25 Aralık 2007 Salı

Nar 'ın mucizevi yararları

Mucizevi meyvelerden biri de nar. Nar, pek çok organımız için bir şifa kaynağı. Narın şifalı özelliklerinden en iyi şekilde faydalanabilmek içinse ya meyveyi tazeyken yemeli ya da taze sıkılmış suyunu içmeli. İşte nar mucizesi...


Mucizevi meyvelerden biri de nar. Nar, pek çok organımız için bir şifa kaynağı. Narın şifalı özelliklerinden en iyi şekilde faydalanabilmek içinse ya meyveyi tazeyken yemeli ya da taze sıkılmış suyunu içmeli. İşte nar mucizesi...

Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, kalbi kuvvetlendiren nar suyunun, karaciğer zafiyetini giderdiğini, mide iltihabını ve ağrısını geçirdiğini söyledi.

Karadeniz, narın Türkiye'de batı, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde yetiştiğini belirtti. Nar meyvesinin yüzde 15'inin karbonhidrat, yüzde 0,8'inin protein olduğunu, ayrıca B1 ve B2 vitaminleri ile kalsiyum, fosfor ve demir bakımından zengin olduğunu ifade eden Karadeniz, "Nar mideyi temizlemekte, deniz tutmasına karşı iyi gelmektedir. Ayrıca nar içindeki zarları ile yendiğinde mide ülserini iyileştirmektedir." dedi.
Nar suyunun böbrek ve karaciğer hastalıklarına karşı çok faydalı olduğuna dikkati çeken Turan Karadeniz, şu bilgileri veriyor:

• Nar suyu yüksek tansiyon hastalığının tedavisinde, kalp ağrılarında, basur hastalığının tedavisinde faydalı olmaktadır.

• Böbrek zafiyetine karşı nar suyu içilmesi yararlıdır.

• Nar suyunun harareti giderici özelliği bulunmakta, şeker ve kurdeşen hastalığına iyi gelmektedir.

• Kalbi kuvvetlendiren nar suyu, karaciğer zafiyetini gidermekte, mide iltihabını ve ağrısını geçirmektedir.

• Nar ekşisi şeker hastalarına tavsiye edilmektedir.

• Nar şırasının şekerle hazırlanan şerbetinin idrar söktürücü özelliği vardır.
• Romatizma ağrılarının hissedildiği eklem ve uzuvlara nar şırası sürüldüğünde, ağrı kesici özelliği bulunmaktadır.

• Bayılmalara karşı nar şerbeti içilmelidir. Tatlı nar suyu, ses kısıklığı ve zatürreye karşı şifalıdır.

• Narın meyvesi ve suyunun yanı sıra çiçekleri ve kabuğu da yararlarıdır. Nar çiçeği bağırsak yara ve iltihaplarını iyileştirir. Boyun tutulmasında nar çiçeği lapası boyna konursa şifalı gelir.
• Narın kabuğu çay gibi demlenerek içildiğinde, mide ve bağırsak hastalıkları ile ishal ve dizanteriye karşı oldukça faydalı olmaktadır.

Mucizevi meyvenin market raflarında satılan suları ise bu faydaları sağlamaktan uzak. Pastörizasyon işlemi ve kutuda bekleme sonucunda meyvenin besin değerinde kayıplar oluşabiliyor. Meyveyi taze olarak yemeli veya taze sıkılmış suyunu içmeli.

19 Aralık 2007 Çarşamba



Eğitimci - Yazar Fatih Kalkınç, televizyon alışkanlığının dikkat eksikliği yaptığını söyledi.

Siirt Özel Celal Değer İlköğretim Okulu tarafından öğrenci velilerine yönelik hazırlanan anne - baba eğitimi konulu seminerde konuşan Kalkınç, önemli açıklamalarda bulundu.

Fatih Kalkınç, çocuk eğitiminin ailede başladığını ifade ederek, "Televizyon seyretme alışkanlığı çocuklarda dikkat eksikliği yapar. Bu nedenle küçük yaşlarda değişim kısa sürerken, büyüklerde bu durum daha da artar. Küçük yaşlarda çocuğun yapabileceği her iş yaptırılmalıdır. Çocuğa yaşına göre görev ve sorumluluk verilmelidir. Bu onun gelişimine büyük katkı sağlar." dedi.

Empatik yaklaşımın doğru sonuçlar getirdiğini dile getiren Kalkınç, "Bütün ilişkilerinizde kendinizi çocukların yerine koyarsanız sorunlar kendiliğinden çözülür. Çocuklarınızı başkalarıyla kıyaslamayın ve aşağılamayın. Çünkü kardeş kıskançlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Sürekli eksikliklerin öne sürülmesi olumsuz sonuçlar çıkarır. Mesela, örnek olarak Cahit Külebi, "Bir nazlı kuşa benzer çocuk dediğin, ev ister, ekmek ister, öğülmek ve okşanmak ister" demektedir. Çocuklar özen ister, sevilmek ister." diye konuştu.

Okul Müdürü Yaşar Turna ise ikinci eğitim seminerinin verimli geçtiğini belirterek, bundan çok ders alınması gerektiğini vurguladı.

Aşırı Et Tüketmeyin!




Aşırı et tüketimi kalp krizine davetiye çıkarıyor
.


Bayramlarda beslenme düzeninin bozulmasının ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını belirten Selçuk Üniversitesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman Türk, yoğun et tüketiminin kalp krizine yol açabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Süleyman Türk, Kurban Bayramı'nda beslenme düzenine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Bayramlarda ağır ikramlarda bulunularak ısrarlı tüketimin sağlık problemlerine yol açtığını aktaran Süleyman Türk, aşırı miktarda tüketilen et, hamur işleri ve tatlıların ciddi böbrek, mide, kalp ve barsak sistemlerinde ciddi rahatsızlıklara sebep olabileceğini söyledi.

Bayramlarda beslenme düzeninin bozulmasının çok ciddi sağlık sorunlarına yol açtığına işaret eden Prof. Dr. Süleyman Türk, "Üç-dört gün süren bayramlaşmalar esnasında özellikle ev sahiplerinin misafirlere ikramları tüketmesi konusunda yapmakta oldukları ısrarcı tavırları yüzünden aşırı miktarda tüketilen et ağırlıklı yemekler, hamur işleri ve tatlılar, böbrek, mide, kalp ve barsak sisteminde çeşitli rahatsızlıklara, tansiyonda yükselmelere ve aşırı kilo almaya yol açmaktadır" dedi.

Yoğun et tüketiminin kalp krizi ve ve beyin kanaması gibi sağlık sorunlarına da yol açabildiğini aktaran Prof. Dr. Süleyman Türk, "Halkımız bayramlarda beslenmesine maalesef dikkat etmiyor. Bunun sonucunda da özellikle yüksek tansiyon, kolesterol, kalp ve böbrek hastalığı olanlarda da kalp krizi ve beyin kanaması gibi ciddi sıkıntılara neden olabiliyor" ifadesini kullandı.

Etlerin pişirilme şekli ve zamanının da sağlık açısından önemli olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Süleyman Türk, şöyle dedi: "Etlerin yağda kavrulması ve kızartılması etlerin besleyici özelliklerinde kayıplara ve sağlık sorunlarının oluşmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle etlerin ızgara veya haşlama şeklinde pişirilip tüketilmesi sağlık açısından daha yararlı olacaktır. Izgarada direkt olarak ateşe maruz kalan etler ve çok pişirilerek yanma noktasına gelen besinlerde kanserojen maddeler oluşmaktadır. Yanık et ve gıda tüketimi kanser için çok ciddi bir nedendir. Kesinlilikle yanık et ve gıda tüketilmemelidir

Prostat kanseri için yeşil çay

Düzenli olarak yeşil çay içmenin prostat kanserine yakalanma riskini azaltabileceği bildirildi.

Japonya Sağlık Bakanlığından araştırmacılar, yeşil çayda bulunan kateçin maddesinin organizmada prostat kanserine neden olan etkenleri etkisiz hale getirebileceği varsayımından yola çıkarak ülke genelinde 12 yıl boyunca 40-69 yaşındaki 50 bin erkeği inceledi.

Günde 5 fincandan fazla yeşil çay içenlerin prostat kanserine yakalanma riskinin günde 1 fincanın altında yeşil çay içenlere göre daha az olduğu ortaya çıktı. Ancak, düzenli olarak yeşil çay tüketiminin prostat bezindeki kansere etkisi olmadığı belirtildi.

15 Aralık 2007 Cumartesi

Grip aşısı yaptıralım mı?


Önce aşının hangi maddeleri içerdiğine bakalım

Etilen glikol: Antifrizde bulunan bir toksindir. Antifriz çocuk gelişimini bozabilir ve kısırlığa ve asidoza neden olabilir.

