28 Mayıs 2009 Perşembe

Papatya ile sinir sisteminizi takviye edin

Papatya; sarı, beyaz, kırmızı çiçekleri olan bir ottur. Yaprakları ve çiçekleri kurutulur, tablet yapılıp saklanır. Kökü de aynı şekilde toplanıp, saklanır. Galen, papatyanın yumuşatma özelliğinin güle yakın olduğunu, ancak papatyanın sıcak olduğunu ve onun sıcaklığının zeytinyağı gibi normal olduğunu söylemiştir.
Papatya, yol kenarlarında, kıraç arazide yetişen bir bitkidir; bahar aylarında toplanır. Birinci derecede sıcak ve kurudur.

Papatyanın şifa verici etkileri

Açıcı ve yumuşatıcı yoğunluğu ve çözücü etkisinin yanında, hafif çekici özelliği de vardır. Muhtemelen, böyle çekici özelliği olmadan çözücü özelliği olması papatyaya hastır.
 
Papatyanın şişlere etkisi

Sıcak şişleri teskin eder ve onları soğutur. Çok sert olan şişlikleri yumuşatır, çözer. Eğer suyu içilirse, karnın iç organlarındaki yoğun şişleri yumuşatır, çözer.

Papatyanın hareket organlarına yararları

Gerilmiş, sertleşmiş eklemleri rahatlatır ve sinirleri güçlendirir; sinir sistemini takviye eder. O, güç kaybını önleyen ilaçların hepsinden daha etkilidir; çünkü onun sıcaklığı hayvan sıcaklığına benzer.

Papatyanın baş organlarına yararları

Beyini güçlendirir; soğuk baş ağrısına iyi gelir ve beyindeki fazlalık maddelerin çözülüp atılmasını sağlar. Çünkü o, çekmeksizin çözücüdür. Bu ona ait bir özelliktir. Ağızda oluşan aft üzerinde etkilidir.

Papatyanın görmeye faydası

Gözün fazla gözyaşı salgılamasına, çapaklanmaya, sivilce ve arpacık çıkmasına, göz ağrımasına iyi gelir.

Papatyanın solunuma etkisi

Nefes darlığına iyi gelir.

Papatyanın beslenme organlarına faydası

Saraya iyi gelir.

Papatyanın dışarı atan organlara etkisi

İdrar söktürür, taşı atar ve özellikle, kırmızı çiçekleri olanın bu etkisi vardır. Papatya, mesanenin soğuk ve sıcak ağrılarına iyi gelir ve regl kanını söktürür. Onun suyunda parlatma etkisi vardır ve plasentaya faydalıdır.

Papatyanın hummalara faydası

Onun yağı dört günde bir gelen nöbetleri olan hummaya yararlı olur; hastayı onun yağı ile ovmalıdır. Çok şiddetli olmayan, fakat kronik ateşli hastalıklara iyi
gelir. Ayrıca, bağırsaklardaki ve diğer bölgelerdeki ateşli yaralara iyi gelir; onlara merhem şeklinde tatbik edilir.

saglikveguzellik.net

25 Mayıs 2009 Pazartesi

KABAK ÇEKİRDEĞİ...

KABAK CEKiRDEGi

 Almanya'ya gittiğimde eczaneden

 birşey alacaktım raflarda bir

 küçük şeffaf kutuda (Sederjin kutusu kadar)kabak

 çekirdeğine benzer şeyler

 gördüm.Eczacıya bu nedir diye sorduğumda kabak

 çekirdeği dedi aldım baktım

 gerçekten çekirdek.Bayağı şaşırdım.Ne işe

 yaradığını sormadım ama Almanyada ilaç

 gibi satıldığına göre bir işe yarıyordur dedim ve 15

 yıldır hergün bir avuç

 yiyorum.Şimdi de bu mailde iyilikleri

 anlatılıyor.İnanıp,inanmamak.

Gerisi size  kalmış...

  Neymiş bu  kabak çekirdegi..

 her derde deva ..

aşagıdaki yazıyı  kabak çekirdekçiler mi

 yazmış bilmiyorum..

   

 Kabak çekirdeği

 birçoğumuzun zevkle yediği  bir kuruyemiş.

 Aslında yine  bir çoğumuzun da  bilmediği bir sağlık

 kaynağı.

 Kabak çekirdeği ciddi  bir bağırsak kurdu düşürücüdür.

Tuzsuz  tüketildiğinde çok hızlı ve  etkili

 bir şekilde tenyanın dökülmesine neden olur.

Bunun  için çocuklarda 40g

 büyüklerde 100g tuzsuz kabak çekirdeği

 yeterlidir.

 Kabak çekirdeğinin asıl mucizesi

Iyi  huylu prostat büyümesidir.

 (BPH) ile ilgili. Şu an kabak çekirdeğinin BPH'ı

 azalttığı hatta önlediği tıbben

 kanıtlanmış ve kabul görmüş durumda.

Yine BPH'la  bağlantılı ortaya çıkabilecek

 idrar yolları bozukluklarına da faydalı.

Bu mekanizma - phystosterin denen bir

 madde sayesinde oluyor.

 Kabak  çekirdeği  karotenoid içeriyor.

