedin. Yaninizda birisi sigara yakar yakmaz, siz de bir tane yakin. Hic beklemeyin. Zaten eger sigarayi birakacaginizi dusunurseniz belki siz de o korkunc sigara dusmanlarindan biri olursunuz. Hic kimseye inanmayin, her ne kadar icinizden bir ses sigarayi birakabilirsin dese de aldirmayin, nasil olsa birakamazsiniz!

 

2- Sakin sigarayi birakmak icin bir tarih belirlemeyin. Hayatta en basarili insanlar, plansiz yasayanlardir. Onlar sanslidir. Onlara gokten zembille para iner. Her istedikleri kendiliginden olur.

 

Hayatta kaybedenler, duzenli ve planli yasayanlardir. Amac belirlemek, plan yapmak, plan yapmak, plan yapmak... Siz sakin yapmayin. Vaktinizi bosa harcamak olur. Hayatinizi yonlendireceksiniz de ne olacak, her sey nasil olsa olacagina varacak!

 

Sakin sigarayi birakmak icin bir gun belirlemeyin. Boylece son sigaranizi ne zaman iceceginizi asla bilemeyeceksiniz. Boylece, birbiri ardina sigara icebilirsiniz ve asla onsuz bir hayat dusunmek zorunda kalmazsiniz.

 

3- Sigarayi birakmamanin ucuncu yolu, hicbir doktorla gorusmemektir. Doktorlar zaten her seyi bildiklerini zannederler, Surekli ayni seyleri soylerler. "Neymis, sigara hasta edermis, bunyeyi zayiflatip is gucunu, cinsel gucu dusururmus, kalp ve akciger hastaliklarina neden olurmus, kanser yaparmis, yok daha neler. Sigaradan kime ne zarar gelmis ki? Bir doktora gittin mi, isin bitti zaten, hemen sigarayi birak der. Bir de birakmak icin onerilerde bulunur. Bunlar zaten yillarca okuyup, sonra insanlarin her isine karisirlar. Sanki sigara icmeyen doktor yok.

 

4- Kesinlikle egzersiz yapmayin. Spor cok yorucudur. Sonra kalori yakarsiniz. Ne gerek var? Hem zaten kaslarinizin calismasi icin, haftada uc dort gun disiplinli spor yapmak lazim. Dusunsenize, bu sure zarfinda televizyon seyredemeyeceksiniz. Hayatta olmaz!

 

Koltugunuzda oturun ve bir paket daha sigara icin. Ya da iki...

 

Herkes spor yapmanin iyi oldugunu soyluyor, strese iyi geliyormus. Ama sizin zaten sigaraniz var, tum stresinizi aliyor.

 

Oyle degil mi? Kim ister saglikli bir vucut, guzel kaslar? Uzmanlar eger spor yaparsaniz, kendinizi daha iyi hissedersiniz, vucudunuz sekil alinca kendinize guveniniz artar, sigarayi birakip, kendinize iyi bakarsaniz daha saglikli bir omur surersiniz gibi seyler soyleyebilirler. Hic umursamayin. Siz caninizin istedigini yapin, televizyonun karsisinda sigara icmeye devam edin!

 

5- Son olarak sigarayi birakmanizi engelleyecek besinci yol, kesinlikle sigarayi birakmaya cabalamamaktir. Buna hic luzum yoktur. Mutlaka daha once sigarayi birakmaya calistiniz; ama yapamadiniz. O zaman artik bos verin. Sigaraya kole olmaya devam edin.

 

Bes-on yil daha fazla yasamanin ne onemi var. Zaten birakmaniz mumkun degil, sakin sigarayi birakma plani yapmayin. Bu konuda hicbir sey okumayin, doktorlara danismayin, sakin derin nefes almayin; o zaman akcigerlerinizin ne halde oldugunu hissedersiniz. Sakin fazla su icmeyin. Kesinlikle spor yapmayin ve saglikli beslenmeyin. Kul tablalarini kesinlikle bosaltmayin, arabanizda, evinizde, isyerinizde, her yerde sigara icin.


<object width="425" height="355"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/MYXsl9kCLVw&hl=en"></param><param name="wmode" value="transparent"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/MYXsl9kCLVw&hl=en" type="application/x-shockwave-flash" wmode="transparent" width="425" height="355"></embed></object>


<object width="425" height="355"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/IoRvcF5ESvA&hl=en"></param><param name="wmode" value="transparent"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/IoRvcF5ESvA&hl=en" type="application/x-shockwave-flash" wmode="transparent" width="425" height="355"></embed></object>

26 Nisan 2008 Cumartesi

Mistik: Taze Balık

Japonlar taze balığı çok severler.
Belki bu yüzden, onlarca yıl öncesinden beri Japon karasularında yeterli balık kalmamış.

Hal böyle olunca, Japon balıkçılar teknelerini büyütüp açık denizlerde avlanmaya başlamışlar.

Açık denizlerde yeterli balık tutabilmişler, ancak Japon halkı tutulduktan günler sonra tezgahlara düşen bu bayat balıklara pek rağbet etmemiş.
Balıkçılar bu sorunu çözmek için büyük teknelerine önce büyük derin dondurucular koymuşlar.