Fenol: Dezenfektan bir boyadır

Formaldehit: Kanser yapan bir kimyasaldır

Alüminyum: Aşıda antikor cevabini arttırmak için kullanılır. Alzheimer, sara ve kansere neden olabilir.

Timerosal (cıva: Tarife gerek var mı?) Beyin hasarı, otizm ve otoimmun hastalıklara yol açabilir. Cıva çıkartıldıktan sonra California'daki otistik çocukların sayısında bariz azalma olmuştur (bak baslenme bülteni). İçinden cıvanın çıkartılmadığı tek aşı grip aşısıdır. Diğer aşılardan farklı olarak grip aşısının her yıl yapılması beyin hasarı riskini artırmaktadır


Neomisin ve Streptomisin: Antibiyotik olarak kullanılır. Bazı insanlarda alerjiye yol acar. Grip aşısı ayrıca yumurta alerjisi olan kişilerde nadir de olsa kurdeşen ve anaflaksi şoku gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilir.


Aşı, grip benzeri belirtilere de yol açabilir. Bu bilgilerden sonra düşünün: Attığınız tas, ürküttüğünüz kurbağaya değiyor mu?

9 Aralık 2007 Pazar

Zencefil ve Grip



Zencefil ve bal, soğuk algınlığının doğal ilacı Kışın soğuk günlerinde sıkça yakalandığımız soğuk algınlığı, nezle, grip gibi rahatsızlıkları en iyi tedavi eden doğal ürünlerden biri zencefildir.


Binlerce yıldır Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerinde, birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bu baharat, aynı zamanda soframızda güzel bir lezzet kaynağıdır. Zencefili hangi hastalıklarda, nasıl kullanabiliriz? Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda bir tatlı kaşığı toz zencefil bir tatlı kaşığı bal ile karıştırıp macun yapılarak yenildiği zaman insanın içini ısıtarak bronşlarını açar ve temizler. Balgamı söktürür, öksürüğü keser. Zencefil aynı zamanda doğal aspirindir, kanı sulandırır, damarları açar, pıhtılaşmayı önler. İyi bir zihin açıcıdır, hafızayı güçlendirir. Zencefil yeni projeler üretmek isteyen insanların ilacıdır, beyni canlandırır. İlaçların mide ve bağırsaklara yaptığı yan etkiyi yok eder. İyi bir bulantı ilacıdır. Ameliyatlardan sonraki anesteziden kaynaklanan bulantılar, deniz ve araba tutmasındaki bulantılarda etkilidir.

Zencefilin doğum sonrasında annenin emzirme döneminde, anne sütünü artırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Sindirim sistemini düzenler, hızlandırır, enerji verir. Zencefil, İngiltere'de besin takviyesi olarak kabul edilmiştir. Kışın salepin üzerine tarçın yerine zencefil serperek içilmesi yorgunluğu alır, sinir sistemini düzeltir. Taze zencefil kökünden yapılan turşu, güzel bir çeşni olmanın yanında sindirime faydalı bir takviye olur.


Zencefil, asırlar boyu iyi bir besin ve ilaç olarak güvenle kullanılmıştır. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerde zencefilin hiçbir yan etkisine rastlanmamıştır. Zencefil aynı zamanda çok güçlü doğal bir romatizma ilacıdır. Bal ve toz zencefil karışımından hazırlanan macun, günde üç tatlı kaşığı yenildiğinde bel ve bacak ağrılarına, romatizmaya bire birdir. Çinliler yüz yıllardır romatizmayı zencefil ile tedavi etmektedir. Faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz zencefil hakkında Alman bir uzman şöyle der: "Bir kızım olsaydı adını mutlaka zencefil koyardım."


Zencefilin doğum sonrasında annenin emzirme döneminde, anne sütünü artırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Sindirim sistemini düzenler, hızlandırır, enerji verir. Zencefil, İngiltere'de besin takviyesi olarak kabul edilmiştir. Kışın salepin üzerine tarçın yerine zencefil serperek içilmesi yorgunluğu alır, sinir sistemini düzeltir. Taze zencefil kökünden yapılan turşu sofralara güzel bir çeşni olmanın yanında sindirime faydalı bir takviye olur.

Zencefil, asırlar boyu iyi bir besin ve ilaç olarak güvenle kullanılmıştır. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerde zencefilin hiçbir yan etkisine rastlanmamıştır. Zencefil aynı zamanda çok güçlü doğal bir romatizma ilacıdır. Bal ve toz zencefil karışımından hazırlanan macun, günde üç tatlı kaşığı yenildiğinde bel ve bacak ağrılarına, romatizmaya bire birdir. Çinliler yüz yıllardır romatizmayı zencefil ile tedavi etmektedir. Faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz zencefil hakkında Alman bir uzman şöyle der: "Bir kızım olsaydı adını mutlaka zencefil koyardım."


Sıcak su dolu bir bardağa bir tatlı kaşığı taze toz zencefille bir tatlı kaşığı bal ekleyip günde 3 defa içmek gribe çok iyi geliyor. Zihin açıcı etkisiyse tartışılmaz .

Greyfurt suyu öldürebilir!


Bolu İl Sağlık Müdürlüğü diyetisyeni Naciye İla Deniz, greyfurt suyuyla ilaç içmenin ölüme yol açabileceğini söyledi...


Vitamin deposu greyfurt suyu ölümcül de olabiliyor. Ne zaman mı? Deniz, greyfurt suyunun alınan ilaçların yan etkilerinin ortaya çıkmasına neden olduğunu belirterek şöyle konuştu:

"Bir bardak greyfurt suyu, ilaçların yan etkilerinin ortaya çıkmasına yetebiliyor. İlaçları greyfurt suyuyla birlikte almak veya greyfurt suyu içtikten 12 saat sonra bile ilaç almak, yan etkilerin ortaya çıkmasına yetmektedir. İlaç kullananlar greyfurt suyu içmemeli.

Tansiyon ilaçları, kolesterol düşürücü ilaçlar, greyfurt suyuyla alınması halinde anormal derecede yüksek seviyelere çıkabiliyor. Antihistaminik ilaçların greyfurt suyuyla birlikte alınması kalbe zarar verebiliyor. Eklem enfeksiyonu, sedef hastalığı, AIDS, epilepsi tedavisi görenler ve organ nakli yapılmış olanlar greyfurt yememeli, suyunu içmemeli."

4 Aralık 2007 Salı

NEDEN PARMAKLARIMIZI CITLATIRIZ


Satır Arası Sağlık Notları: Püf Noktalar


Bazı insanlar her iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek ve onları gererek ses çıkarırlar. Yani çıtlatırlar da diyebiliyoruz. Çoğumuz buradan gelen sesin kemiklerden geldiğini sanırız, hatta rahatsız oluruz ama nedense bunu yapanlar hallerinden memnun görünürler.


En çok ve kolaylıkla çıtlayan yerler vücudumuzda en çok bulunan sürtünmeli eklem yerleridir. Bu tip eklem yerlerinde, örneğin parmaklarımızda, iki kemiğin birleştiği yerde bir bağlantı kapsülü vardır. Bu kapsülün içinde kemiklerin hareketleri sırasında buraları yağlayan bir sıvı vardır. Bu sıvının içinde erimiş halde oksijen, nitrojen ve karbondioksit gazları bulunur.


Vücudumuzda en kolay çıtlatabileceğimiz eklem yerlerimiz parmaklarımızdır. Parmaklarımız gerilince eklem yerlerimiz düzleşince bu kapsül de gerilir. İçindeki sıvının basıncı azalır ve gaz kabarcıkları patlamaya başlar. İşte kulağımıza gelen bu seslerdir. Patlayan kabarcıklar neticesinde gazlar bu sıvıyı terk eder, sıvı daha da genleşir ve eklem yerlerinin hareket kabiliyetini artırır.


Aynı parmağınızı arka arkaya çıtlatamazsınız. Bir süre beklemeniz gerekir, çünkü gaz kabarcıklarının sıvı içerisinde tekrar oluşması biraz zaman alır.Bu zararlı mıdır peki? Evet, zararlıdır elde titremeye meydan vermektedir

2 Aralık 2007 Pazar

Kanser Hastalarına Söylenmeyen Gerçekler – 1

Toronto Hasta Çocuklar Hastanesi Sinir Sistemi Cerrahisi uzmanı ve
Gelişimsel Biyoloji alanında araştırmalar yapan
Dr. Peter Dirks,

“Kanser kök hücrelerinin artık sadece lösemi ya da meme kanserinde değil,
diğer hücrelerden başlayan kanserlerde de önemli olduğunu biliyoruz”

dedi.