 Yapılan  araştırmalar karotenoidden zengin

 beslenen erkeklerin BPH  riskinin düşük olduğunu

 gösteriyor.

 Kalın bağırsak  kanseri riskini azaltıyor.

Ayrıca içerdiği E vitamini  ile hücre zarının

 oxide olarak bozulmasını önlüyor.

 Sağlıklı  hücreler kanserde önemli rol  oynuyor.

 Yine E  vitamini geç yaşlanmamızı ve  yaşlılığımızı genç gibi

 Geçirmemizi  sağlıyor.

 Lif içeriği de  kanserle işlikli.

Lifli  gıdalar kabızlık sorununu ortadan kaldırıyor.

Su tutup şişerek tokluk  hissi veriyor.

Bu sayede hem bağırsaklar normal  çalışıp sıkıntı yaratmıyor

Hem  de diet yapmış oluyorsunuz.

Ama en önemlisi kabızlık  önlenince  

Antioksidan  yani kanser yapan maddeler bağırsaklarda daha az kalıyor

 bu  da kanser  riskini azaltıyor.

 Kabak

 çekirdeği mineraller, esansiyel yağlar ve proteinler

 bakımından zengin.

 Ayrıca  içinde kemikler ve iştah için önemli bir madde

 çinko var.

Bir bardak kabak  çekirdeği  günlük çinko, demir ve E vitamini

 ihtiyacımızın tamamını,

yarım  bardak kabak çekirdeği  ise

günlük magnezyum  ihtiyacımızın tamamını  karşılıyor.

 Omega 3 ve omega 6  içeriği beyin  fonksiyonlarının düzenlenmesine

 yardımcı oluyor.

Zihinsel  gelişimi olumlu yönde  etkiliyor.

Arjinin adlı  amino asit sayesinde nitrit  oksik oluşumu ile

damarların  esnemesi ile ereksiyon  ve kalp problemlerinde

 kullanılma potansiyeli  yüksek olduğundan 

bu  alanla ilaç yapım  çalışmaları sürüyor.

 Fosfor

 içeriyor. Fosfor kemik oluşumuna yardımcı oluyor,

 böbrek fonksiyonlarını  düzenliyor.

Sağlıklı kemikler, kemik kanseri riskinin

 azalması anlamına  geliyor.

 Özellikle erkeklerde

 belirli bir yaştan sonra ortaya çıkan kemik   erimesini önlüyor

yahut  azaltıyor.

 Doymamış yağ

 oranı yüksek olduğundan kandaki trigliseridi

 düşürüyor yani kolesterol  sıkıntısının

çözülmesine yardımcı oluyor.

 Yine bu mantıkla ve phystosterin  maddesinin de 

yardımıyla damar kanserine iyi  geliyor.

24 Mayıs 2009 Pazar

Misvak nasıl hayat kurtarıyor?

Misvak nasıl hayat kurtarıyor?Diş macunları bazik olduğundan ağız içi dengeyi bozar.Misvakta ise yüksek konsantrasyonlarda asit veya bazik tabiatta maddeler yoktur.

Diş macunları ileri derecede bazik olduğundan ağız içi dengeyi bozar. Ancak bu nebati fırçanın (misvak) aktif kısmı haftada bir değiştirilerek yeni bir fırça kullanma avantajını sağlar. Misvakta ise yüksek konsantrasyonlarda asit veya bazik tabiatta maddeler yoktur.

Eğe Üniversitesinde yapılan bir araştırmada liflerinde baklava dilimi şeklinde anizotrop basit prizmatik bitki kristallerinin olduğu anlaşılmıştır. Bunun ise mekanik temizliğe tesiri büyüktür.


MİSVAK

Buhârî ve Müslim'in Sahîhleri'nde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den şu hadis rivayet edilir: "Ümmetime güçlük çıkarmak korkusu olmasaydı, kendilerine her namaz vaktinde misvak kullanmayı emrederdim" (Tecrid-i Sarih. c1 s20l; c3 s15.)

.Yine Buhâri ve Müslim'in Sahîh'lerinde şöyle anlatılır: "Peygamber efendimiz gece namaza kalktığında ağzını misvak­la fırçalardı."

"Misvak, ağzı temizler, Allah'ın hoşnutluğunu kazandırır". Müslim'in Sahîh'inde de şu bilgiye rastlanır;

"Peygamber efendimiz evine girdiğinde ilk işi dişlerini misvaklamak olurdu". Misvak konusundaki hadisler oldukça çoktur.

Peygamber efendimizin ölüm döşeğindeyken bile dişini fırçaladığı doğru olduğu gibi: "Ben sizden daha fazla misvak kullanırım" dediği de doğrudur.


Misvak yapılan ağaçların en sağlıklısı "Erak" ağacı vb.'dir. Bilinmeyen bir ağaçtan misvak yapmamak gerekir. Zîrâ bazen zehirle­yici olabilir. Misvak kullanmakta kararlı ve ısrarlı olmak gerekir.

Kullanılan misvakların en iyisi gül suyuyla ıslatılanıdır. En faydalı olanlarından biri de badem kökleridir.