Ama Japonlar için dondurulmuş balık da taze balığın yerini tutmayınca bu sefer teknelerine büyük havuzlar inşa etmişler, tuttukları balıkları canlı canlı sahile getirmişler.
Gel gör ki; ne kadar büyük olsa da, havuzlarda tıka basa, hareketsiz bir şekilde günler geçiren balıklarda da alıştıkları lezzeti bulamamış Japonlar.
 
Ve dahi Japon balıkçılar buna da bir çare bulup olaya son noktayı koymuşlar:
Teknelerindeki havuzlara birer tane de köpek balığı bırakmışlar.
Köpek balığı sadece birkaç balık yiyormuş ama kalan balıklar (tıka basa dolu havuzda kaçacak bir yer olmasa bile) köpek balığından kaçmaya çalıştıklarından, gemi sahile ulaşana kadar hep hareket halinde kalıyorlarmış.
 
Ders-1: Sorunsuz, tehlikesiz, tehditsiz bir hayat hep arzuladığımız bir şeydir. Ama böyle bir hayat bizi tembelleştirir, tadımızı kaçırır. Pek farkında değilizdir; ama aslında bizi uyanık ve dinç tutan, kalbimizi aynı anda hem hayata hem de ahirete dönük tutabilme enerjisi veren köpek balıklarına hayatımız boyunca çok ihtiyacımız vardır.
 
Ders-2: Bilinçli (şuurlu) tüketiciler, üreticilerin köpek balığıdır
 

Funlok'tan

24 Nisan 2008 Perşembe

'Şarlatan' dediler, tıp tarihine geçti


Kaynak: dunyabulteni / Tarih/Saat: 24 Nisan 2008 Perşembe, 16:11:02 / Link : www.dunyabulteni.net
Kanserin zakkum ile tedavi edildiğine 46 yıl boyunca kimseyi inandıramayan Dr. Ziya Özel, bu formülü ile ABD patent alıp tıp tarihine geçti.

Zakkumun kanseri tedavi ettiğini söyledi durdu. Ürettiği formülün patentini ABD'den aldı. Ama ona kimse inanmadı.

Dr. Ziya Özel, kansere karşı zakkumdan geliştirdiği tedavi yöntemi ile ortaya çıktı. Türkiye'de tıp çevreleri demediğini bırakmadı. O şimdi ABD'de dünya tıp tarihine geçti.

Dr. Ziya Özel 46 yıl zakkumun kanseri tedavi ettiğini söyledi durdu. Ürettiği formülün patentini ABD'den aldı. Ama ona kimse inanmadı. 81 yaşındaki Özel, ilaç üretme çalışmalarının Amerika'da sürdürüldüğünü söylüyor. Ama kendisi öyle yılmış ki 'Artık ne hasta bakmak ne de mücadele etmek istiyorum' diyor

Dr. Ziya Özel'in adını pek çoğumuz ilk kez bundan 20 yıl önce duyduk. 1988'de katıldığı bir televizyon programında kansere zakkumla çare bulduğunu anlatmıştı. 1962'de Muğla'da tanıştığı bir bitkiyi incelemeye başlayan Özel o yıllarda kendi deyimiyle 'Türkiye'yi dünyanın en zengin ülkelerinden biri yapacak olan bir buluş'a imza attığına inanmıştı. Çünkü Özel bu bitkinin kanser üzerindeki etkilerini keşfetmişti.

Ne olduysa tam da Özel'in bu bilgileri tıp dünyasının hizmetine sunmak istemesiyle oldu. Onun için 'Şarlatan' ve 'Haddini bilmez' diyorlardı. Adı artık tedavisinin esasını oluşturan bitkiyle birlikte 'zakkumcu Ziya' olarak anılır olmuştu. Çalışmaları uluslararası düzeyde bilinir hale gelse hatta ABD'de ilaç üzerine çalışmalar başlasa da Türkiye'de hak ettiği itibarı bulamadığını söylüyor. Tüm yaşadıklarını yakında yayımlanacak bir kitapta toplayan Özel 'Tek derdim bu ilacı yaparak Türk insanını korumaktı. Tek başıma bu kadar başarabildim. Artık hasta bakmıyorum' diyor.

- Neden başka bir bitkiyi değil de zakkumu incelemeye başladınız?

- Ben cerrahım. 1962'de Muğla Hastanesi'ne tayin oldum. Tatil günlerimde civar köyleri geziyordum. Oralarda köylülerin cilt kanseri olan yerlerine zakkum yapraklarını koyduklarını gördüm. Ankara Hıfzıssıhha'da bir araştırma yaptım ve orada Fransızca bir kitap gördüm, içinde şöyle bir cümle vardı: 'Olaender bitkisinin (zakkum) terkibi tam araştırılsa bir ilaç hazinesi olduğu görülür.' Acaba bundan ilaç nasıl yapılır diye araştırmaya başladım. O sırada bana cilt kanseri bir hasta başvurdu. Kadını ışın tedavisine gönderdim ancak gitmedi. Zakkumun usaresinden bir pomat hazırladım, yaraları iyileşti. Sonra araştırmaya başladım.