Michigan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden gelişimsel biyoloji ve iç
hastalıkları uzmanı Dr. Michael Clark, Nature dergisinde çıkan ve bu
araştırmayı değerlendirdiği yorum yazısında,

“Bu korkunç hastalığa karşı verdiğimiz mücadelede kanser kök hücrelerinin tanımlanması çok önemli bir aşamadır. Tümörlerin büyümesini başlatan ve yöneten bu hücrelere karşı geliştirilecek ilaçlar etkili tedaviler başlatabilir” dedi.

Michigan Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Max Wicha ve Dr. Michael F. Clarke yönetimindeki araştırmacılar, meme kanseri içinde çok küçük bir hücre grubunun yeni kanser tümörleri meydana getirme gücüne sahip özel bir hücre grubu, kanser kök hücreleri olduğunu kanıtladı.

“Güncel kanser tedavilerinde yanlış hücreler hedefleniyor olabilir. Gerçek tedavi hedefinin, tümör içindeki, sağlıklı kök hücrelere çok benzeyen küçük bir hücre grubu olması gerektiği anlaşıldı. Bu hücreler hem kendi kendilerini üretebiliyor, hem de tümör dokularındaki uzmanlaşmış tümör hücrelerini yaratabiliyorlar”.

· Lösemi kök hücrelerini keşfeden, Stanford Üniversitesi’nden (Kaliforniya) Dr. Irving L. Weissman, “Bu çalışma yeni bir çağ başlatacaktır. Elimizdeki bütün kanser ilaçları tümör kitlesini küçülten ilaçlardır. Bu çalışma tümörü küçültmenin yeterli olmadığını gösteriyor. Tamam, tümör kitlesini küçültelim, ancak kanser kök hücrelerini yok edemiyorsak, kanser tekrar geri gelecek ve ilerleyecektir” dedi.

· Bugün yapılan kanser tedavisinde tümördeki hücrelerin büyük bir bölümünü öldürerek başarıya ulaşıyoruz. Ancak, kanser kök hücreleri öldürülmediği için kanser bir süre sonra yeniden ilerlemeye başlıyor
Whitehead Biyomedikal Araştırmalar Enstitüsünden Dr. Robert
Weinberg.

Ortopedik Onkoloji yardımcı profesörü ve UF Shands Kanser Merkezi
öğretim görevlisi Dr. C. Parker Gibbs,

“Güncel kanser tedavisinde tümör kitlesinin büyük bölümü hedef alınıyor ve tümörün içinde bulunan az sayıdaki habis kök hücreler tahrip edilmiyor. Bu nedenle tümörler bir süre sonra yeniden büyümeye ve hatta metastazlar yapmaya başlıyor” dedi.

Almanya’nın Münih kentinde bulunan Ludwig-Maximilians Üniversitesi araştırmacıları, pankreas kanserinin vücuda yayılmasına (metastaz yapmasına) neden olan özel bir dizi kanser kök hücresini tanımladılar.

Kanser kök hücreleri, hem kendi kendilerini, hem de diğer hücre tiplerini üretebilme yeteneğine sahip hücrelerdir.

Araştırmacılar, pankreas kanseri kök hücrelerinin kemoterapi ilaçlarına karşı dirençli ve yeni tümörler meydana getirme gücüne sahip hücreler olduğunu tespit ettiler.

· Houston, Texas’daki M.D. Anderson Kanser Merkezi’nden Lösemi uzmanı Dr. Jean-Pierre Issa, “Kanser Kök Hücrelerini yok edebilirsek, hastaları iyileştirmeyi başarabileceğiz” dedi.

Belki de rahmetli Erdal İnönü’nün de doktoruydu sayın Issa.

Çok açık bir şey söylüyor:

Kanser kök hücrelerini yok edebilirsek (yani, şu anda yok
edemiyoruz), hastaları iyileştirmeyi başarabileceğiz (yani, şu
anda hastaları iyileştirmeyi başaramıyoruz).

KEMOTERAPİ VE KANSER KÖK HÜCRELERİ
DR. M. KÜRŞAT BOZKURT

YAKINDA KİTAPÇILARDA
“Kanserli bir tümördeki hücre yığınını bir arı kovanına benzetebiliriz. Kovanda milyonlarca işçi arı ile birkaç tane de ölümsüz kraliçe arı uyum içinde çalışır. Kovanı kuran ve ilk işçi arıları üretenler kraliçe arılardır. İşçi arılar sadece kısa ömürlü işçi arıları meydana getirir.


Kraliçe arılar ise “sonsuza kadar” hem kendi kendilerini, hem de işçi arıları üretirler. İşte kanser tedavisinde bugüne kadar yaşadığımız başarısızlıkların nedeni olan “kanser kök hücreleri” ölümsüz kraliçe arılardır. Hastalara verilen kemoterapi ilaçları ve radyoterapi kraliçe arıları öldüremiyor. Sadece işçi arıların bir bölümünü öldürüyoruz ve bir süre sonra kraliçe arılar
bizi mağlup ediyor.”

DR. M. KÜRŞAT BOZKURT

1 Aralık 2007 Cumartesi

SOYAĞACINIZ : HER BURCUN AĞACLARI VE HER AĞACIN ANLAMI


SOYAĞACINIZ
23–31 Aralık: Elma Ağacı
01–11 Ocak: Köknar
12–24 Ocak: Karaağaç
25 Ocak-3 Şubat : Selvi
04–08 Şubat: Kavak
09–18 Şubat: Sedir
19–28 Şubat: Çam
01–10 Mart: Salkımsöğüt
11–20 Mart: Ihlamur
21 Mart: Meşe
22–31 Mart: Fındık
01–10 Nisan: Üvez
11–20 Nisan: Akçaağaç
21–30 Nisan: Ceviz
01–14 Mayıs: Kavak
15–24 Mayıs: Kestane
25 Mayıs–3 Haziran: Dişbudak
04–13 Haziran: Gürgen
14–23 Haziran: İncir
24 Haziran: Huş
25 Haziran-4Temmuz: Elma
05–14 Temmuz: Çam
15–25 Temmuz: Karaağaç
26 Temmuz-4Agustos: Selvi
04–13 Ağustos: Kavak
14–23 Ağustos: Sedir
24 Ağustos–2 Eylül: Çam
03–12 Eylül: Salkımsöğüt
13–22 Eylül: Ihlamur
23 Eylül: Zeytin
24 Eylül–3 Ekim: Fındık
04–13 Ekim: Üvez
14–23 Ekim: Akçaağaç
24 Ekim–11 Kasım: Ceviz
12–21 Kasım: Kestane
22 Kasım–1 Aralık: Dişbudak
02–11 Aralık: Gürgen
12–21 Aralık: İncir
22 Aralık: Kayın


Elma : (Ask) Cazibeli, fiziksel olarak dikkat çekici, etkileyici... Hoş bir auraya sahip. Flor toz ve maceraperest ama hassas ve her zaman âşık bir tip. Sevmeye ve sevilmeye meraklı. Sadik ve hassas bir es. Cömert. Bilimsel konulara yeteneği var. Bugün icin yasar. Hayalgücü yüksek.
Kestane : (Dürüstlük) Alışılmadık bir güzelliği vardır ama insanları etkilemek gibi bir derdi yoktur. Adil ve neşelidir. Doğuştan diplomattır. Çok kolay huzursuzluğa kapılır ama her turlu ilişkisinde hassastır. Bazen olağandışı davranır. Sevgili bulmakta güçlük çeker.


İncir : ( Hassasiyet) Çok güçlü, bağımsız, tartışmalara ve zıtlıklara fazla izin vermeyen, aile hayatına düşkün, iyi bir baba ve hayvan severdir. Sosyal bir kelebek gibidir. Espriden anlar, aylaklığı ve tembelliği de sever. Bencilliği vardır. Akilli ve pratiktir.


Dişbudak : (Hırs) Farklı bir çekiciliğe sahip, hayat dolu, talep kar, düşüncesizce hareket eden ve eleştirilere kulak asmayan biri. Hırslı, akilli, yetenekli, kaderine hükmetmeyi seven, egoist olmaya elverişlidir. Ama ona güvenebilirsiniz. Bazen beyni kalbine hükmedebilir. İlişkiler çok ciddiye alır ve sadiktir.


Kayın : (Yaratıcılık) İyi bir zevki vardır. Görünüşe ve kendi görüntüsüne önem verir. Materyalistlik sayılır. Hayati ve kariyeri icin çok ve düzenli çalışır. Ekonomiktir. Gereksiz risklere girmez. Makul bir tiptir. Diyet ve sporla fizikine dikkat eder


Huş : (Esinlenme) Hayat dolu, etkileyici, elegan, arkadaş canlısı, gösterişten uzak, mütevazı, aşırılıklardan hoşlanmayan, kaba şeylerden nefret eden biridir. Doğal ve sakin bir yaşamı tercih eder. Fazla tutkulu değildir. Hayal gücü yüksek ve az hırslıdır. Sakin ve uygun ortamlar yaratır.