Teysir sahibi der ki: İddia ettiklerine göre; misvak kullanan kimse haftanın her Perşembe günü misvak kullanırsa, kafayı dinlendirir, duyuları netleştirir ve zekâyı keskinleştirir.

MİSVAK'IN YARARLARI:

Misvakta birçok faydalar vardır.

Misvakla ağzı fazlaca fırçalamak, ağızdaki yemek artıklarını ve dişlerin pasını giderir.

Dişleri mîdeden yükselecek gaz ve kirleri kabul etmeye hazırlar.

Normal şekilde fırçalanırsa dişleri parlatır.

Damağı güçlendi­rir.

Anti Septik (Mikrop kırıcı) özelliği vardır.

Dili çözer, sözün akışını kolaylaştırır.

Diş köklerindeki çürümeyi giderir,

Ağız kokusunu güzelleştirir.

Zekâyı berraklaştırır

Yemeğe karşı iştahı artırır.

Kokusu tükürük salgısını artırdığından dişetlerinin kurumasını önler. Diş etlerini sertleştirir.

Balgamı keser.

Görüşü güçlendirir.

Mîdeyi sağlamlaştırır

Sesi berraklaştırır.

Yemeğin sindirimine yardım eder.

Okumayı, zikir ve namazı canlandırır.

Uykuyu uzaklaştırır.

Rabbin hoşnutluğunu kazan­dırır.

Melekleri sevindirir ve sevapların sayısını artırır.

Bedenin rutubetini keser.

Veremi engeller.


Toz haline getirilmiş köklerinden macun yapılır. Kökleri kaynatılıp içilirse gonoreyi (bel soğukluğunu) önler. Dalak bölgesi ağrıları için çorba kıvamında içmek gerekir.

Diş macunları ileri derecede bazik olduğundan ağız içi dengeyi bozar. Ancak bu nebati fırçanın (misvak) aktif kısmı haftada bir değiştirilerek yeni bir fırça kullanma avantajını sağlar. Misvakta ise yüksek konsantrasyonlarda asit veya bazik tabiatta maddeler yoktur.

Ege Üniversitesinde yapılan bir araştırmada liflerinde baklava dilimi şeklinde anizotrop basit prizmatik bitki kristallerinin olduğu anlaşılmıştır. Bunun ise mekanik temizliğe tesiri büyüktür.

Bütün fırçalama metodlarına uygulanabilmesi, ağaçtan elde edildiğinden, istenilen boy, kalınlık ve şekilde temini, fırçalama anında liflerinin elektrikli diş fırçalarında olduğu gibi rotasyon yapması, kuvvet fırçaya dik uygulandığından mumlu diş iplikleriyle yapılan temizliğin eldesi, onu kıyas yapılamaz bir üstünlüğe eriştirir.

Misvak her zaman müstehabtır ancak namaz, abdest, uykudan uyanma ve ağız kokusunun değişmesi sıralarında müstehablığı daha da pekişir. Oruçluya da oruçlu olmayana da her zaman misvak kul­lanmak müstehaptır, çünkü misvak konusundaki hadisler geneldir. Oruçlunun misvak kullanmaya ihtiyacı vardır ve Rabbın hoşnutluğu­nu kazanmaya vesîledir. Rabbin hoşnutluğu da oruç tutulduğu za­man, tutulmadığı zamanlardan daha fazla istenir. Aynı zamanda mis­vak ağzı temizler, temizlik ise oruçlunun en üstün işlerindendir.


Sünen'de Âmir İbn-i Râbia'dan şöyle dediği rivayet edilir: "Ben Rasülullah s.a.v. oruçlu olduğu hal­de misvak kullanırken, sayılamayacak kadar çok gördüm".

Buhârî dedi ki; İbn-i Ömer şöyle der: "Peygamber efendimiz sabah akşam misvak kullanırdı".


Bilginlerin icmâ'ı: Oruçlu kimse vacip ve müstehap olarak ağzı­nı suyla çalkalar, ağzı çalkalamak ise (suyun boğaza ve ağzın içinde­ki her noktaya ulaşması bakımından) misvaktan daha kuvvetlidir, şeklindedir. Allah, kendisine kötü kokuyla yaklaşılmasını arzu etmez, bununla beraber misvak, Cenab-ı Hak c.c.'in kendisiyle ibadeti meşru kıldığı şeyler cinsinden de değildir (Yani Kullanmamak azabı gerektirmediği gibi kullanmak da ibadetin farzlarından değildir). Kıyamet gününde oruçlunun ağız kokusunun güzel olacağından bahsedilmesi, oruç tutmaya özen­dirme bakımındandır, yoksa kokunun kalıcı olması yönünden değil­dir, üstelik oruçlu kimsenin misvak kullanmaya duyduğu ihtiyaç oruçlu olmayandan daha fazladır.

