28 Kasım 2007 Çarşamba

Diyabetle Yaşamak


Şeker hastalığı tatile çıkmaya engel değil. Ancak fazla güneşte durulmaması ve rahat ayakkabılar giyilmesi gerekiyor


HATİCE YAŞAR (
Arşivi)Diyabet hastasıysanız düzenli olarak şekerinizi ölçtürmeniz, insülin yapmanız ve ilaçlarınızı dikkatli kullanmanız gerekiyor. Bu, gördüğünüz diyabet tedavisinin başarısını da etkiliyor. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Diyabet Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Satman, diyabet hastalarının rutin yaptırması gereken testleri ve dikkat edilecek noktaları anlattı. Diyabet hastaları nelere dikkat etmeli?


Hangi tip diyabetli olduğunuzu doktorunuzdan öğrenin.

Beslenme proramınız sadece size özeldir. Başka bir hastanın listesi size uygun olmayabilir. Size uygun beslenme programını diyetisyeninize danışarak öğrenin.
Kan şekerinizi doktorunuzun önerdiği sıklıkta ölçün.
3-4 ayda bir doktor kontrolü yaptırın.
3-4 ayda bir HbA1c (A1C) testi yaptırın.
İlaçlarınızı doktorunuzun önerdiği şekilde kullanın.
İnsülininizi doktorunuzun önerdiği doz ve zamanda, diyabet hemşirenizin gösterdiği uygulamaya göre yapın.
Yılda bir göz dibi muayenesi yaptırın.
Yılda bir idrarda albumin testi yaptırın.
Her muayenede ayaklarınızı mutlaka kontrol ettirin, tansiyonunuzu ölçtürün.
Ana ve ara öğünleri ihmal etmeyin İnsülin kullanımı sırasında nelere dikkat edilmeli? Hastalar yemek yiyemeyecek durumda ise (iştahsızlık, bulantı, kusma vb. şikâyetleri varsa) insülin uygulamadan önce doktora danışmalı. Günde iki kez insülin yapıyorlarsa, enjeksiyonların arası 10-12 saat olmalı. Hipoglisemi riski açısından yanınızda daima 4-5 adet kesmeşeker veya 1 küçük kutu meyve suyu bulundurun. İnsülin kalemini buzdolabına koymanıza gerek yok. Ama diğer açılmamış insülin kartuşlarını buzdolabının kapak kısmında saklayın. Kullandığınız insülinin ismini mutlaka öğrenin. Ancak doktorunuzun tavsiye ettiği durumlarda farklı insülin kullanın. İnsülin dozlarını kendiniz değiştirmeyin ve her gün aynı saatte uygulamaya gayret edin. İğne uçlarını en fazla iki kez kullanın. Her kullanımdan önce insülin kaleminizin havasını çıkarın. İnsülin yaptıktan sonra ana ve ara öğünlerinizi atlamayın. İnsülinlerin son kullanma tarihlerini mutlaka kontrol edin. Son kullanma tarihi geçmiş veya donmuş insülinleri kullanmak sakıncalıdır. Kalem içindeki insülin kartuşunu açtıktan bir ay sonra değiştirin. İlaç kullanırken nelere dikkat edilmeli? İlaçları doktorunuzun önerdiği şekilde kullanın, aç karnına aldığınız ilaçtan sonra yemeğinizi atlamayın. Kan şekerinin düşük ya da yüksek olması durumunda, doz değişikliği için doktorunuza danışın. İlaçların son kullanma tarihlerini mutlaka kontrol edin. Başkasının kullandığı ilaçları almayın. Diyabet hastalarının seyahat sırasında dikkat etmeleri gerekenler nelerdir? Seyahat öncesi sağlık kontrolünüzü ve gereken aşılarınızı mutlaka yaptırın. Diyabet kimliğinizi yanınızda bulundurun. İlaç, insülin, insülin kalemi, kan şekeri ölçüm aleti ve striplerinizi yedekleriyle birlikte mutlaka yanınıza alın. Sıcak bir ülkeye seyahat yapacaksanız, insülininizi soğutucuya koyun. İnsülinlerinizi bulundurduğunuz çantanızı bagaja koymayın. Kendi arabanızla uzun yolda seyahat edecekseniz, iki saatte bir mola verin ve kısa süreli egzersizler yapın. Tatilde kullanabileceğiniz, rahat bir yedek ayakkabıyı yanınızda bulundurun. Güneşin altında veya çok soğukta uzun süre durmayın. Diyabet tedavisinin başarısı neye bağlı? Günümüzde diyabetin tedavisi insülin takviyesiyle veya pankreası uyarıp insülin salgılanmasını sağlayan ya da insulin direncini azaltan ilaçlar ile yapılıyor. Diyabetli hastalara uygulanan tedavinin özünde, kan glukoz seviyelerini normal bir insandakine yakın düzeyde tutmak hedefleniyor. Hastaların, doktorun önerdiği ve yaşam tarzı değişikliği gerektiren tedavi programına ciddiyetle uyması tedavinin başarıyla yürütülmesini sağlar. Düzenli, dengeli, azar azar ve sık yemek yenmesi, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının kazandırılması ve aktivitenin artırılması diyabetlilerin yaşam kalitesini yükseltir.