Sedir : (Güven) Zarif, her ortama ayak uydurabilen, lüksü seven, sağlığına dikkat eden, kendine güvenen, başkalarına da biraz yukarıdan bakan biridir. Kararlı, sabırsız ve başkalarını etkilemeyi sever. İyimserdir ve beceriklidir. Tek ve gerçek askını bekler. Çabuk karar verir.


Selvi : (Sadakat) Güçlü, fiziksel olarak kaslı, her ortama uyabilen, hayatla fazla uğraşmayan, hoşnut, iyimser, paraya meraklıdır Yalnızlıktan nefret eder. Kolay kolay tatmin edilemeyecek kadar tutkuludur. Ama sadiktir. Modu çabuk değişir. Kurallara boyun eğmez. Biraz da ukala ve ilgisizdir.


Karaağaç : (Asil): Müşfik, fiziksel olarak düzgün, giyimine dikkat eden, taleplerinde aşırılığa kaçmayan, insanlara neşe verebilen, liderlik etmeyi seven ama kendisi altta olmayı sevmeyen biridir. Dürüst ve sadik bir estir. Başkaları icin karar vermeyi sever. Cömerttir. Pratik zekâsı güçlü ve iyi bir espri anlayışı vardır


Köknar : (Gizem) Sıra dışı bir zevki vardır. Sofistike ve kadirşinastır. Güzel olan her şeyi sever. Dik başlı, çabuk mod değiştiren, bencil olmasına rağmen kendisine yakin olanlarla ilgilenen biridir. Çok mütevazı olduğu söylenemez. Hırslıdır. Memnun edilmesi zor bir sevgilidir. Çok arkadaşı vardır. Cunku ona güvenebilirsiniz.


Fındık : (Olağanüstü) Çekici, anlayışlı, insanları nasıl etkileyeceğini bilen, fazla talep kar olmayan, sosyal hayatta aktif ve girişken hatta dövüşken biridir. Popülerdir. Psikolojik durumu çabuk değişir. Kaprisli bir âşıktır. Ama dürüst ve esine toleranslı davranır. Kusursuz bir yargı yeteneği vardır.


Gürgen : (Zevk sahibi) Cool bir güzel. Dış görünüşüne ve bakımlı Olmaya dikkat eder. Zevk sahibidir. Başkalarını kendinden fazla düşünür. Hayati mümkün olduğunca kolay bir hale getirmeye çalışır. Disiplinli bir hayat icin kılavuzluk eder. İlişkilerinde kibardır. Farklı Sevgililer bulmak ister. Duygularıyla ilgili olarak mutluluğu yakalaması kolay olmaz. Çoğunlukla da başkalarına güvenmez. Kararlarından da asla emin olmaz.


Ihlamur : (Şüphe) Hayatin ona getirdiklerini kabul eder. Kavga ve tartışmadan nefret eder. Çalışkandır, tembelliği ve bencilliği hiç sevmez, streslidir. Yumuşak huylu ve merhametlidir. Arkadaşları icin çekinmeden fedakârlık yapar. Becerikli olmasına rağmen bunları değerlendirmesini bilmez. Mızmızdır. Kıskanç fakat vefalıdır.


Akçaağaç : ( Özgür zekâ) Hayal gücü ve orijinalliklerle dolu hiç de sıradan olmayan biridir. Utangaç, hırslı, gururlu, kendine güvenli, yeni deneyimlere aç biridir. Genellikle sinirli ve gergin bir yapısı vardır. Hafızası kuvvetlidir. Çok kolay öğrenir. Ask hayati biraz karmaşıktır. Başkalarını etkilemeyi sever.


Meşe : (Cesaret): Sağlam yaradılışlı, cesur, güçlü, bağımsız ve girişkendir. Acıma duygusu çok yoktur. İşini şansa bırakmayı sevmez. Ayaklarını yere sağlam basmak ister. Hareketlidir


Zeytin : (Erdem): Güneşi, sıcak havaları sever. Makul biridir, Kibar duyguları vardır! Agresyon ve şiddetten kaçınır. Sakin ve toleranslıdır. Adalet duygusu gelişmiştir. Hassas, kıskançlıktan uzak bir yapısı vardır. Okumayı ve karmaşık insanlarla muhatap olmayı sever

Çam : (Titiz) Uyumlu ilişkileri sever. Dinç ve güçlüdür. Nasıl rahat edilebileceğini bilir. Doğal ve hareketli biridir. İyi bir partnerdir Çok arkadaş delisi değildir. Çabuk âşık olur ama ateşi çabuk söner. Her şeyden kolay vazgeçebilir. İdeali bulana kadar her şey geçicidir. Güvenilir ve pratiktir.


Kavak : (Tatminsiz) Fazla kendine güvenmeyen, sadece gerektiği zaman cesaretli olan biridir. Arkasının güçlü olmasını ve sıkı insanlarla muhatap olmasını sever. Çok secicidir. Genellikle yalnizdir. Artistik bir doğası vardır. Kin tutar. İyi bir organizatördür. Felsefi

takılmayı sever. Ama her durumda güvenilebilir biridir. İlişkilerini de çok önemser.

Üvez : (Hassasiyet) Dikkat çekici, neşe verici, bencillikten uzak dikkat çekmeyi seven biridir. Hayata bağlıdır. Yerine ve duruma göre hem bağımlı hem bağımsız olabilir. Zevklidir. Duygusal, hassas, tutkulu ve artistik özellikleri vardır. İyi bir es olur ama çok zor affeder.

Ceviz : (Tutku): Garip ve zıtlıklarla dolu biridir. Egoist ve agresiftir. Beklenmedik tepkiler gosterir. Asil bir ruhu vardır. Spontanedir. Çok hırslıdır ve hiç esnekliği yoktur. Zor ve alışılmışın dışında bir estir. Çok zor beğenir. Sadece takdir eder. Çok kıskanç ve tutkuludur. Uyum göstermek icin fazla fedakârlık etmekten de hoşlanmaz. İlginç stratejiler üretir.

Salkımsöğüt : (Melankoli) Güzel ve çok melankoliktir. Etkileyicidir. Güzel ve zevkli şeylere meraklıdır. Seyahat etmeyi sever. Hayalperesttir. Kaprisli ama dürüsttür. Başkalarının duygularına önem verir. Çabuk etki altında kalır ama beraber yaşanması zordur. Talep kardır. Sezgileri de kuvvetlidir. Âşıkken acı çeker ama demir atabileceği birini bulabilir

28 Kasım 2007 Çarşamba

Diyabetle Yaşamak


Şeker hastalığı tatile çıkmaya engel değil. Ancak fazla güneşte durulmaması ve rahat ayakkabılar giyilmesi gerekiyor


HATİCE YAŞAR (
Arşivi)Diyabet hastasıysanız düzenli olarak şekerinizi ölçtürmeniz, insülin yapmanız ve ilaçlarınızı dikkatli kullanmanız gerekiyor. Bu, gördüğünüz diyabet tedavisinin başarısını da etkiliyor. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Diyabet Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Satman, diyabet hastalarının rutin yaptırması gereken testleri ve dikkat edilecek noktaları anlattı. Diyabet hastaları nelere dikkat etmeli?


Hangi tip diyabetli olduğunuzu doktorunuzdan öğrenin.