'SEN KİM OLUYORSUN' DEDİLER

- Bu arada hasta kabul etmeye başladınız değil mi?

- Hiç istemiyordum ama akın akın hasta geliyordu. Hatta dönemin Tarım Bakanı İlyas Karagöz'ün bir yakını son umut olarak bana geldi. Midesini açtım ama hemen kapattım çünkü kanser her yerini sarmıştı. Eczacılık ve ziraat fakültelerinde okuyan iki oğlu vardı, onlara babalarının çok kısa bir ömrü kaldığını anlattım. Ama onlar yaptığım çalışmayı babalarına uygulamam için ısrar ettiler. Epey bir iyileşme oldu ama uzunca bir süre hastadan haber alamadım. Aradan bir buçuk sene geçti, bir adam geldi ve 'Ben mide kanseri olan hastayım' dedi. Adam sapasağlamdı. Doğru yolda olduğumuzu anladım.

- Bu çalışmaları meslektaşlarınızla ilk ne zaman paylaştınız?

- Bütün hastaları, vakaları topladım ve 1973'te Tıp Günleri Toplantısı Kongresi'nde anlattım. Orada 'Elimde kansere iyi geldiğini tespit ettiğim bitkisel bir ekstre var. Bu, bugüne kadar kullanılan kanser ilaçlarına benzemiyor. Ne saç döküyor, ne kan değerlerini düşürüyor. Hiçbir yan tesiri yok' dedim. Yani ilk kez kanserde bağışıklık sisteminin altını ben çizdim. Ama ertesi gün kıyamet koptu. 'Sen kim oluyorsun?' dediler.

- Sonra ne oldu?

- Türkiye'deki şartlar böyle bir bilginin kabul görmesini engelledi. İlk televizyona çıkışım zaten öyle oldu. Orada yaptığım sunumu haberlerde yayınladılar. Bu hakaretlerden sonra yine de çalışmalarıma devam ettim. 1988'de bir haber programa çıkardılar. Birkaç gün sonra da üç saatlik bir açıkoturuma çıktım. 'Söylediğinizin hiçbir geçerliliği yok' dediler.

RAPORU AÇIKLAYAMADIK

- Televizyonda tartıştığınız hekimlerin karşı çıktığı nokta neydi?

- Bu kişilerden biri o dönem Türk Tabipler Birliği ikinci başkanıydı. 'Zakkumun kanser üzerinde hiçbir etkisi yok. Buna ait Hacettepe Tıp Fakültesi'nde Dinçer Fırat'ın bir araştırması var' dedi. Ben 'Dinçer Fırat literatürden bulduğu bilgilerle TÜBİTAK'a bir rapor verdi. Benim çalışmamla alakası yok' dedim. 'Bilim adamı yalan söylemez' dedi. Televizyon programında bu şahıslardan biri 'Bağışıklık sistemine etki eder demek önemli bir iddia. Kim bilir hangi uydurma laboratuardan bu raporu aldınız? Sandoz, Roche gibi önemli şirketlerden alsanız öper de başıma koyarım' dedi. Programda dönemin Sağlık Bakanı Bülent Akarcalı da vardı.

Akarcalı'nın çantasında da Sandoz'un bizim ilaç üzerine yaptığı araştırmanın raporu vardı. Ancak üzerinde gizlilik damgası bulunuyordu. Dolayısıyla açıklayamadık. Bir süre sonra bir gazete Sandoz'un raporunu yayımladı. Sonra gazeteciler bu hekime gidip 'Sandoz bu araştırmayı yaparsa öpüp başıma koyarım demiştiniz' dediler. Bu kez o hekim 'Sandoz'a ben kırmızıbiberi yollasam içinde iki tane immün sistemini etkileyen madde vardır diye rapor verir. Onların yaptığı çalışmaya güvenmiyorum' dedi.

Formülü evinin mutfağında üretti patentini ABD'den aldı

- Zakkumla ilgili yurtdışındaki çalışmalar nasıl başladı?

- Bu ilacın dünya önüne çıkması için aşılması gereken çok merhaleler vardı. Bunlar benim maddi gücümün çok ötesinde şeyler. Mesela patent konusunu Türkiye'de bilen yok. Patent için ABD'ye başvurduk. Eğer yararı ve kullanılabilirliği ispat edilmezse ABD'den patent alamazsınız. Bizim patentimiz altı yılda çıktı.

Oğlum başvuruyu 1986'da yaptı. Patent için yaptığım çalışmayı bir bilimsel dergide yayımlatmamız gerekiyordu. Daha bilgileri bırakır bırakmaz bir dergiden arayıp oğluma 'Kansere ilaç bulmuş olamazsınız. Böyle bir şey olsa Türkiye köşeyi döner. Böyle bir çalışmaya önce devletiniz sahip çıkar. Siz doğru söylemiyorsunuz' demişler.