Ayaklar için 'üre'li krem Diyabet hastalarının yaşamları boyunca bir kez diyabetik ayak sorunuyla karşılaşma riski yüzde 25. Diyabetik ayak, hastanın yeterli özen ve bakımı sağlayamaması nedeniyle oluşuyor. Bu yaralar knonikleştiği zaman tedavisi mümkün olmayan bir hale geliyor.


Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın, diyabet hastalarının ayak bakımı için doktor kontrolünde 'üre' içeren krem kullanmalarını istedi. Bu kremler, ter gözeneklerini kapatmadığından yaraların oluşmasını da engelliyor. Diyabet hastası için ayakta yara oluşması demek, ayaklarının kesilmesine kadar gidecek olumsuz sonuçların ortaya çıkması anlamını taşıyor. Oysa alınacak önlemlerle ayaklarda yara oluşmasını engellemek mümkün. Bunun için de diyabet hastalarının ayaklarını her gün titizlikle muayene etmesi gerekiyor.


Isıdan uzak durun Düzenli kontrolün yanı sıra her akşam ılık sabunlu suyla yıkamak, ardından da kişiye özel temiz ve kuru bir havluyla ıslaklığı gidermek ayak sağlığı için önem taşıyor. Doktorların vereceği farklı yüzde içerikli üre kremleri, ayakların nemlendirilmesini, yaraların oluşmasını önlüyor.


Dr. Hasan Aydın, yıkamak, nemlendirmek gibi önlemlerin yanı sıra kullanılan ayakkabıların da özel seçilmesi gerektiğini vurguluyor. Ayakkabıların yumuşak deriden, ayağı sıkmayan, parmakların rahatça hareket etmesine imkan sağlayan modellerde seçilmesi öneriliyor. Hastaların ayaklarını ısı kaynaklarından uzak tutmasını, fön makinesiyle ayaklarını kurutmamalarını ve önü kapalı terlik giymelerini söyleyen Dr. Aydın, "Diyabet hastalarında his kaybı olduğundan, sıcak hava üfleyen bir fön makinesiyle ayağın kurutulması yanmaya neden olabilir" diyor. Diyabet hastalarının en sık hastaneye yatış nedenleri arasında diyabetik ayak sorunlarının yer aldığına dikkati çeken Dr. Hasan Aydın şöyle konuşuyor:


"Hastalar genellikle ayaklarında yaralar oluştuktan sonra doktora başvuruyor. Biz hastalara her geldiklerinde ayak muayenesi yapıyoruz ama hastaların da kendilerini muayene etmesi lazım."
Ana sorun damar tıkanması Diyabetik ayakların tedavisi üç hafta-üç ay sürüyor. Bu konuda çeşitli tedavi seçenekleri var. Ancak tedavi endokrinoloji, dermatoloji, ortopedi, plastik cerrahi, damar cerrahisi, fizik tedavi ve ayak bakım uzmanlarının yer aldığı bir ekip tarafından yürütülmeli. Tedavinin en önemli seçeneğini hastanın diyabetini iyi kontrol etmesi oluşturuyor. Ardından ayaklara pansuman yapılıyor, antibiyotik veriliyor, ölü dokular temizleniyor. Bu hastalardaki ana sorun damar tıkanıklıkları olduğundan anjiyoplasti tercihen lazerli anjiyoplasti ile yapıldığında damar açıklığının sağlanması tedaviyi hızlandırabiliyor. Hiperbank oksijen tedavisi de yara iyileşmesinde fayda sağlayabiliyor. Tedavide en önemli unsur, yara oluşmasını önlemek. Yara oluştuktan sonra uygulanan tedavi başarılı omuyorsa, ayağın kesilmesi gerekiyor. Bir ayağını kaybeden hastaların diğerinin bakımını iyi yapmaları büyük önem taşıyor.


Kan şekerini doğru ölçmek için iyi bir cihaz seçin Diyabet takibinde kan şekeri ölçümü son derece önemli. 1969 yılında ilk kez Bayer tarafından bulunan ve bugün artık cebe sığacak kadar küçük boyutlara ulaşan şeker ölçüm cihazlarıyla kan şekeri evde ölçülebiliyor. Bu cihazlarla kan şekerini sıkı bir şekilde takip etmek mümkün. Manuel olanların yanı sıra teknoloji ürünü son model şeker ölçüm cihazları da hastaların işini kolaylaştırıyor. Bu cihazlar, diyabetlilerin hastalıklarını kontrol altında tutmak için hastanede harcadıkları zamanının azalmasına yardımcı olduğu gibi sürekli kan şekeri takibi, kan şekerinin aşağı-yukarı inip çıkarken yaptığı rahatsızlıkları önlemede de avantaj sağlıyor. Böylece, bir yandan oluşabilecek ani şeker düşmesi ya da ani şeker yükselmesinin de önüne geçilmiş oluyor. Kan şekerinin gün içindeki değişimi yakından izleniyor, tedavinin ne kadar etkili olduğu gözlenebiliyor ve gerektiğinde tedavi değişiklikleri gecikmeden yapılarak iyi bir kan şekeri düzeni elde ediliyor. Cihaz satın alacaksanız bazı kurallara dikkat etmelisiniz:


İyi bir şeker ölçüm cihazı kolay kullanılmalı.
Ekrandaki yazı ve rakamlar kolay okunmalı.
Sonuçları güvenilir olmalı.
Kullanılan cihazın doğruluğu denetlenebilmeli.
Cihaz ve stripleri kolay temin edilmeli.
Cihazla ilgili eğitim ve servis olanakları olmalı.
Cihaz ilk satın alındığında hastaya hangi sıklıkta ölçüm yapması gerektiği, kan şekerinin ne olması gerektiği, ölçtüğü sonuçlara göre tedavide nasıl değişiklik yapabileceği öğretilmeli.
Kodlama gerektirmeyen cihazların sağladığı avantajlardan faydalanılmalı. Cihazla şeker ölçümü yaparken dikkat edilecekler:
Cihazın kullanım kılavuzunda belirtilen konulara dikkat edin, ölçüm cihazının kullanımını tam olarak öğrendiğinizde ölçüme başlayın.
Cihazınızı düzenli olarak temizleyin, düşme ve çarpmaya karşı koruyun.
Test çubuklarını ve cihazı, yüksek sıcaklıklardan ve rutubetten uzak tutun.
Çubukların son kullanma tarihini kontrol edin, son kullanım tarihi geçmiş çubukları kullanmayın. Cihazın ve ölçüm çubuklarının doğruluğunu düzenli olarak denetleyin.
Ölçüm yapmadan önce, ellerinizi sabunlu suyla yıkayıp iyice kurulayın.
Kan şekerinizi ölçtükten sonra sonucu günlük kayıt defterine kaydedin.