Beslenme proramınız sadece size özeldir. Başka bir hastanın listesi size uygun olmayabilir. Size uygun beslenme programını diyetisyeninize danışarak öğrenin.
Kan şekerinizi doktorunuzun önerdiği sıklıkta ölçün.
3-4 ayda bir doktor kontrolü yaptırın.
3-4 ayda bir HbA1c (A1C) testi yaptırın.
İlaçlarınızı doktorunuzun önerdiği şekilde kullanın.
İnsülininizi doktorunuzun önerdiği doz ve zamanda, diyabet hemşirenizin gösterdiği uygulamaya göre yapın.
Yılda bir göz dibi muayenesi yaptırın.
Yılda bir idrarda albumin testi yaptırın.
Her muayenede ayaklarınızı mutlaka kontrol ettirin, tansiyonunuzu ölçtürün.
Ana ve ara öğünleri ihmal etmeyin İnsülin kullanımı sırasında nelere dikkat edilmeli? Hastalar yemek yiyemeyecek durumda ise (iştahsızlık, bulantı, kusma vb. şikâyetleri varsa) insülin uygulamadan önce doktora danışmalı. Günde iki kez insülin yapıyorlarsa, enjeksiyonların arası 10-12 saat olmalı. Hipoglisemi riski açısından yanınızda daima 4-5 adet kesmeşeker veya 1 küçük kutu meyve suyu bulundurun. İnsülin kalemini buzdolabına koymanıza gerek yok. Ama diğer açılmamış insülin kartuşlarını buzdolabının kapak kısmında saklayın. Kullandığınız insülinin ismini mutlaka öğrenin. Ancak doktorunuzun tavsiye ettiği durumlarda farklı insülin kullanın. İnsülin dozlarını kendiniz değiştirmeyin ve her gün aynı saatte uygulamaya gayret edin. İğne uçlarını en fazla iki kez kullanın. Her kullanımdan önce insülin kaleminizin havasını çıkarın. İnsülin yaptıktan sonra ana ve ara öğünlerinizi atlamayın. İnsülinlerin son kullanma tarihlerini mutlaka kontrol edin. Son kullanma tarihi geçmiş veya donmuş insülinleri kullanmak sakıncalıdır. Kalem içindeki insülin kartuşunu açtıktan bir ay sonra değiştirin. İlaç kullanırken nelere dikkat edilmeli? İlaçları doktorunuzun önerdiği şekilde kullanın, aç karnına aldığınız ilaçtan sonra yemeğinizi atlamayın. Kan şekerinin düşük ya da yüksek olması durumunda, doz değişikliği için doktorunuza danışın. İlaçların son kullanma tarihlerini mutlaka kontrol edin. Başkasının kullandığı ilaçları almayın. Diyabet hastalarının seyahat sırasında dikkat etmeleri gerekenler nelerdir? Seyahat öncesi sağlık kontrolünüzü ve gereken aşılarınızı mutlaka yaptırın. Diyabet kimliğinizi yanınızda bulundurun. İlaç, insülin, insülin kalemi, kan şekeri ölçüm aleti ve striplerinizi yedekleriyle birlikte mutlaka yanınıza alın. Sıcak bir ülkeye seyahat yapacaksanız, insülininizi soğutucuya koyun. İnsülinlerinizi bulundurduğunuz çantanızı bagaja koymayın. Kendi arabanızla uzun yolda seyahat edecekseniz, iki saatte bir mola verin ve kısa süreli egzersizler yapın. Tatilde kullanabileceğiniz, rahat bir yedek ayakkabıyı yanınızda bulundurun. Güneşin altında veya çok soğukta uzun süre durmayın. Diyabet tedavisinin başarısı neye bağlı? Günümüzde diyabetin tedavisi insülin takviyesiyle veya pankreası uyarıp insülin salgılanmasını sağlayan ya da insulin direncini azaltan ilaçlar ile yapılıyor. Diyabetli hastalara uygulanan tedavinin özünde, kan glukoz seviyelerini normal bir insandakine yakın düzeyde tutmak hedefleniyor. Hastaların, doktorun önerdiği ve yaşam tarzı değişikliği gerektiren tedavi programına ciddiyetle uyması tedavinin başarıyla yürütülmesini sağlar. Düzenli, dengeli, azar azar ve sık yemek yenmesi, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının kazandırılması ve aktivitenin artırılması diyabetlilerin yaşam kalitesini yükseltir.


Ayaklar için 'üre'li krem Diyabet hastalarının yaşamları boyunca bir kez diyabetik ayak sorunuyla karşılaşma riski yüzde 25. Diyabetik ayak, hastanın yeterli özen ve bakımı sağlayamaması nedeniyle oluşuyor. Bu yaralar knonikleştiği zaman tedavisi mümkün olmayan bir hale geliyor.


Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın, diyabet hastalarının ayak bakımı için doktor kontrolünde 'üre' içeren krem kullanmalarını istedi. Bu kremler, ter gözeneklerini kapatmadığından yaraların oluşmasını da engelliyor. Diyabet hastası için ayakta yara oluşması demek, ayaklarının kesilmesine kadar gidecek olumsuz sonuçların ortaya çıkması anlamını taşıyor. Oysa alınacak önlemlerle ayaklarda yara oluşmasını engellemek mümkün. Bunun için de diyabet hastalarının ayaklarını her gün titizlikle muayene etmesi gerekiyor.


Isıdan uzak durun Düzenli kontrolün yanı sıra her akşam ılık sabunlu suyla yıkamak, ardından da kişiye özel temiz ve kuru bir havluyla ıslaklığı gidermek ayak sağlığı için önem taşıyor. Doktorların vereceği farklı yüzde içerikli üre kremleri, ayakların nemlendirilmesini, yaraların oluşmasını önlüyor.


Dr. Hasan Aydın, yıkamak, nemlendirmek gibi önlemlerin yanı sıra kullanılan ayakkabıların da özel seçilmesi gerektiğini vurguluyor. Ayakkabıların yumuşak deriden, ayağı sıkmayan, parmakların rahatça hareket etmesine imkan sağlayan modellerde seçilmesi öneriliyor. Hastaların ayaklarını ısı kaynaklarından uzak tutmasını, fön makinesiyle ayaklarını kurutmamalarını ve önü kapalı terlik giymelerini söyleyen Dr. Aydın, "Diyabet hastalarında his kaybı olduğundan, sıcak hava üfleyen bir fön makinesiyle ayağın kurutulması yanmaya neden olabilir" diyor. Diyabet hastalarının en sık hastaneye yatış nedenleri arasında diyabetik ayak sorunlarının yer aldığına dikkati çeken Dr. Hasan Aydın şöyle konuşuyor:


"Hastalar genellikle ayaklarında yaralar oluştuktan sonra doktora başvuruyor. Biz hastalara her geldiklerinde ayak muayenesi yapıyoruz ama hastaların da kendilerini muayene etmesi lazım."
Ana sorun damar tıkanması Diyabetik ayakların tedavisi üç hafta-üç ay sürüyor. Bu konuda çeşitli tedavi seçenekleri var. Ancak tedavi endokrinoloji, dermatoloji, ortopedi, plastik cerrahi, damar cerrahisi, fizik tedavi ve ayak bakım uzmanlarının yer aldığı bir ekip tarafından yürütülmeli. Tedavinin en önemli seçeneğini hastanın diyabetini iyi kontrol etmesi oluşturuyor. Ardından ayaklara pansuman yapılıyor, antibiyotik veriliyor, ölü dokular temizleniyor. Bu hastalardaki ana sorun damar tıkanıklıkları olduğundan anjiyoplasti tercihen lazerli anjiyoplasti ile yapıldığında damar açıklığının sağlanması tedaviyi hızlandırabiliyor. Hiperbank oksijen tedavisi de yara iyileşmesinde fayda sağlayabiliyor. Tedavide en önemli unsur, yara oluşmasını önlemek. Yara oluştuktan sonra uygulanan tedavi başarılı omuyorsa, ayağın kesilmesi gerekiyor. Bir ayağını kaybeden hastaların diğerinin bakımını iyi yapmaları büyük önem taşıyor.


Kan şekerini doğru ölçmek için iyi bir cihaz seçin Diyabet takibinde kan şekeri ölçümü son derece önemli. 1969 yılında ilk kez Bayer tarafından bulunan ve bugün artık cebe sığacak kadar küçük boyutlara ulaşan şeker ölçüm cihazlarıyla kan şekeri evde ölçülebiliyor. Bu cihazlarla kan şekerini sıkı bir şekilde takip etmek mümkün. Manuel olanların yanı sıra teknoloji ürünü son model şeker ölçüm cihazları da hastaların işini kolaylaştırıyor. Bu cihazlar, diyabetlilerin hastalıklarını kontrol altında tutmak için hastanede harcadıkları zamanının azalmasına yardımcı olduğu gibi sürekli kan şekeri takibi, kan şekerinin aşağı-yukarı inip çıkarken yaptığı rahatsızlıkları önlemede de avantaj sağlıyor. Böylece, bir yandan oluşabilecek ani şeker düşmesi ya da ani şeker yükselmesinin de önüne geçilmiş oluyor. Kan şekerinin gün içindeki değişimi yakından izleniyor, tedavinin ne kadar etkili olduğu gözlenebiliyor ve gerektiğinde tedavi değişiklikleri gecikmeden yapılarak iyi bir kan şekeri düzeni elde ediliyor. Cihaz satın alacaksanız bazı kurallara dikkat etmelisiniz:


İyi bir şeker ölçüm cihazı kolay kullanılmalı.
Ekrandaki yazı ve rakamlar kolay okunmalı.
Sonuçları güvenilir olmalı.
Kullanılan cihazın doğruluğu denetlenebilmeli.
Cihaz ve stripleri kolay temin edilmeli.
Cihazla ilgili eğitim ve servis olanakları olmalı.
Cihaz ilk satın alındığında hastaya hangi sıklıkta ölçüm yapması gerektiği, kan şekerinin ne olması gerektiği, ölçtüğü sonuçlara göre tedavide nasıl değişiklik yapabileceği öğretilmeli.
Kodlama gerektirmeyen cihazların sağladığı avantajlardan faydalanılmalı. Cihazla şeker ölçümü yaparken dikkat edilecekler:
Cihazın kullanım kılavuzunda belirtilen konulara dikkat edin, ölçüm cihazının kullanımını tam olarak öğrendiğinizde ölçüme başlayın.
Cihazınızı düzenli olarak temizleyin, düşme ve çarpmaya karşı koruyun.
Test çubuklarını ve cihazı, yüksek sıcaklıklardan ve rutubetten uzak tutun.
Çubukların son kullanma tarihini kontrol edin, son kullanım tarihi geçmiş çubukları kullanmayın. Cihazın ve ölçüm çubuklarının doğruluğunu düzenli olarak denetleyin.
Ölçüm yapmadan önce, ellerinizi sabunlu suyla yıkayıp iyice kurulayın.
Kan şekerinizi ölçtükten sonra sonucu günlük kayıt defterine kaydedin.