Bu cevap karşısında çok müşkül durumda kaldık. ABD'de yayımlanan yazarını hiç tanımadığım bir kitapta Bitkisel Ajanların Kansere Etkisi başlığı altında zakkumu anlatıyor ve bizim ilacımız olan Anvirzel'den şöyle bahsediyor: '25 yıl önce Türk doktor Ziya Özel zakkumdan toksik olmayan Anvirzel'i elde etti. Özel kendi ülkesinde kabul görmedi. Çalışmak için evinin mutfağını kullanma mecburiyetinde kaldı. 1992'de ABD'den patent aldı. 494 hastasını tıp kongrelerinde takdim etti.'

İLACIN SAHTESİNİ ÜRETEN HONDURAS KÖŞEYİ DÖNDÜ

- Türkiye'de hala çalışmalarınıza ilgi gösterilmiyor mu?

- Dünya tıp literatürüne ismim geçti. Ama Türkiye hala ilgisiz. Memphis'deki Danny Thomas Araştırma Merkezi benim formülümü incelerken Türkiye'den Sağlık Bakanlığı oraya 'Bu adam sahtekar' diye yazı gönderdi. 1996'daki bu araştırma kesildi. Bulduğum formülden üretilen Anvirzel adlı ilaç İrlanda'da kullanılıyor. İrlanda beni davet etti, oradaki doktorları yetiştirdim. Honduras'ta bu ilacın sahtesi yapılıp satılıyor, köşeyi döndüler. İrlanda Tıp Birliği'nin şeref üyesi oldum. Ama Türkiye'de mesleğinin 50. yılını dolduran hekimlere verilen Türk Tabipler Birliği plaketini bile bana layık görmediler.

- ABD'deki çalışmalar ne durumda?

- İlacın patentini aldık. Faz I denemeleri tamamlandı. Ama faz II için anlaşacak hastane ve onun imkanlarını karşılayacak bir şirket bulunması için çalışmalar devam ediyor.

İLACIMLA KANSER OLAN KARDEŞİMİ VE KENDİMİ TEDAVİ ETTİM

Türkiye'de olduğu gibi dünyanın her tarafında kanser ilacının bulunmasını engelleyecek karşı teşebbüsler olacağını hesap edebilirsiniz. Kemoterapi sektörü trilyon dolarların döndüğü bir piyasa.

Kız kardeşim tiroit kanseri oldu, teşhisini ben koydum. Ameliyatını ben yaptım. Şu anda hiçbir şikayeti yok. Ben de kanser oldum. Yüzümde bir ben çıktı. Kanserli olabileceğinden şüphelendim. Aldırdıktan sonraki tahlilde cilt kanseri çıktı. Dört buçuk ay kendime iğne yaptım ve iyileştim.

Şu anda televizyonlarda yalan yanlış o kadar çok şey söyleniyor ki bitkilerle ilgili. Türkiye'deki duruma üzülüyorum. Kanserli hasta artıyor. Beyin tümörlerinde artış var, bunu cep telefonlarına bağlıyorum.

Çok sayıda hekim hastam oldu. Ama onlar da seslerini çıkarmadı.

O kadar çok hasta iyileştirdim ki sayısını bile hatırlamıyorum

- Yılmadınız mı hiç uğraşmaktan?

- Bu suali beni gören herkes sorar. Fakat bir hastanızı iyileşmiş sapasağlam görünce size mücadele etmek için yeniden güç geliyor. Size ölüm halinde hastalar geliyor ve siz kendi gözlerinizle onların iyi olduğunu görüyorsunuz. Ondan sonra bu mücadeleyi nasıl bırakacaktım ki... Ama artık hasta kabul etmiyorum.

Bir kişi tek başına Türkiye'ye yetmez. Binlerce kanserli hasta var. Tedavi ettiğim kişilerin sayısını hiç bilmiyorum. İyileştiğinden haberim olmayan onlarca hasta var. Bazen tesadüfen öğreniyorum. Bir kitap yazdım, şu anda yayınevleriyle görüşme halindeyim, yakın zamanda yayımlanacak. Şimdilik adı Dr. Ziya Özel ve Zakkum Gerçeği. Kitapta bütün hayatımı ve yaşadığım her şeyi yazdım.

- Bundan sonrası için beklentiniz nedir?

- Gönül ister ki bir kuruluş bunu sahiplenip, piyasaya çıkaracak hale getirsin. Dünya ne yapıyor en azından bunu incelesinler. Honduras'ta bu ilacın etkileri ne olmuş, İrlanda'da Hepatit C tedavisinde bu ilaçtan nasıl bir netice almışlar. Ona baksınlar. Benden bu kadar; yoruldum ve bıraktım. Günün birinde bu ilaçlar yurt dışından ithal edilecek. Eğer daha evvel harekete geçebilseydik Türkiye'nin kimseye borcu kalmazdı.

23 Nisan 2008 Çarşamba

Uykumuzun Balansını Ayarlayabiliyor muyuz?