Doktor kontrolüne giderken ölçüm cihazını, test çubuklarını ve kayıt defterinizi de götürün. Kan şekeri günde kaç defa ölçülmeli? İnsülin kullanıyorsanız ve şekeriniz yüksekse şekeriniz doktorun belirttiği sınırlara inene dek sabah aç karnına, öğlen yemek öncesi saat 11.00, akşam yemek öncesi saat 18.30 ve gece yatmadan saat 22.00'de olmak üzere günde dört kez ölçün. İnsülin kullanıyorsanız ve şekeriniz düzenli ise hergün yerine haftada 1-2 gün ama yine günde dört kez kan şekeri takibi yapılmalıdır.

4 Kasım 2007 Pazar

Çocuklar da hipertansiyon riski

Uzmanlar hareketsiz yaşam ve kötü beslenme alışkanlığı sebebiyle çocuklarda hipertansiyon görülme oranının arttığını bildirdi.

Türkiye'de çocuklarda kan basıncı ölçümünün erişkinlerde olduğu gibi fizik muayene sırasında genellikle yapılmadığını söyleyen uzmanlar, ailelerin çocuklarda da kan basıncı ölçülebileceği konusunda yeterince bilgilerinin olmadığını belirtti.


Çocuklarda da kan basıncı yüksekliğine, erişkinlerdeki kadar sık olmasa da yüzde 1-5 civarında rastlandığına dikkat çeken doktorlar, son yıllarda çocuklarda özellikle şişmanlık, hareketsiz yaşam ve kötü beslenme alışkınlıklarındaki artış sebebi ile ergenlik döneminde hipertansiyon görülme oranının arttığını söylüyor.


Uzmanlar, bilgisayar başına kilitlenen çocukların abur cubur yeme alışkanlıklarından mutlaka kurtarılması gerektiğinin de altını çiziyor.

Kevser Suresi’deki ‘ebter’in anlamı

Dünya çapında başarılarıyla adını duyuran Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu, koruyucu tıbbın önemini anlattı, Kevser Suresi-ndeki “soyu kesik” sözüne farklı bir izah getirdi.
Laf hazır teknolojiye ve genleriyle oynanmış “tohum”lara gelmişken, KevserSuresi’ndeki “ebter” sözcüğüne değinmek istiyorum. Sizin bu sözcüğü temelalarak yaptığınız bir çıkarım var. Bunu bizimle de paylaşır mısınız?

Kevser Suresi Kur’an’ın 108 numaralı suresidir. Surenin son ayetinde, “İnneşânieke hüvel’ebter” yani, ‘Asıl soyu kesik olan onlardır’ deniliyor. Bu sözPeygamber efendimizin (s) oğulları öldükten sonra, Yahudiler ve müşrikler kendisine ‘Bu nasıl bir peygamber, soyu kesik peygamber mi olur!’ dedikleri için bir cevap niteliğinde…

İşte ben gerçekten soyu kesik olanları gördüm kendi çalışmalarımda.Özellikle gen teknolojisinin hayatımıza kattığı şeyler hep kısır olan ya dakısırlaştırma özelliğine sahip maddeler. Hepsi ‘ebter’ yani. Bugün, genteknolojisiyle elde edilen ve sofralarda tüketilen domatesin, salatalığın tohumunu alamıyorsunuz. Hepsinin soyu kesik. Genleriyle oynanmış çünkü. Bu sebzeleri tüketenlerin sağlıklarının nasıl etkileneceği de bilinmiyor.

Ama peygamber efendimizin gerçekten çocuğu olmadı? Kastedilen bildiğimiz anlamı değil mi?

Peygamberimizin bir ismi de Mustafa. Saf olan manasında. Kur’an ayetlerinde,“Ya Muhammed biz senin soyunu alemlere üstün kıldık. Sen safsın.”deniliyor.Peygamberimiz, Hz. Adem ile başlayan ve gittikçe saflaşan bir zincirin sonhalkası. En safkan olanı ve doğal olarak da sonuncusu.