Doktor kontrolüne giderken ölçüm cihazını, test çubuklarını ve kayıt defterinizi de götürün. Kan şekeri günde kaç defa ölçülmeli? İnsülin kullanıyorsanız ve şekeriniz yüksekse şekeriniz doktorun belirttiği sınırlara inene dek sabah aç karnına, öğlen yemek öncesi saat 11.00, akşam yemek öncesi saat 18.30 ve gece yatmadan saat 22.00'de olmak üzere günde dört kez ölçün. İnsülin kullanıyorsanız ve şekeriniz düzenli ise hergün yerine haftada 1-2 gün ama yine günde dört kez kan şekeri takibi yapılmalıdır.

4 Kasım 2007 Pazar

Çocuklar da hipertansiyon riski

Uzmanlar hareketsiz yaşam ve kötü beslenme alışkanlığı sebebiyle çocuklarda hipertansiyon görülme oranının arttığını bildirdi.

Türkiye'de çocuklarda kan basıncı ölçümünün erişkinlerde olduğu gibi fizik muayene sırasında genellikle yapılmadığını söyleyen uzmanlar, ailelerin çocuklarda da kan basıncı ölçülebileceği konusunda yeterince bilgilerinin olmadığını belirtti.


Çocuklarda da kan basıncı yüksekliğine, erişkinlerdeki kadar sık olmasa da yüzde 1-5 civarında rastlandığına dikkat çeken doktorlar, son yıllarda çocuklarda özellikle şişmanlık, hareketsiz yaşam ve kötü beslenme alışkınlıklarındaki artış sebebi ile ergenlik döneminde hipertansiyon görülme oranının arttığını söylüyor.


Uzmanlar, bilgisayar başına kilitlenen çocukların abur cubur yeme alışkanlıklarından mutlaka kurtarılması gerektiğinin de altını çiziyor.

Kevser Suresi’deki ‘ebter’in anlamı

Dünya çapında başarılarıyla adını duyuran Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu, koruyucu tıbbın önemini anlattı, Kevser Suresi-ndeki “soyu kesik” sözüne farklı bir izah getirdi.
Laf hazır teknolojiye ve genleriyle oynanmış “tohum”lara gelmişken, KevserSuresi’ndeki “ebter” sözcüğüne değinmek istiyorum. Sizin bu sözcüğü temelalarak yaptığınız bir çıkarım var. Bunu bizimle de paylaşır mısınız?

Kevser Suresi Kur’an’ın 108 numaralı suresidir. Surenin son ayetinde, “İnneşânieke hüvel’ebter” yani, ‘Asıl soyu kesik olan onlardır’ deniliyor. Bu sözPeygamber efendimizin (s) oğulları öldükten sonra, Yahudiler ve müşrikler kendisine ‘Bu nasıl bir peygamber, soyu kesik peygamber mi olur!’ dedikleri için bir cevap niteliğinde…

İşte ben gerçekten soyu kesik olanları gördüm kendi çalışmalarımda.Özellikle gen teknolojisinin hayatımıza kattığı şeyler hep kısır olan ya dakısırlaştırma özelliğine sahip maddeler. Hepsi ‘ebter’ yani. Bugün, genteknolojisiyle elde edilen ve sofralarda tüketilen domatesin, salatalığın tohumunu alamıyorsunuz. Hepsinin soyu kesik. Genleriyle oynanmış çünkü. Bu sebzeleri tüketenlerin sağlıklarının nasıl etkileneceği de bilinmiyor.

Ama peygamber efendimizin gerçekten çocuğu olmadı? Kastedilen bildiğimiz anlamı değil mi?

Peygamberimizin bir ismi de Mustafa. Saf olan manasında. Kur’an ayetlerinde,“Ya Muhammed biz senin soyunu alemlere üstün kıldık. Sen safsın.”deniliyor.Peygamberimiz, Hz. Adem ile başlayan ve gittikçe saflaşan bir zincirin sonhalkası. En safkan olanı ve doğal olarak da sonuncusu.

Bu sebeple peygamberle her şey biter. Ondan sonra peygamber gelmeyeceği içinde, o halkanın, o soyun bir erkekle yürümesine gerek yoktur. Bu yüzden erkekçocuğu da yoktur o soyun devamını sağlayacak. İşte son ayetteki ‘ebter’kelimesinden yola çıkarak vardığımız sonuç budur.

Surenin öncesinde ne anlatılıyor?

Fesalli lirabbike venhar”, yani “Rabbin için namaz kıl, kurban kes”deniliyor.
Kurbanı kesin” ama dikkat edin elektrikli şok vermeyin. Elektrik şokuyla olmaz. Elekrik şoku damarların geçirgenlik seviyesini (permeabilite)yükselterek, kanda dolaşan idrarın ete geçmesine sebep olur.

Bir sürüde bir koç 4-5 ay sonra aynı kuzuyla ya da ondan doğan bir yavruyla çiftleşir. Bu safkanlaşmayla birlikte sürüde bağışıklık sistemi de zayıflamaya başlar. Eğer yılda bir kere ürünün belli bir bölümünü keserseniz, sürünün bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlamış olursunuz. Bu da sürünüzün Allah’ın izniyle bereketlenmesi demektir.

Bu safkanlaşmaktan kaynaklanan bir durum. Mesela Almanların şeyfer cinsiçoban köpekleri vardır. Hepsi 12-13 yaşında felç olur. Poodle köpekleri böyledirler, kör olurlar. Safkan kedi türleri için de geçerlidir. Saf kanzaman içinde tarih sahnesinden silinmeye mahkûmdur. İlk ayetteki ‘ebter’sözcüğünün arkasında yatan nedenlerden bizim bulabildiğimiz bazı cevaplarbunlar. Her şeyin bir vakti zamanı var. Zamanı geldiğinde Allah’ın izniyle her şeyin doğrusunu öğreneceğiz.
http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=277861

1 Kasım 2007 Perşembe

COCA COLA'NIN MAHKEME KARARI SONUCU SIRRINI AÇIKLAMIŞ( YAZIK BUNU TÜKETENLERE)

Türkiye'de hatta, dünyada ilk kez 15 Eylül 2006 günü Coca-Cola'ya karşı, içeriğini açıklaması için Antalya Tüketici Mahkemesinde dava açıldı...

Açılan davada, merkezi Atlanta'da olan ve 1886 yılında Eczacı Dr. John S.Pemberton tarafından faaliyete geçen Coca-Cola, 120 yıllık geçmişi ile "dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam" dediği sırını açıklayacak mıydı? Bu nedenle geçen gün (19 Mart 2007) açılan davanın 3. duruşması yapıldı.

Taraflar mahkemeye 100 sayfayı geçkin açıklamada bulundu. Coca-Cola mahkemeye savunma amaçlı verdiği dosyada (24 sayfa savunma metni, 18 sayfa belge) üretim, içerik ve ambalaj olmak üzere istenilen her hususa açıklık getirdi. Gözden kaçan, Coca-Cola açıklamam dediği "Ticari Sır" ın ne olduğunu da açıkladı. (!) Antalya tüketici mahkemesi kararını verdi ve Coca-Cola davasını bir üst mahkemeye taşınmasının yolunu açtı.

Mahkeme tarafında ise Coco-Cola avukatları aracılığı ile yaptığı savunmada, Coca-Cola ürünlerinde,"... içeriğinde bulunan Coca-Cola Özütünün içeriğinin ürün üzerinde..." belirtilmemesini, "ürünün ayırıcı lezzet ve kalitesi Coca-Cola Özütü sayesinde elde edilmekte..." olduğundan dolayı açıklanmadığını belirttidi Mahkemeden de, haklı olarak,"Davanın reddine karar...", verilmesini istedi. Fakat, mahkemeye verdiği Coco-Cola formülünün bileşim çizelgesinde:
Şeker : %10.58 W/V Fosforik Asit : 0.544 G/L Kafein : 150 MG/L Coca-Cola Özütü : %0.015 W/V (!!!)Karamel : %0.11 Karbondioksit : 7.5 G/L


Anlaşılacağa üzere açılan dava sonucunda, Coca-Cola'da bilinmeyen formülü değil, Coca-Cola Özütü olduğu resmiyet kazandı. O zaman, Coca-Cola Özütü'nün ne olduğu araştırıldığında, Coca-Cola'nın çok merak edilen sırı da ortaya çıkacaktı.