Ayrıca Cenab-ı Hak c.c.'in hoşnutluğunu kazanmak, oruçlunun ağız kokusunu güzelleştirme arzusundan daha önemlidir. Yüce Allah c.c.'in misvak'a olan sevgisi oruçlunun ağız ko­kusunun olduğu gibi kalmasına olan sevgisinden daha büyüktür. Misvak, kıyamet gününde Allah'ın katında ağzın güzel kokmasına -ki bu kokuyu misvak gidermişti- engel olmuyor, üstelik oruçlu kimse ağız kokusunu misvakla gidermiş bile olsa kıyamet gü­nünde, oruçlu olduğunun belirtisi olarak ağzının kokusu miskten daha güzel olduğu halde geliyor. Tıpkı yaralı bir kimsenin dünyadayken yarasının kanını gidermekle emrolunmasına rağmen, kıyamet günün­de yarasının kanı kan renginde, kokusu misk kokusuna benzer halde geldiği gibi.

Daha doğrusu oruçlunun ağız kokusu misvakla kaybolmaz, bu­nun sebebi bellidir. O da midenin yemekten boşalmasıdır. Kaybolan, sâdece etkisidir. Dişlerin ve diş etlerinin üzerindeki katılaşma da aynı nedene bağlıdır.

Yine Peygamber efendimiz, oruçluyken müstehab ve mekruh olan şeyleri ümmetine öğretmiş, misvak kullandıklarını bile bile mis­vak kullanmayı mekruh olan şeyler sınıfından saymamış, üstelik en kapsamlı ve en geniş anlamlı sözlerle ümmetini misvak kullanmaya teşvik etmiş, ümmeti de O'nu oruçlu olduğu halde sayılamayacak kadar çok kez misvak kullanırken gözlemişlerdir. Ümmetinin, kendi­sine uyduklarını biliyordu, buna rağmen hayatında bir kez olsun, öğ­leden sonra misvak kullanmayınız dememiştir. Açıklamayı ihtiyaç duyulduğu zamandan sonraya bırakmak mümkün değildir. Allah her şeyi daha iyi bilendir.

MİSVAK AĞACININ MEYVESİ:

Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde Câbir İbn-i Abdillah r.a.in rivayet ettiği hadislerdendir- rivayet edildiğine göre Câbir şöyle dedi: "Biz Peygamber efendimizle birlikte misvak ağacının meyvesini topluyorduk, Peygamber efendimiz orada bulunanlara: "Siz bu yabanî yemişin kararanlarını tercih ediniz! Çünkü onun siyahı en lezzetlisidir" buyurdu". (Kebâs, erak (misvak ağacı)'nın meyvesidir.)

Bu meyve hicaz toprağında yetişir, yapısı sıcak ve kurudur. Faydaları ağacının faydalarına benzer. Mîdeyi güçlendirir, sindirimi rahat hâle getirir, bal­gamı temizler, sırt ağrılarına ve dertlerin çoğuna fayda verir.

İbn-i Cülcül der ki: "Bu meyve kaynatılıp suyu içilirse idrarı çoğaltır ve mesaneyi te­mizler."

İbn-i Rıdvan da der ki: "Bu meyve mîdeyi kuvvetlendirir."

NASIL KULLANILMALIDIR?

Bir karış uzunluğundaki Misvak'ın bir ucunu ilk kullanımdan önce yumuşaması için suda (mümkünse gül suyunda) bekletiniz.

Çapı 1-3 arasında olmalı.

Yumuşattığınız ucun alttan 2-3 santimlik kısmının dışındaki sert tabakayı bıçakla kazıyın. İç kısımdaki lifler yumuşamaya başlamış olacak.

Yumuşamadıysa dişleriniz arasında ezerek yumuşatın. Lif lif ayrılmış bir fırçanız olacak.

Her kullanımdan önce Misvak'ı hafifçe dişinizle ezerek yumuşatın. Suya sokmadan, dişlerinize sürterek kullanın. İçinden gelen öz hem dişlerinizi beyazlatacak, hem de ağız kokusunu önleyecek.

Kullandıktan sonra yıkayıp ucu yukarıda kalacak şekilde dik olarak saklayın. Kullandığınız uç kısımdaki lifler "doğal olarak" eskiyip koptukça bu kısmı tamamen kesin.

Açma işini tekrarlayınız.

Misvak'ın uzunluğu bir karış, kalınlığı bir parmak kadar olmalı.

Misvak'ı tutuş şeklimiz ise sağ elimizin baş ve küçük parmağımız Misvak'ın altında diğer üç parmağımız üzerinde olacak şekilde olmalıdır.

Misvak'ı kullanırken fazla baskı yapmadan enine doğru kullanmalıdır.

Kaynak: İyibilgi

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Sihirli iksir Gözyaşı

 F. BURAK KAREN


Sihirli iksir Gözyaşı


Hissi faktörlerden ötürü ağlayan tek canlı insandır. Gözyaşının beden sağlığı ile birlikte ruhumuzu dinlendiren, bedenin üzerindeki stres yükünü azaltan ve böylece kalp sağlığımızı da koruyan hikmetleri dillerdedir. Hak katında toprağın bağrına, gözyaşlarından daha aziz hiçbir şey damlamamıştır.

Göz yaşlarımız, ruhun penceresi olan ve yalan söylemeyen gözlerimizin, iç dünyamızdan dışa açılan bir dilidir. Gözyaşı ruh inceliğinin şahitleridir. İnce insan, yüzünü gözyaşları ile yıkayan insandır. İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem talih hoyratlarıdır.