Bu sebeple peygamberle her şey biter. Ondan sonra peygamber gelmeyeceği içinde, o halkanın, o soyun bir erkekle yürümesine gerek yoktur. Bu yüzden erkekçocuğu da yoktur o soyun devamını sağlayacak. İşte son ayetteki ‘ebter’kelimesinden yola çıkarak vardığımız sonuç budur.

Surenin öncesinde ne anlatılıyor?

Fesalli lirabbike venhar”, yani “Rabbin için namaz kıl, kurban kes”deniliyor.
Kurbanı kesin” ama dikkat edin elektrikli şok vermeyin. Elektrik şokuyla olmaz. Elekrik şoku damarların geçirgenlik seviyesini (permeabilite)yükselterek, kanda dolaşan idrarın ete geçmesine sebep olur.

Bir sürüde bir koç 4-5 ay sonra aynı kuzuyla ya da ondan doğan bir yavruyla çiftleşir. Bu safkanlaşmayla birlikte sürüde bağışıklık sistemi de zayıflamaya başlar. Eğer yılda bir kere ürünün belli bir bölümünü keserseniz, sürünün bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlamış olursunuz. Bu da sürünüzün Allah’ın izniyle bereketlenmesi demektir.

Bu safkanlaşmaktan kaynaklanan bir durum. Mesela Almanların şeyfer cinsiçoban köpekleri vardır. Hepsi 12-13 yaşında felç olur. Poodle köpekleri böyledirler, kör olurlar. Safkan kedi türleri için de geçerlidir. Saf kanzaman içinde tarih sahnesinden silinmeye mahkûmdur. İlk ayetteki ‘ebter’sözcüğünün arkasında yatan nedenlerden bizim bulabildiğimiz bazı cevaplarbunlar. Her şeyin bir vakti zamanı var. Zamanı geldiğinde Allah’ın izniyle her şeyin doğrusunu öğreneceğiz.
http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=277861

1 Kasım 2007 Perşembe

COCA COLA'NIN MAHKEME KARARI SONUCU SIRRINI AÇIKLAMIŞ( YAZIK BUNU TÜKETENLERE)

Türkiye'de hatta, dünyada ilk kez 15 Eylül 2006 günü Coca-Cola'ya karşı, içeriğini açıklaması için Antalya Tüketici Mahkemesinde dava açıldı...

Açılan davada, merkezi Atlanta'da olan ve 1886 yılında Eczacı Dr. John S.Pemberton tarafından faaliyete geçen Coca-Cola, 120 yıllık geçmişi ile "dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam" dediği sırını açıklayacak mıydı? Bu nedenle geçen gün (19 Mart 2007) açılan davanın 3. duruşması yapıldı.

Taraflar mahkemeye 100 sayfayı geçkin açıklamada bulundu. Coca-Cola mahkemeye savunma amaçlı verdiği dosyada (24 sayfa savunma metni, 18 sayfa belge) üretim, içerik ve ambalaj olmak üzere istenilen her hususa açıklık getirdi. Gözden kaçan, Coca-Cola açıklamam dediği "Ticari Sır" ın ne olduğunu da açıkladı. (!) Antalya tüketici mahkemesi kararını verdi ve Coca-Cola davasını bir üst mahkemeye taşınmasının yolunu açtı.

Mahkeme tarafında ise Coco-Cola avukatları aracılığı ile yaptığı savunmada, Coca-Cola ürünlerinde,"... içeriğinde bulunan Coca-Cola Özütünün içeriğinin ürün üzerinde..." belirtilmemesini, "ürünün ayırıcı lezzet ve kalitesi Coca-Cola Özütü sayesinde elde edilmekte..." olduğundan dolayı açıklanmadığını belirttidi Mahkemeden de, haklı olarak,"Davanın reddine karar...", verilmesini istedi. Fakat, mahkemeye verdiği Coco-Cola formülünün bileşim çizelgesinde:
Şeker : %10.58 W/V Fosforik Asit : 0.544 G/L Kafein : 150 MG/L Coca-Cola Özütü : %0.015 W/V (!!!)Karamel : %0.11 Karbondioksit : 7.5 G/L


Anlaşılacağa üzere açılan dava sonucunda, Coca-Cola'da bilinmeyen formülü değil, Coca-Cola Özütü olduğu resmiyet kazandı. O zaman, Coca-Cola Özütü'nün ne olduğu araştırıldığında, Coca-Cola'nın çok merak edilen sırı da ortaya çıkacaktı.