Antalya Tüketici Mahkemesinde açılan davada, Coca-Cola'yı savunan avukatların mahkemeye verdikleri savunmada, Coca-Cola gerçeğinde bilinmeyenin, esrarengiz kasalarda gizlenen formül değil, yalnızca Coca-Cola içerisinde yer alan "özden"üretildiği açıklandı. O zaman bilinmesi gereken ve ticari sır olmaktan çıkan bir husus vardı. O da, o "öz" hangi canlıdan (hayvan ve bitki) elde edilmişti? Ortada bir formül değil, bir hayvan veya bitki olması gerekiyor.
Yapmış olduğumuz bir araştırma sonucunda, aslında bu maddenin, gıda katkı maddelerinde renklendirici (boya) olarak bilinen "Cochineal" (Coccus cacti ve Dactylopius coccus ) ismi ile anılan, başta Meksika olmak üzere, Kanarya Adaları, Şili, Peru ve Bolivya'da bulunan Opuntia cinsi kaktüs üzerinde yaşayan bir tür böcek türü olduğu bilgisine hemen ulaşıldı...
Günümüzde, Cochineal böceği doğal ortamda kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürürken, tüketim alanının büyüklüğünden dolayı kültürel olarak da yetiştirilmektedir... Bizim aradığımız "özüt" ise Cochineal böceğinin dişisi ve larvalarından elde ediliyordu...


Aztek ve Maya köylüsü yüz yıllardır altın kadar değer verdikleri *Cochineal böceği ve larvalarını toplayıp silindir ile ezerek "özünü" çıkarttı ve elde ettikleri "özü"kazanda kaynatarak iplerini boyadı.

Böylelikle Amerikan yerlileri dünyanın turkuvazdan sonraki en güzel büyülü renklerinden birisi olan Carmine'yi (karmen-kırmızı-kızıl elde etti. Sonra işin içine kimya girdi. Cochineal böceği ve larvalarından elde edilen "özüt" kimyasal işlem sonrası "Carmine pigmenti"(pigment: bitki ve hayvanlardan elde edilen boya) adı verildi. "Carmine pigmenti"daha çok dokumacılıkta boya maddesi olarak kullanıldı.


"Cochineal" kimyada EC 120 kodu ve Carminic Acid (Karminik asit - C 22H20O13 )adı ve formülü ile anıldı. Tanımlaması yapılırken de,*"Kırmızı, pahalı olduğu için ender kullanılır. Alkollü içecekler Embriyo için zararlıdır. Aşırı duyarlılık, hiper-aktiflik." belirtiler gösterir açıklaması yapıldı.

Şimdi sıkı durun,Türkiye'de yürürlükte olan gıda kodeksine göre üretilen, gıdalarda kullanılan renklendiriciler tebliğinin, renklendiricilerin kullanımının 5. maddesinde",Renklendiricilerin kullanımı ile ilgili hükümlerin, c) şıkında sadece Ek-1 de belirtilen maddeler gıda maddelerinde renklendirici olarak kullanılabilir", denilmiştir. Ek-1 de ise, "EC (European Community) 120 kodu ile belirtilen, Cochineal- Koşinea, Karminik asit, Karminler'e 75470 E renk indeks numarası"verilmiştir.

Demek oluyor ki, Türkiye'deki tüketici yasasına göre, Coca-Cola'nın açıklamak istemediği Cochineal böceğinin larva özütü olan 'Acid''in, içeceklerde kullanmasında bir sakınca yoktur.
Merak ettim, acaba bu izini verenler ve tebliğe imza atanlar, Cochineal -Koşineal böceği hayvan olduğu için, vejetaryenleri uyarma gereğini hiç duymadılar mı? Yine, Cochineal-Koşineal bir böcek türü olmasından dolayı bir çok dinde yenmesinin günah olduğu biliniyor mu?


Daha bitmedi. Antalya Tüketici Mahkemesinde açılan davayı başta Coca-Cola olmak üzere, Türkiye'deki çoğu basın-yayın organları çok fazla ciddiye almadı."O büyük bir kuruluş uğraşılmaz" anlayışı, davanın nedenlerini mercek altına alınmasına engel oldu. Ne de olsa Coca-Cola'nın büyük oranda reklam bütçesi vardı. İstedikleri her türden "değerler" ile oyun oynayacaklar. Ayıbı kendileri yapacak, fakat siz yalnızca tüketici olacaksınız. Sesinizi çıkartmayacaksınız. Soru sormayacaksınız. Ne verilirse onu alacaksınız... Verdikleri kadar düşüneceksiniz

COLA'NIN İÇİNDE ALKOL OLDUĞU BELGELENDİ...!

Tüketiciler Birliği, gazlı içeceklerden sonra Coca-Cola ile ilgili yaptırdığı alkol analizinden de alkol çıktığını açıkladı.
İşte basına açıklanan laboratuar raporundaki bilgiler:
Gazlı içeceklerden sonra Coca-Cola alkol analizi ile ilgili bir değerlendirme yapan Tüketiciler Birliği Kayseri şube başkanı Mahmut Şahin,'Gazozlardan sonra yaptığımız Coca-Cola alkol analizinde de alkol çıktı' dedi.
"Alkolsüz içeceklere ilişkin bir hukuki metinde, içecek içeriğinde alkol bulunmasına cevaz veren bu düzenleme dikkatimizi çekmiş ve konu ile ilgili olarak Tüketiciler Birliği tarafından bir çalışma başlatmıştık. Gazozlarda alkol olduğunu tespit etmiş ve elde edilen sonuçları Tüketiciler Birliği olarak 11 Ekim 2006'da 'Gazozlarda alkol var' başlıklı basın açıklaması ile kamuoyuna duyurmuştuk. Bu basın toplantısından sonra tüketicilerden 'kolalarda da var mı?' bunu neden açıklamıyorsunuz gibi tepki ve talepler aldık.


Bunun üzerine en popüler olan Coca-Cola'da alkol olup olmadığının araştırılması konusunda Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Laboratuarına müracaat ettik.

Çalışma kapsamında piyasada satılan Coca-Cola markalı ürünün, etiketleri üzerinde yapılan incelemelerde, içeriğinde alkol bulunduğuna ilişkin bir bilginin olmadığı tespit edildi.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Laboratuarına orijinal ambalajı içinde teslim edilen Coca-Cola şişesinde bulunan etil alkol analizi yaptırılmış ve şu sonuca ulaşılmıştır:

Coca-Cola'da 0.075 g/l etil alkol tespit edilmiştir.
'Gazozlarda Alkol Var' açıklamamızdan sonra kamuoyunda yapılan tartışmalar sonucu 10 üreticiden sadece 3 tanesi, 'ürünlerimizde alkol yok, var olan alkol, fermantasyon (mayalanma) sonucunda oluşan alkoldür' şeklinde görüş belirtmişlerdi. Yapılan açıklamalardan hiçbir bilim adamı ve tüketicinin tatmin olmadığı Tüketiciler Birliği'ne gelen telefon, e-posta ve mektuplardan anlaşılmaktadır. Bu açıklamamızdan sonra birçok bilim adamı ve mühendis ise gazlı ve kolalı ürünlerde bulunan Etil Alkolün fermantasyon sonucu oluşmadığı, tiryaki tüketici oluşturmak, dolum sırasında akışkanlığı hızlandırmak ve aroma çözücü olarak kullanıldığını ifade ve ispat etmişlerdi. Üç temel nedenin yanında etil alkol dışındaki çözücülerin daha pahalı olması nedeniyle, üreticilerin etil alkolü tercih ettikleri tespit edilmiştir.
Biz, içeriğinde alkol olduğun etiketinde yazmayan kolaları da içmiyoruz. İçenlere afiyet olsun"