 

 

Cogumuzda gorulen uyku problemi gunluk hayatimizi etkileyen en onemli etkenlerden biridir.Bir insan uykusuna duskunse gunde 12-13 saat bile uyuyabilir.Eger uykusuna dikkat eder ve duzenli bir uykusu olursa bu saatler 5-6 saate kadar dusmekle beraber diger vakitleri de bereketlenir. Bir insanin uyku problemini cozdugunu varsayarsak gunde en az 3-4 saat daha verimli bir vakit kazanacagini tahmin edersek; ortalama 60 senelik bir omurde bu vakit yaklasik 75.000 saate yani 9 yila tekabul eder.Tabi bu sadece matematiksel boyutu.Diger boyutlarina gelirsek:
 

 

Kaliteli bir uyku icin nelere dikkat etmek gerekir?

 

Yetiskinlerde gunluk uyku ihtiyaci ne kadardir? Az veya fazla uyuyanlarda gorulen saglik problemleri nelerdir?

 

* Kaliteli, dinlendirici bir uyku icin gerekli sartlar nelerdir?

* Uyku ile epifizden salgilatilan melatonin hormonu arasindaki munasebet...

* Peygamberimiz'in (sas) uygulayip, tavsiye ettigi ogle uykusunun ehemmiyeti...

 

Insanoglu, hayatinin yaklasik ucte birlik dilimini uyuyarak gecirir. Ancak, uykunun insan hayatindaki yeri, sadece bu sureyle sinirli kalmaz. Oyle ki, bir kimsenin uyku kalitesi, uyanik oldugu saatlere de tesir eder. Ayrica uyku sirasinda salgilanan buyume hormonu cocuklarin gelismesinde onemli bir rol oynarken, vazifeli diger hormonlar da vucut sarayinin bakiminda, tamirinde ve hucrelerin yenilenmesinde istihdam edilir.
 

 
Bir insan uyumadan yasayabilir mi?

 
Uyku, insanoglunun hayatini surdurebilmesi icin gerekli olan yeme, icme ve nefes alip-verme gibi temel ihtiyaclardan biri olarak kabul edilegelmistir. Insanoglunun uykusuzluga ne kadar dayanabilecegi konusunda arastirmalar yapilmis, ortalama insanlar icin bu surenin genellikle 3-4 gun oldugu tespit edilmistir. Bu sure sonunda kisilerde dalginlik, sinirlilik, zamani bilememe, hayal gorme, kekeleme, konusulanlari anlayamama, ellerde titreme, vucutta yanma, agri ve gorme bozukluklari gibi problemler ortaya cikmistir. Bu denemelerin en uzun surelisi, Amerikali bir universite ogrencisi uzerinde gerceklestirilmistir. 11 gunluk uykusuzlugun sonunda ogrenci psikoza benzer bir klinik tabloya girerken deney sonlandirilmistir.
 

 

Saglikli bir insan gunde kac saat uykuya ihtiyac duyar?

 
Uyku uzerindeki cesitli arastirmalar, saglikli ve dengeli bir hayat icin ihtiyac duyulan uyku suresinin, kisinin genetik faktorlerine de bagli olarak ortalama bir insan icin 4-10 saat arasinda degistigini, yetiskinler icin gunde ortalama 6-8 saat olmasi gerektigini ortaya koymustur. Diger taraftan, gercekten sekiz saat uyumak zorunda olmadigimizi, gunde sadece alti, bes, hatta dort saat uykunun bile yeterli olabilecegini gosteren calismalar da vardir.
 

 
Ihtiyac duyulan sureden az veya cok uyumak ne gibi neticeler dogurur?

 
Ihtiyac duydugu sureden az veya cok uyuyan kimseler, olculu uyuyanlara gore daha fazla saglik problemleriyle karsilasmaya egilimlidirler. Bu konuda yapilan bir calismada, 71.000 kadin, 10 yil boyunca izlenmis, neticede iki onemli husus tespit edilmistir. Bunlardan biri, uzun suren uykusuzlugun kalb hastaligi riskini artirmasi, digeri ise, cok uyuyanlarin da, tipki yetersiz uyuyanlar gibi, daha fazla saglik problemleriyle karsi karsiya kalmasi olmustur. Uyku duskunlugu sismanlik, seker hastaligi, yuksek kan basinci, kas kitlesinde azalma, bagisiklik sistemi fonksiyonunda azalma ve depresyon gibi rahatsizliklara da yol acabilmektedir.
 

 

Uyku suresiyle dinlenme arasinda nasil bir munasebet vardir?

 
Kendi tecrubelerimizden ve cevremizdekilerden de goruruz ki, uyku suresiyle dinlenme arasinda her zaman dogru bir oranti yoktur. Az uyuyan bir kisinin, cok daha fazla uyuyana gore kendini daha dinlenmis hissetmesinin sebepleri arasinda, dinlendirici ve yeterli uyumasinin buyuk rolu vardir.

 

Kaliteli bir uyku icin nelere dikkat etmek gerekir?

 
Kisinin gunluk hayatinda ve uyku oncesinde dikkat etmesi gereken bazi hususlar vardir:

 

- Aksam saatlerinde yatmadan en az iki saat once hafif seyler yenmelidir. Agir yemekler bilhassa horlama ve solunum rahatsizligi olanlar icin daha buyuk riskler tasimaktadir. Ayrica, cay, kahve, kola gibi uyarici tesire sahip icecekler, uykuyu geciktirmektedir.