Antalya Tüketici Mahkemesinde açılan davada, Coca-Cola'yı savunan avukatların mahkemeye verdikleri savunmada, Coca-Cola gerçeğinde bilinmeyenin, esrarengiz kasalarda gizlenen formül değil, yalnızca Coca-Cola içerisinde yer alan "özden"üretildiği açıklandı. O zaman bilinmesi gereken ve ticari sır olmaktan çıkan bir husus vardı. O da, o "öz" hangi canlıdan (hayvan ve bitki) elde edilmişti? Ortada bir formül değil, bir hayvan veya bitki olması gerekiyor.
Yapmış olduğumuz bir araştırma sonucunda, aslında bu maddenin, gıda katkı maddelerinde renklendirici (boya) olarak bilinen "Cochineal" (Coccus cacti ve Dactylopius coccus ) ismi ile anılan, başta Meksika olmak üzere, Kanarya Adaları, Şili, Peru ve Bolivya'da bulunan Opuntia cinsi kaktüs üzerinde yaşayan bir tür böcek türü olduğu bilgisine hemen ulaşıldı...
Günümüzde, Cochineal böceği doğal ortamda kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürürken, tüketim alanının büyüklüğünden dolayı kültürel olarak da yetiştirilmektedir... Bizim aradığımız "özüt" ise Cochineal böceğinin dişisi ve larvalarından elde ediliyordu...


Aztek ve Maya köylüsü yüz yıllardır altın kadar değer verdikleri *Cochineal böceği ve larvalarını toplayıp silindir ile ezerek "özünü" çıkarttı ve elde ettikleri "özü"kazanda kaynatarak iplerini boyadı.

Böylelikle Amerikan yerlileri dünyanın turkuvazdan sonraki en güzel büyülü renklerinden birisi olan Carmine'yi (karmen-kırmızı-kızıl elde etti. Sonra işin içine kimya girdi. Cochineal böceği ve larvalarından elde edilen "özüt" kimyasal işlem sonrası "Carmine pigmenti"(pigment: bitki ve hayvanlardan elde edilen boya) adı verildi. "Carmine pigmenti"daha çok dokumacılıkta boya maddesi olarak kullanıldı.


"Cochineal" kimyada EC 120 kodu ve Carminic Acid (Karminik asit - C 22H20O13 )adı ve formülü ile anıldı. Tanımlaması yapılırken de,*"Kırmızı, pahalı olduğu için ender kullanılır. Alkollü içecekler Embriyo için zararlıdır. Aşırı duyarlılık, hiper-aktiflik." belirtiler gösterir açıklaması yapıldı.

Şimdi sıkı durun,Türkiye'de yürürlükte olan gıda kodeksine göre üretilen, gıdalarda kullanılan renklendiriciler tebliğinin, renklendiricilerin kullanımının 5. maddesinde",Renklendiricilerin kullanımı ile ilgili hükümlerin, c) şıkında sadece Ek-1 de belirtilen maddeler gıda maddelerinde renklendirici olarak kullanılabilir", denilmiştir. Ek-1 de ise, "EC (European Community) 120 kodu ile belirtilen, Cochineal- Koşinea, Karminik asit, Karminler'e 75470 E renk indeks numarası"verilmiştir.

Demek oluyor ki, Türkiye'deki tüketici yasasına göre, Coca-Cola'nın açıklamak istemediği Cochineal böceğinin larva özütü olan 'Acid''in, içeceklerde kullanmasında bir sakınca yoktur.
Merak ettim, acaba bu izini verenler ve tebliğe imza atanlar, Cochineal -Koşineal böceği hayvan olduğu için, vejetaryenleri uyarma gereğini hiç duymadılar mı? Yine, Cochineal-Koşineal bir böcek türü olmasından dolayı bir çok dinde yenmesinin günah olduğu biliniyor mu?