Gözlerin hakikatleri, hakikati duyguları ve öz niyeti dilden lisandan daha net ifade ettikleri şüphesiz bir vakıadır. Kalpten merhametin, yalvarışın, dile getirilişin en müessir,en veciz şeklidir gözyaşı.

Hak Rahmetinin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşı. Gözyaşı, İsa Nebi’nin nefesi gibi, cansız cesetlere can olma sırrını taşımakta ve âb-ı hayat gibi, ulaştığı her yerde hayatla çağlamaktadır.

Riya ile kirlenmemiş, haşyetle dökülen gözyaşları ilâhî azaba karşı bir sütredir.

Gözyaşı; gönüller iklimine sunulan nimetlerden sadece bir tanesidir. Kalbi yumuşaklara, merhamet dolu olanlara Allah´ın bahşettiği güzel bir nimettir. Hem de bedeli ödenmeyen, ödenemeyecek olan bir nimet.

Gözyaşı; ahirette cehennem alevlerini söndürecek tek ilaçtır.

Gözyaşı; yıldızları tanımaya doğru çıktığımız yolculukta, dünyada üşüyen bedenimizi ve yüreğimizi ısıtabilen bir güç, acizliğimizi ispatlayan bir sevdadır.

Gözyaşı; her türlü şeytanî oyunun büyüsünü bozacak sihirli bir iksirdir.

Gözyaşı; gözler yoluyla gönlün köpüren çağlayanlarıdır.

Gözyaşları, muhabbetin, şefkatin,acının, merhametin, gurbetin, hasretin, yakarışın ve yalvarışın en veciz tezahürüdür.

Gözyaşından daha samimi, daha içten, daha inandırıcı, daha berrak, daha olgun lisan var mıdır acaba? Öyle lisan ki, kelimesiz ve cümlesiz, fakat deruni manalı, pratik, sahibinin meramını en kestirme yoldan anlatan...

Gözyaşı; arzuların, özlemlerin, hareketlerin en azizini, en sıcağını ve hislerin en ateşlisini yansıtır. Gözyaşı sevda ağacının meyvesidir. En tatlı en sade ve en güzel olanı. Aynı zaman da sevda tohumunun yegane can suyudur.

Duyguların sıcak dili ve dışa yansımasının adıdır Gözyaşı.

Merhametin başlangıç noktası, sevdanın hayat kaynağı, kalpleri büyüten, hayatı güzelleştiren huzur iklimidir gözyaşı.

Gözyaşı; yüreğimizdeki kibri, kibirden doğan kötü duyguları, hastalıkları yıkayan, ruhumuzu temizleyen, Yaradan´ın önündeki acizliğimizin şahidi, ispatıdır. Kin ve nefret ateşini söndüren yağmurdur gözyaşı.

Net, yalın, riyasız hiçbir kelime telaffuz etmeden tüm çıplaklığıyla, duyguların ifadesidir gözyaşı.

Heybet, korku, saygı ve sevgi gibi insanı duygulandıran gönül tasını yakan; kalpten sefil arzuları sıyırıp atan, ulvi hislerin çepeçevre ruhu sardığı anın şahadet kanıdır gözyaşı.

Bulut bulut yükselip, Hak rahmetinin eteklerine dudak gezdiren, bu fani âlemin bekaya mazhar pırlantalarıdır gözyaşı.

Dilin, duygunun ve gönlün el ele, yüz yüze birleştiği, iç içe girdiği anın çiçekleşmesi üzerinde jaledir gözyaşı.

Gözyaşı;

Rabbinden rahmettir mümine.

Bir tesellidir anneye. Sevgiliye sığınak.

Mecnundan Leyla’ya kalan hatıra ve Resulden ümmetine merhamet.

Gözlerimizin yaşı dindiği günden beri, göklerin bereket pınarları da bir mânâda kurudu. Artık yağmıyor ilham yağmurları; bitmiyor güller, lâleler; gökten gelen ışıklar aksak ve vakit vakit esen yeller de perişan. Sema sakinleri âh u efgâna susamış, bulutlaşacak rahmet durmuş gözyaşlarından imdat bekliyor.

İman ve mârifet neşvesiyle, aşk u iştiyak şivesiyle, işlerine hata bulaşmış olabileceği endişesiyle ağlamıyor insanımız. Öteler ve akıbet korkusuyla, ufuklarının kararmasıyla ağlayanlar yok artık.

Saltanatları boyunca ağlamayı unutanlar, gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hallerine gülenler, hayatı oyun ve eğlence sanıp ömürlerini gülüp oynamakla geçirenler ağlıyorlar şimdi.

O gözyaşları cehaletimiz için akıyor. Kaybettiğimiz değerlerden habersizliğimize yanıyoruz. Kusurdan bir heykel haline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlıyoruz. Fakat bu gözyaşları bilinçsizce ve anlamsız.

Daldan kopan bir meyve gibi yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüda kalışımıza ağlıyoruz. Habersizce ve beyhude olarak.

Elimizin altından uçan makamların, emrimizden çıkan insanların yokluğuna hayıflanıyor ve gözyaşı döküyoruz. Ahlanarak ve de vahlanarak.