 

- Uyku ortaminin rahatligi onemlidir. Kaliteli bir uyku icin ideal ortam; genellikle hafif isikli, gurultusuz, cok soguk veya cok sicak olmayan bir oda ile, cok sert veya cok yumusak olmayan bir yataktir.

 

- Duzenli bir uyku aliskanligina sahip olunmalidir. Kaliteli bir uykunun sartlarindan biri, her gun olabildigince ayni saatlerde uyumak ve uyanmaktir. Ozellikle, hafta icinde duzenli bir uyku programina sahip olup, hafta sonlarinda bu programin bozulmasi da, kaliteli uykuya engel teskil eden faktorlerdendir.

 

- Sag veya sol taraf uzerine yatilmalidir. Uykuya dalma veya uyuma esnasinda, yuzustu veya yuzukoyun yatilmasi bazi rahatsizliklari da beraberinde getirmektedir. Bazi hastalarda horlama ve solunum durmasi, sadece sirtustu yatarken ortaya cikmaktadir. Kisi icin en uygun uyuma pozisyonu, sag veya sol taraf uzerine yatilmasidir. Gece boyunca normal bir insan, uykusunda genellikle iradesi disinda ve bir rahmet eseri olarak 10-15 defa hareket eder ve pozisyon degistirir. Burada akla, Kur'an-i Kerim'in Kehf Suresi'nde, Ashab-i Kehf'in magaradaki uyku halleri anlatilirken, "...Yanlari ezilmesin diye Biz onlari gah saga, gah sola cevirirdik..." (Kehf/18) buyrulmasi gelebilir. Ayet-i kerimede sirtustu veya yuzustu ifadelerinin gecmemesi, dikkat cekicidir. Ayrica, kisinin sag tarafi uzerine yatmasi da sunnettir.
 

 

Uyku ihtiyaci hangi saatlerde karsilanmalidir?

 
Ideal uyku saatlerinin hangileri oldugunu belirleyebilmek icin, gunun degisik zaman dilimlerinde ve uyku esnasinda, insan bedeninde gelisen olaylarin iyi bilinmesi gerekir. Burada akla ilk olarak, insan vucuduna yerlestirilmis bir sistem olan epifiz bezi gelmektedir. Beynin orta alt kismina yerlestirilmis olan bu bezin salgilamakla gorevli oldugu hormonlardan biri de, melatonindir. Bu hormon vesilesiyle, uyku kolaylastirilmakta ve uyku-uyaniklik cevrimi ayarlanmaktadir. Melatonin salgilanmasi, karanligin tesiriyle aksam saatlerinde baslamakta ve zirveye ciktigi gece 02.00-03.00 saatlerine kadar da artarak devam etmektedir. Yani insanoglunun bedenine fitri olarak, aksam saatlerinde uyumayi kolaylastiracak bir sistem yerlestirilmistir. Diger taraftan, asiri sun'i isiga maruz kalma, gece yarisi televizyon seyretme ve elektromanyetik alanlar gibi dis tesirler, melatonin uretimini azaltmakta ve bu sistemin isleyisine zarar vermektedir.

 

Yapilan arastirmalar neticesinde, uykunun, metabolizmamizi ve dolayli olarak enerji seviyemizi kontrol etmemize yardimci olan TSH hormonunu dizginlenmesinde rol oynadigi ortaya cikmistir. Bu sebeple, gunumuzde Avrupa ulkelerinde, % 25-35 oraninda dusuk TSH seviyesine sahip kisilere, gecenin bir bolumunde uyanik kalmalari tavsiye edilmektedir. Bu yaklasim, Peygamber Efendimiz'in (sas) uyku aliskanligini hatira getirmektedir. Peygamberimiz (sas), gunumuzde bircok insanin uyudugu saatten daha erken bir saate karsilik gelen yatsi vaktinde ibadetini yerine getirdikten sonra bir muddet istirahat eder, daha sonra da kalkip gecenin bir bolumunu ibadetle gecirirdi. Efendimiz'in (sas) uyguladigi bu uyku sistemi ise, kaynagini Kur'an-i Kerim'den almaktadir. Kur'an'da Allah (cc) Efendimiz'e (sas) hitaben soyle buyurmaktadir:

 

"Ey ortusune burunen Resulum! Geceleyin kalk da, az bir kismi haric geceyi ibadetle gecir. Duruma gore gecenin yarisinda veya bundan biraz daha azinda veya fazlasinda ibadet etmen de yeterlidir. Kur'an'i tertil ile, dusunerek oku. Biz sana pek agir bir soz vahyedecegiz. Muhakkak ki geceleyin kalkip ibadet etmek daha tesirlidir ve Kur'an okuyusu bakimindan daha duzgun, daha saglam bir tilavet saglar. Halbuki gunduz seni mesgul edecek yiginla is vardir." (Muzzemmil, 1-7)

 

Gunduz uykusu hakkinda onemli tespitler de vardir. Konunun mutehassislarina gore, gunduz uykusu icin en uygun zaman, ogle saatleridir. Daha ziyade derin ve yavas uyku doneminden olusan yarim saatlik bir ogle uykusu, gece uykusunun iki saatine esittir. Bu vesileyle gece daha az uykuya ihtiyac hissedilecektir. Ayrica gunun diger saatlerine gore nispeten daha verimsiz oldugu bilinen ve uykuya daha egilimli olunan ogle saatlerinin uykuda gecirilmesiyle, gunun diger saatlerinin daha verimli ve zinde gecirilmesi de saglanmis olacaktir. Bu uyku, sicak iklim kusaklarinda sikca uygulanmaktadir. Diger taraftan Japonya'da bazi isyerlerinde, ogle uykusunun ozendirilmesi icin, bu saatlerde uyuyanlara mekan tahsis edilmekte ve ek ucret odenmektedir.