Daha bitmedi. Antalya Tüketici Mahkemesinde açılan davayı başta Coca-Cola olmak üzere, Türkiye'deki çoğu basın-yayın organları çok fazla ciddiye almadı."O büyük bir kuruluş uğraşılmaz" anlayışı, davanın nedenlerini mercek altına alınmasına engel oldu. Ne de olsa Coca-Cola'nın büyük oranda reklam bütçesi vardı. İstedikleri her türden "değerler" ile oyun oynayacaklar. Ayıbı kendileri yapacak, fakat siz yalnızca tüketici olacaksınız. Sesinizi çıkartmayacaksınız. Soru sormayacaksınız. Ne verilirse onu alacaksınız... Verdikleri kadar düşüneceksiniz

COLA'NIN İÇİNDE ALKOL OLDUĞU BELGELENDİ...!

Tüketiciler Birliği, gazlı içeceklerden sonra Coca-Cola ile ilgili yaptırdığı alkol analizinden de alkol çıktığını açıkladı.
İşte basına açıklanan laboratuar raporundaki bilgiler:
Gazlı içeceklerden sonra Coca-Cola alkol analizi ile ilgili bir değerlendirme yapan Tüketiciler Birliği Kayseri şube başkanı Mahmut Şahin,'Gazozlardan sonra yaptığımız Coca-Cola alkol analizinde de alkol çıktı' dedi.
"Alkolsüz içeceklere ilişkin bir hukuki metinde, içecek içeriğinde alkol bulunmasına cevaz veren bu düzenleme dikkatimizi çekmiş ve konu ile ilgili olarak Tüketiciler Birliği tarafından bir çalışma başlatmıştık. Gazozlarda alkol olduğunu tespit etmiş ve elde edilen sonuçları Tüketiciler Birliği olarak 11 Ekim 2006'da 'Gazozlarda alkol var' başlıklı basın açıklaması ile kamuoyuna duyurmuştuk. Bu basın toplantısından sonra tüketicilerden 'kolalarda da var mı?' bunu neden açıklamıyorsunuz gibi tepki ve talepler aldık.


Bunun üzerine en popüler olan Coca-Cola'da alkol olup olmadığının araştırılması konusunda Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Laboratuarına müracaat ettik.

Çalışma kapsamında piyasada satılan Coca-Cola markalı ürünün, etiketleri üzerinde yapılan incelemelerde, içeriğinde alkol bulunduğuna ilişkin bir bilginin olmadığı tespit edildi.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Laboratuarına orijinal ambalajı içinde teslim edilen Coca-Cola şişesinde bulunan etil alkol analizi yaptırılmış ve şu sonuca ulaşılmıştır:

Coca-Cola'da 0.075 g/l etil alkol tespit edilmiştir.
'Gazozlarda Alkol Var' açıklamamızdan sonra kamuoyunda yapılan tartışmalar sonucu 10 üreticiden sadece 3 tanesi, 'ürünlerimizde alkol yok, var olan alkol, fermantasyon (mayalanma) sonucunda oluşan alkoldür' şeklinde görüş belirtmişlerdi. Yapılan açıklamalardan hiçbir bilim adamı ve tüketicinin tatmin olmadığı Tüketiciler Birliği'ne gelen telefon, e-posta ve mektuplardan anlaşılmaktadır. Bu açıklamamızdan sonra birçok bilim adamı ve mühendis ise gazlı ve kolalı ürünlerde bulunan Etil Alkolün fermantasyon sonucu oluşmadığı, tiryaki tüketici oluşturmak, dolum sırasında akışkanlığı hızlandırmak ve aroma çözücü olarak kullanıldığını ifade ve ispat etmişlerdi. Üç temel nedenin yanında etil alkol dışındaki çözücülerin daha pahalı olması nedeniyle, üreticilerin etil alkolü tercih ettikleri tespit edilmiştir.
Biz, içeriğinde alkol olduğun etiketinde yazmayan kolaları da içmiyoruz. İçenlere afiyet olsun"