Sahte yangıncıkları söndürebilmek için gözyaşı döküyoruz. Kaskatı gönüllerimizden esen kuru ve merhametsiz rüzgarlar eşliğinde.

NOT: Bakanlıklarda devir teslim törenlerinde akan gözyaşlarını görünce gönlümde coşan çağlayanları gözyaşlarına dökerek sizlerle paylaşmak istedim. Hepsi bu kadar…


fburakkaren@hotmail.com

 

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu maili aldiniz. Cunku bu gruba uyesiniz.
Bu Grup "Turkbilgi" grubudur.

Bu gruptan cikmak icin: Turkbilgi-unsubscribe@googlegroups.com adresine bos bir email atiniz.

Cevrenizdeki dostlariniz, kendi mail adreslerinden :  Turkbilgi-subscribe@googlegroups.com  adresine bos bir email gondermekle grubumuza katilabilirler. (Sonrasinda gruptan gelen maile Yanitla(Reply) diyerek maili tekrar gonderirseniz abonelik islemi tamamlanir.)

Ayrica bu grubu web dende takip edebilirsiniz=
http://groups.google.com/group/Turkbilgi
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


19 Mayıs 2009 Salı

Kuantum Kuramı

Yirminci yüzyılın başlarında geliştirilmiş olan Kuantum kuramına göre
gözleyen ve gözlenen birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Biz bir
doğa olayını gözlerken ve onun bir matematik modelini yaparak anlamaya
çalışırken sadece kendi yorumumuzu sergiliyoruz. Yani, akıl ve
mantığımızı kullanarak doğanın kendisini değil, kendimizi, kendi
zihnimizi ortaya koymuş oluyoruz.

 Örneğin, ışık ile yapacağımız bir tür deney bize ışığın dalgasal bir
yapıya sahip olduğunu söylerken, bir diğer farklı deney ise ışığın
küçük enerji paketleri olan ve parçacık gibi davranan foton'lardan
meydana geldiğini söyler. Şu halde ışık hem dalga özelliğine sahiptir
hem de parçacık.

 Sadece ışık değil tüm 'madde' dediğimiz nesneler dalga ve parçacık
özelliği gösterebilirler. Zira her nesne aslında bir enerji türüdür.
Enerji türleri ise kesin hudutlarla belirtilemeyen ve sürekli değişim
içinde olan yapılardır. Kuantum kuramı maddeyi enerji olarak tanımlar
ve maddeler arası etkileşimleri enerji alanlarının etkileşimi olarak
görür. Demek ki tüm evreni birtakım enerji alanlarının ortamı olarak
görebiliriz. Hareket ise enerji alanları arasında bir çeşit alış-veriş
veya dalgalanma olarak açıklanabilir.

 Aynı durum insanlar için de söz konusudur. Her insan bir enerji
alanıdır. Her insan çevresi ile sürekli enerji alış-verişi
yapmaktadır. Beslenmeden tutun da büyümeye, hatta düşünmeye kadar her
eylemimizde bir enerji alış-verişi vardır. Fiziksel bedenin çevresinde
de göze görünmeyen bir enerji alanı bulunmaktadır. Bu alan da
çevredeki diğer enerji alanları ile etkileşir, titreşime girer ve
rezonansa ulaşır. Bu olayı aynı titreşen bir diapazonun diğer bir
diapazonu da titreştirmesine benzetebiliriz. İki diapazon aynı
rezonans frekansına sahipse birine vurduğumuzda diğerinden de ses
gelir. İnsanlar da rezonansa girerek birbirlerini etkilerler. Rezonans
olduğunda bilgi içselleşir ve sadece bellekte değil, tüm bedende kayıt
olur. Buna yaşam bilgisi de diyebiliriz. Yaşam bilgisi tüm hücrelere
yayılan holografik bir bilgi türüdür.

 Fizik alemde etkileşmelerin zaman farkı ile oluştuğu inancı
hakimdir. Kuantum kuramı içinse 'zaman' ölçülebilir bir büyüklük
değildir. Mutlak zaman diye bir şey yoktur. Zaman her cismin bulunduğu
uzay bölgesine ve hızına bağlı olarak değişen göreli bir kavramdır.
Önemli olan '

an'dır. Her olayın oluştuğu an önemlidir. Bizler sürekli an içinde
varlığımızı sürdürürüz. İşte, yaşam bilgisi anında harekete geçebilen
ve etkinliğini anında gösteren bilgi türüdür.

 An kavramı ise noktaya benzer. Nasıl ki noktanın boyutu yoksa an'ın
da boyutu yoktur. Zaman ise bir süre içerdiğinden çizgi gibidir. Nokta
boyutsuz olup çizgi tek boyutlu bir yapıdır. Bunlar birbirine
indirgenemez. Aynı şekilde zaman da an'a indirgenemez. Fakat an
denilen noktasal zamanın sonsuzluğa açılabilen bir özelliği vardır.