 

Ogle uykusu, Peygamber Efendimiz'in (sas) uygulayip tavsiye ettigi bir uyku olup, 'kaylule' olarak bilinmektedir. Bu uykunun vakti, duha vaktinden (gunesin bir miktar yukselmesinden), ogleden biraz sonraya kadardir. Bu sayede gece ibadetine hazirlanmis olunur. Bu uykunun ayrica hem omrun, hem rizkin artmasina vesile olduguna dair rivayetler vardir.

 

Gunduz saatlerinde iki zaman dilimi daha vardir ki, bu saatlerde uyunmasi tavsiye edilmemektedir. Bunlardan birincisi, 'gaylule' olarak bilinen uykudur. Bu uyku, fecirden, yani gunun agarmasindan sonra, kerahet vakti bitinceye kadarki sureyi kapsar. Bu surecte uyunan uyku, daha ziyade yavas uykunun sathi donemlerinden olusacagi icin, gece uykusunun yerini tutmamaktadir. Ayrica bu uykunun rizkin eksilmesine ve bereketsizligine sebebiyet verdigine dair hadis de bulunmaktadir. Sahr Ibnu Vedaa el-Gamidi'nin (ra) rivayet ettigi bir hadis-i serifte; "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) soyle dua ederdi: "Allah'im, ummetime erkenciligi mubarek kil." (Ebu Davud, Cihad 85; Tirmizi, Buyu 6). Nitekim, Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz bir seriyye veya ordu gonderecegi zaman, onu gunun erken saatinde yola cikarirdi. Yukaridaki hadisi nakleden Sahr da bir tuccardi, ve isine gunun ilk saatinde cikardi. Boylece zengin oldu ve mali artti. Tecrubeyle de sabittir ki, rizik icin calismanin en uygun zamani, serinlik vaktidir.

Tavsiye edilmeyen bir diger uyku ise 'feylule' dir. Bu uyku, ikindi vaktinden gunesin batisina kadar olan sureyi kapsar. Bu saatlerde uyumak, kiside sersemlige yol acmasi sebebiyle maddi bir eksiklige sebep oldugu gibi, gunun maddi ve manevi neticesi cogunlukla ikindiden sonra ortaya ciktigindan, manevi yonuyle de, o neticeyi gormemeye sebebiyet verir. Sanki kisi o gunu yasamamis gibi olur.

 

Netice olarak denilebilir ki, vucut ve zihin icin kendini toparlama vesilesi olan ve Kur'an-i Kerim'de de zikredilen "uyku", insanogluna verilmis buyuk bir nimettir. Ancak, butun nimetlerde oldugu gibi, uykuda da orta yolun bulunmasi, tavsiye edilen saat ve sekillerde bu nimetten istifade edilmesi, dengeli bir hayat icin son derece onemlidir.

 

Uyku,vucudumuzun dinlenmesi ve bir sonraki gune hazirlanmasiadina Rabbimizin bahsettigi cok buyuk bir nimet.Bu nimetin kadrini islerinin yogunlugundan dolayi uykusuz kalanlar cok daha iyi bilirler.

 

Uyku ihtiyacimizi zaman acisindan gunun sonunda yani gece gideririz. Bazi durumlarda da gun icinde de uyumak ve dinlenmek isteriz.Burada aklimiza soyle bir soru takilabilir:Acaba bir gun icerisinde gece uykusu disinda istedigimiz her vakitte uyuyabilir miyiz? Bunun dini acidan bir mahzuru var mi?Hamburg sehrinin Vechta kasabasinda idarecilerden Frank Kaethler, az sayida calisana cok is dusmesi ve yeni memur almak icin, yeterli butceleri olmamasi uzerine, calisanlari ogle yemeginden sonra yirmi dakika uyumaya tesvik etme projesi hazirliyor.

 

Projeye onceleri suphe ile yaklasan memurlar, daha sonra yirmi dakikalik bu kestirmeyi yaptiktan sonra daha verimli calismaya basladiklarini ve daha mutlu olduklarini fark ediyorlar. Aslinda bu, sunnet olan kayluledir. Endulus'te bile koylulerin bu tur izinleri var ve bu Ispanya'da 800 yil yasayan Muslumanlardan kalma derin izlerden...