 İnsan denilen varlığın iki temel özelliği; biri  beden ve diğeri de
tin yapısıdır. Beden, bizim biyolojik yapımızı ve tin de psiko-sosyal
yapımızı ifade eder. Şu halde insan bio-psiko-sosyal bir varlıktır.
Hem tin hem beden tüm canlılarda bulunur. Ama insan tini onun edimleri
ile ilgili olduğundan diğer canlılara göre çok daha gelişmiş ve
karmaşık hale gelmiştir. Hem tin hem beden "cevher" denebilen bir
kaynağa bağlıdır. Bu kaynak da sonsuz ve bütünsel "Ruh" olarak
tanımlanabilir. Her insan bu sonsuz kaynaktan kendi payına düşen
miktar kadar sebeplenir ve yararlanır. Hem tin, hem beden boyutunun
kökenine (orijinine) ulaşabilenler bu kaynaktan bilgi aktarabilirler.
Kuantum Kuramının şu savı deneysel olarak da kanıtlanmıştır:
 Eğer bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı
parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir
biçimde devam eder.
 Bu ifadenin anlamı şudur: Bütün parçalarından fazladır. Bütünü
oluşturan parçalar, bütünden ayrılsalar dahi bütünle etkileşmeye devam
ederler. Parçalar bütünden tamamen bağımsız bir varlık sürdüremezler.
Parçalar arası ve bütün ile parçalar arasında yerel olmayan bir
etkileşim vardır. Parçalarda hem bütünü hatırlayan (asıl yapıyı
unutmayan) özel bir bellek vardır hem de yeni dış etkilerden
birbirlerini haberdar etme yeteneği vardır. İnsan da sonsuz ve tümel
ruh olan kaynaktan ortaya çıkmış olduğundan onunla olan ilişkisi asla
kopmaz. O ilişkiyi kuvvetli tutup kopmasını önlemek her insanın
iradesi dahilinde olan bir durumdur.

 Nesneler da aynı kaynağa bağlıdırlar. Onların da bir dalgasal
boyutları, bir de parçacık boyutları vardır. Bu iki boyut tin-beden
boyutları gibi birbirlerine indirgenemeyen, birbirlerinden bağımsız
olan özelliklerdir. İşte, bu yüzdendir ki bir deney yapıldığında
nesnelerin ya parçacık veya dalga özellikleri ile karşılaşıyoruz. Oysa
ki her ikisi bir arada bulunur ve bu ortak özelliğin ortaya çıkışına
"Enerji" adını veriyoruz. Bu enerji evrenseldir ve her var olan
nesnenin esas değişmez dokusudur.


 İnsan istediği taktirde evrensel enerjiyi harekete geçirip yerel
olmayan bir iletişim kurabilir. Buna 'İstek Yasası' diyebiliriz. Bu
yetenek her insanda vardır, ama istek olmadıkça yetenek harekete
geçmez. İnsan kendini beş duyu ile kısıtlamadığı taktirde istek
yasasını harekete geçirerek birçok açıklanması zor olan işler
başarabilir. Öncelikle an içinde bulunmak ve trans (vecd) haline
geçerek zaman kavramından uzaklaşmak gerekir. İnsan istemedikçe
kendisine hiçbir ruhsal bilgi aktarılmayacaktır. Duyular ötesi
algılama da aynı şekilde istek yasası sayesinde gerçekleşir.

 Fakat bu istek determinist yasalarla açıklanamaz. İnsan her
istediğini yapabilme yetisine sahip değildir. Bu kanıda olanlar
aslında egolarına fazlaca önem verenlerdir. Çünkü, görelilik ve
belirsizlik doğanın temel yapısında bulunmaktadır. Kuantum Kuramı
"mutlak gerçek" kavramını "muhtemel (olası) gerçek" kavramı ile
değiştirmiştir. "Olası gerçek" görüşüne göre: Deney yapıp (karar
verip) sonuç ortaya çıkmadıkça gerçek hakkında bilgi sahibi olunamaz.
 Olası gerçek kavramına "potansiya", yani "gerçekleşmesi mümkün olan
fakat henüz gerçekleşmemiş olan" olarak da bakabiliriz. Hepimizin
bildiği "potansiyel enerji" kavramında gerçekleşmemiş olan iş yapma
kapasitesi gizlidir. Bu kavramın en genel şekli olan "potansiya"
kavramında "var olma kapasitesi" yatar. Şu halde varlık veya gerçek
dediğimiz oluşumu mutlak olarak değil, sadece göreli bir gizli
kapasite olarak düşünebiliriz. Bu kapasiteyi harekete geçirmek için,
an içinde tüm varlığımızla ve coşku ile olaylara katılmamız, fakat bu
katılıma asla bencil çıkarlarımızı dahil etmememiz gerektiğini
bilmemizde fayda vardır.

Kuantum kuraminin kendine has bir dunya gorusu vardir. Bu dunya gorusu
bizim boyutumuzdan algiladigimiz dunyadan oldukca farklidir. Fakat
kavramlari derinligine incelemeye basladigimizda goruruz ki bu iki
dunya gorusu bir araya getirilebilir. Hele de guncelik yasamimizda
Kuantum dunyasinin kavramlarini uygulamaya koyabilirsek tumuyle farkli
bir felsefeye sahip, oldukca genis dusunebilen bir insan olabiliriz.