 

ABD'de yapilan bir arastirmada, az uykunun omru uzattigi belirlendi. Arastirmaya gore, gece 8 saat uyuyan kisilerin omru, 7 saat uyuyan kisilere gore 6 yil icinde yuzde 12 oraninda azaliyor. Arastirma, kanseri onleme calismalari cercevesinde Kaliforniya Universitesi tarafindan yapildi. Yaslari 30 ile 102 arasinda degisen kisiler uzerinde yapilan arastirmayi yuruten psikiyatri profesoru Dr. Dainel Kripke, "5, 6 veya 7 saat uyuyan kisilerin endiselenecek bir seyleri yok. Bu insanlarin 8 saat uykuya ihtiyaclari bulunmuyor. Ayrica 8 saat uykunun, 6 veya 7 saat uykudan daha iyi oldugunu gosteren bir delil de yok." dedi. Arastirma uzun uykunun kanser ve kalp rahatsizligi riskini artirdigini ortaya koyuyor. Ayrica Fransiz uyku arastirmacisi Pierre Fluchaire, Edison'un gunde sadece iki saat uyudugunu soyluyor. "Iyi yasamak icin iyi uyku " ve "Uyku devrimi" kitaplarinin yazarlari Fluchaire, 2 saat uyumasina ragmen Edison'un 84 yil yasadigini hatirlatarak, "Az uyku zannedildigi gibi yipratici degil." diyor. Fluchaire'in kendisi de gunde dort saat uyuyor. Bunu sistemli olarak takip ettigi bir metot sayesinde basardigini, ayni yolu izleyen herkesin bu neticeye erisebilecegini yaziyor. Ama isin en onemli tarafi ogle uykusu.. Yarim saat veya 20 dakika ogle uykusu Fluchaire'ye gore gece dort saat uyuyan bir insani butun gun zinde tutuyor. Zira ogle uykusundan, beyin hafif uyku halini andiran dalgalar yayiyor, bu dalgalar ise vucudu cok dinlendiriyor.

 

Gunesin dogumundan yarim saat once ve sonra uyumak sagliga zararlidir. Mesela, sirt ve bel agrilari yapar.

 

Hadis-i seriflerde buyuruldu ki:

 

Sabah uykusu rizka manidir.

 

Hazret-i Fatima diyor ki:

 

Birgun sabah namazindan sonra yattim. Babam, beni uyandirip buyurdu ki:

 

(Kizim uyan, kalk! Gafillerden olma! Rabbinin sana gonderecegi rizki gor! Allahu teala riziklari, fecr ile gunesin dogacagi vakitleri arasinda verir.)

 

Alimlerimiz hangi vakitlerde uyulmasi gerktigi hususuna cok onem vermisler ve bazi vakitlerde uykuya dalmanin mahzurlu oldugunu soylemislerdir.iste bu alimlerimizden bir tanesi olan Bediuzzaman Said Nursi, uykuyu uyunulan vakitler acisindan uc kategoride degerlendiriyor.simdi isterseniz bu uyku cesitleri hakkinda bilgiler verelim.
 

 

Gaylule uykusu:

 
Gaylule,fecirden sonra yani gunesin dogmaya baslamasindan kerahat denilen vakit bitinceye kadar,yani gunesin dogmasindan sonra yaklasik40-50 dakikalik zamanlik diliminde uyunulan uykuya deniliyor.bu uyku ALLAH Rasulunden(s a v) gelen beyanlarin isiginda rizkin noksanligina ve bereketsizligine sebebiyet veriyor.bunu herkes hayatinda tercube etmistir.bu vakit uykuyla gecirdigimizde uzerimize bir rehavet ve agirlik cokuyor.o gun yapacagimiz isler bu ruh haliyle baslamak bizi olumsuz etkiliyecektir.halbuki normal uykusunu alan ve o vakit uyanik gecirerek isine baslayan kisilerin islerinde ayri bir bereket ve huzur oluyor....

 

Feylule uykusu

 
Diger bir uyku cesiti feylule denilen uykudur.feylule ikindi namazindan sonra,aksam namazina kadar olan vakitte uyunulan uykuya deniliyor.bu uyku omrun kisalmasina sebebiyet veriyor.bilim adamlari uyku zamanini gunese gore ayarlamamazi istiyorlar.yani beyin gunes dogmadan once uyanik halde gune hazir olmali.yine bilim adamlarindan ogrendigimize gore,gunes dogduktan sonra uyunulunan uyku,dinlenmek yere insana yorgunluk ve halsizlik olarak geri donuyor.bu zamandaki uyku beynin sismesine ve genislemesine yol aciyor bu sekilde de beyin calisma sistemi bozuluyor.

 

Kaylule uykusu:

 

Kaylule kusluk vakti denilen yani gunesin parlayip yukselmeye basladigi vakitten ogleden biraz sonraya kadar zamandaki uykudur.effendimiz`in(s a v)kaylule yaptigini ve bu uykuyu tavsiye ettigini goruyoruz.(IbnMace.savm,22)
 
 
 

 

 Ey Allah'im!
 
Yuzumu sana yonelttim.
 
Emrimi sana ismarladim.
 
Senden hem korkarak hemde umit ederek,
sirtimi sana dayadim.
 
Kurtulus ve donus ancak sanadir.
 
Gonderdigin kitabina ve peygamberine iman ettim.