Sizlere, burada Kuantum felsefesinden soz etmek istiyoruz. Bakalim bu
goruslerimi gundelik hayata uygulayabilecek misiniz?
*       Kuantum dunyasi kesikli bir birliktelik dunyasidir. Her nesne hem
dalga hem de parcacik oldugundan bizlerin parcacik olarak tanimladigi
enerji paketleri surekli dalgalardan olusmuslardir. Ancak kuantum
surekliligi bizim 3-boyutlu klasik sureklilik tanimina benzemez.
Kuantum dunyasi hem surekli hem sureksizdir. Yani, her surekli hareket
cok kucuk sureksiz hareketin toplamindan olusur. Bu bakimdan temelde
sureksizlik olmasina ragmen bir butuncul birlik vardir.
*       Kuantum dunyasinda kesin sinirlar yoktur. Yukardaki kesikli
sureklilik taniminin sonucu olarak kesin sinirlar aradan kalkar. Bir
noktada bulunan bir parcacik sureksiz olarak aniden farkli bir noktaya
atlama (sicrama) yapabilir. Bu bakimdan kesin ayirimlardan soz
edilemez. Her var olan etrafi ile birlikte bir butunluk icinde
varligini surdurur. Bagimsiz bir parcacik kavrami sadece bir basit
yaklasim olarak anlamlidir. Gercekte salt bagimsizlik diye bir olgu
yoktur.

*       Kuantum kuraminda zaman yerine "an" kavrami vardir. Yani, surekli
zaman diye bir sey yoktur. Her olay bir an icinde olusur ve bir diger
an farkli bir olaya donusur. "Gercek" ancak o an icin gecerlidir.
Surekli ve mutlak gercekten soz edilemez. Her var olanin kendi oz
zamani ve kendi oz gercegi vardir. Bu durumu Gorelilik kurami da iddia
eder ve kanitlar. Bir varligin gercegi kendine aittir. Evrensel gercek
yoktur.
*       Tek gercek bir enerji aginin var oldugudur. Ancak, bu enerji agi
surekli degisim ve donusum icindedir. Her an yeni bir yapida yeni bir
yogunlukta titresir ve dagilir. Enerji agini kesin olarak tanimlamak
dahi mumkun degildir. Cunku tanimlamak icin onu kesin sinirlar icine
hapsetmek, sinirlandirmak ve sabitlemek gerekir. Oysa ki bu ag ne
sabitlenebilir ne sinilandirilabilir, ne de tanimlanabilir.

Simdi, bu 4 noktadan hareketle yasamimiza yon vermek istersek
diyebiliriz ki:

Her insan bir sonlu-birliktelik varligidir. Kendini bagimsiz ve ayri
sanmasi bir yanilgidir. Beden yapisinin yaninda ve esdeger olarak
ruhsal bir yapisi vardir. Bu yapi Kuantum dalgasal yapisina benzer. Bu
bakimdan insan cevresinden soyutlanamaz. Cevresi ile gorunmez bir bag
icindedir. Bu bag enerji agi sayesinde tum evrenle etkilesir.
Insan zaman icinde degil "an" icinde yasar ve yasamalidir. Cogu insan
bu yonunu ihmal eder ve zaman icinde (ya gecmiste veya gelecekte)
hayal ederek yasar. Oysa ki asil olan an'dir. Her insanin kendi
gercegi vardir ve bu gercek paylasilamaz. Bu gercek evrensel degil
bireyseldir. Ancak, evrenle surekli etkilesen bir bireyselliktir bu.
alıntıdır.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Nar suyunun prostat kanserini yavaşlattığı kanıtlandı

Amerikalı bilim adamları, prostat kanserine karşı etkili olduğu düşünülen nar suyunun prostat kanserinin yeniden ortaya çıkma sürecini yavaşlattığını kanıtladı. Amerika'nın California ve Los Angeles Üniversitelerinden ve İsrail'in Rambam Tıp Merkezi'nden uzmanlar, altı yıllık bir çalışmanın ardından nar suyunun prostat üzerindeki etkisini ortaya çıkardı.

Uzmanlar, 6 yıl boyunca iki etaplı olmak üzere radyasyon veya prostat ameliyatından sonra prostata yol ajan antijen değerlerinde yükselme olan 48 denek üzerinde araştırma yaptı. Deneklerden bazılarına her gün yaklaşık 250 gram nar suyu içmeleri söylendi.

Altı yılın sonunda ise nar suyu içenlerle içmeyenlerin değerleri karşılaştırıldı. Nar suyu içenlerde prostat PSP (Prostata Spesifik Protein) oranındaki düşüşün, içmeyenlere oranla daha fazla olduğu görüldü.

Uzmanlar, elde ettikleri bu bulguları geçtiğimiz günlerde Chicago'da bulunan Amerikan Üroloji Birliği'nde kamuoyuyla paylaştı. Amerikan Üroloji Birliği sözcüsü Dr. Christopher Amling, "Bu araştırma, nar suyunun başarısız bir tedaviden sonra prostat kanserinin ilerlemesini etkili bir şekilde yavaşlatabildiğini gösteriyor" dedi. Amling, "Bu araştırma ve devam eden araştırmalar, bir gün nar suyunun aynı zamanda prostat kanserinden koruyucu bir madde olduğunu da ortaya koyabilir" diye ekledi.