31 Ekim 2007 Çarşamba

Migreni Önleyici Yöntem ve Tedaviler

Bu bölümde migren baş ağrısını önlemek için günlük yaşamda uygulanabilecek yöntemler yer almakta. Ancak unutulmamalıdır ki bu yöntemlerin bir kısmı bu konuyla profesyonel olarak ilgilenen kişilerden destek alınarak yapılmalıdır.
Yaşam tarzının düzenli olması
Düzenli uyumak
Düzenli yemek yemek
Bilinen tetikleyicilerden uzak durmak (kafein, eski peynir, et koruyucuları, monosodyum glutamat, salamura ürünler, çerez)
Düzenli aerobik egzersiz yapmak
Duygusal stresi azaltmak
Stresli durumlardan kurtulmak için ileriye yönelik plan yapmak
Biofeedback'i öğrenmek
Meditasyon
Boş zamanlar, hobiler, sosyal aktiviteleri artırmak
Gevşeme tekniklerini öğrenmek
Bireysel/aile psikoterapisi desteği almak
Çevresel etkenlerden kaçınmak
Güneş gözlüğü takın
Dumanlı, kokulu, gürültülü ortamlardan uzak durun
Vücut duruşunuzun düzgün olmasına dikkat edin
Fiziksel teknikler
Isı/buz/ultrasonografi/TENS
Masaj/servikal traksiyon
Boyun kasları için germe ve güçlendirme egzersizleri
Tetik noktası germesi, baskısı ve/veya enjeksiyonu
Osteopatik manipulasyon
Alternatif terapiler
Akupunktur
Akupresör
Terapötik dokunma
Aromaterapi (nane, yeşil elma)
Bölgesek uygulanan merhemler
Bitkiler
Vitaminler (Riboflavin 400 mg/gün, magnezyum)
Doktorunuzla Konuşun

25 Ekim 2007 Perşembe

Erkeğin cinselliği sağlığının aynası

Erkekte bel çevresi 102 cm'yi geçtiğinde cinsel isteksizlik başlıyor...

Aile Sağlığı Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat, erkeklerin cinsel sağlığının genel sağlık durumunun bir göstergesi olduğunu açıkladı. Prof. Hattat, yapılan araştırmalarda cinsel isteksizlik çeken erkeklerde 5 yıl içerisinde diyabet ve kalp hastalıklarına yakalanma risklerinin çok daha yüksek oranlarda görüldüğünün altını çizdi.


BELİNİZE DİKKAT EDİN
Prof. Hattat, araştırmalar bel çevresinin erkekte 102 cm’yi geçtiği, yararlı HDL kolesterolde azalma, trigliserid ve bazen de zararlı LDL kolesterol seviyelerinde artışın olduğu, kan basıncı yüksekliği ve insülin direncinin görüldüğü Metabolik Sendrom adı verilen sağlık sorununda genel sağlık durumunun cinsel isteksizlik ve cinsel fonksiyon sorunları ile yakından alakalı olduğunu belirterek, “Sertleşme ve cinsel isteksizlik sorununun diyabet, kalp hastalıkları ile bu kadar yakından ilişkili olması, beslenme ve yaşam tarzında değişiklik yapmak isteyen erkekler için önemli bir motivasyon oluşturuyor” dedi.


Prof. Dr. Halim Hattat orta yaş ve sonrasında erkeklerin rutin kontrollerinde testosteron eksikliğinin mutlaka araştırılması gerektiğini belirterek, “Erkekler cinsel istek azlığının metabolizma için bir alarm durumu oluşturduğunun farkında değil. Testosteron eksikliği tedavi edilebilir ve düzeltilebilir bir sağlık sorunu. Bu tedavi sadece cinsel sorunları çözmekle kalmaz, yaşam kalitesini de arttırır. 40 yaşın üzerinde bir erkekseniz, testosteron seviyenizi bilmenizde yarar var” diye konuştu.

DOKTOR KONTROLÜ ŞART!
Testosteron seviyeleri kan analizleriyle ölçülebildiğini, düşük seviyede ise yerine koyma tedavisi yapılabildiğini, testosteron tedavileri için 3 aylık enjeksiyonlar ya da jeller ile eksikliğin tamamlandığını belirten Hattat, “Bu tedavi öncesi prostat büyümesi sorununuz olmadığından emin olmak için prostat muayenesi yapılmalı. Bu tedavi prostat kanseri oluşumuna neden olmamakla birlikte, olası bir kanserin ilerlemesine yol açabilir. Bu şekilde kontrollerle yapılan testosteron tedavisinin ardından hastaların cinsel yaşam ve genel sağlık durumunuzda hızla düzelme eğilimi gözlemliyoruz” dedi. Akşam

Alzheimer'a karşı köri

Alzheimer hastalarına ait kan örneklerinin incelenmesi sonucunda 'köri' adı verilen karışımın hastalığı önlemede etkili olduğu tespit edildi.

Los Angeles David Geffen Tıp Okulu ve San Diego Biyomoleküler Araştırma Enstitüsü araştırmacılarının, Alzheimer hastalarına ait kan örneklerini inceledikleri son araştırma ile "köri" adı verilen Hindistan kökenli baharat karışımının Alzheimer'ı önlemeye yardımcı olduğu belirlendi.

ABD'de Alzheimer üzerine yapılan araştırmada, Makrofaj isimli bağışıklık hücrelerinin, Alzheimer hastalığında beyinde oluşan ve nöronları yok eden protein plaklarını temizlediği belirlendi. Yapılan çalışmada, bisdemetoksikurkumin isimli kimyasalın, bu konuda yardımcı olduğu belirtilerek, körinin içindeki baharatlardan biri olan zerdeçalda bu kimyasalın aktif olarak bulunduğu ve bunun, beynin savunma mekanizmasını güçlendirdiği kaydedildi. Araştırmacılar, elde edilen verilerin bağışıklık sisteminin Alzheimer üzerindeki rolüne ışık tuttuğunu ve yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olacağını düşündiklerini kaydetti.

Daha önce yapılan başka bir çalışmada da Hindistan’da bulunan yaşlıların sadece yüzde 1’inde Alzheimer görüldüğü belirlenmiş ve köri tüketiminin Alzheimer riskini azalttığı açıklanmıştı.

Yaşlılarda en sık karşılaşılan dördüncü hastalık olan Alzheimer, tüm dünyada 20 milyon kişinin hastalığı. Türkiye'de ise 70 yaş üzerinde görülme sıklığının yüzde 10 civarında olduğu, buna göre 200-250 bin Alzheimer'lı hasta olduğu bildiriliyor.
Anka

Cola İçince Neler Oluyormuş?

Kola içtikten sonra 1 saat içinde neler mi oluyor.. Herşey yazımızın devamında..
-İlk 10 dakika: 10 çay kaşığı şeker almış vücudunuza girer (Günlük almanız gereken şeker miktarının tamamı kadar). Fosforik asit tat alma duyunuzu keser ve aşırı şeker yüklemesinden dolayı kusmanızı engeller.
-20 dakika: Kan şekerinizde ani bir yükselme olur, yüksek miktarda insülin patlamasına neden olur. Karaciğeriniz vucudunuzdaki şekeri yağa çevirerek buna bir yanıt verir. Bu sadece bir kaç dakika içinde olur
-40.dakika: Kafein absorbsiyonu tamamlanır. Göz bebeklerniz büyür. kan basıncınız yükselir, karaciğeriniz kana daha fazla şeker pompalamaya başlar. Beyninizdeki adenozin reseptörleri rehaveti önlemek için bloke olur.

-45 dakika: Beyninizde dopamin salgısı artar. Bu tıpkı eroinin vücuttta yaptığı tepkimelere benzer.
-60 dakika: Kafeinin diüretik özellikleri baş gösterir (tuvalet ihtiyacı).Buda vücutta depolanmış kalsiyum, magnezyum ve çinkonun da beraberde dışarı atılması demek.
Bir süre sonra şeker ihtiyacını tekrar duymaya başlayacaksınız, kendinizi halsiz ve bitkin hissedeceksiniz. Vucüdunuzda kola ile alığınız bütün su tekrar dışarı atıldığı için sussuzluğunuz tekrar hissedeceksiniz. Şekeri ihtiyacını takiben, kafein isteğide başlayacak

23 Ekim 2007 Salı

BURCUNUZA GÖRE BESLENİN!

Yaptığınız diyetler bir türlü işe yaramıyorsa, bir de burcunuza göre beslenmenizi gözden geçirin...
KOÇ BURCU
Yemek konusunda sabırsızlığıyla ünlü Koç burcunun lokmalarını sayarak yavaş yemeye çalışması sindirim konusunda çok işine yarayacaktır. Tüm yemekleri oturarak yemeye dikkat etmeliler.
BOĞA BURCU
Yemek yemeye en düşkün burçlardan biri olan Boğa, tatlıya düşkünlüğüyle de tanınır. Fakat 'obur' denebilecek kadar fazla olan iştahlarını güçlü iradeleriyle bastırmayı başarırlar. Tatlı isteğini bastırmak için ise yemeklerden önce bir yeşil elma yemeleri işe yarayabilir.
İKİZLER BURCU
Yediklerini yakacak kadar enerjik olmasalardı tüm İkizler'in birer obez olması gerekirdi. Tez canlı ikizler burcunun tercihini çoğu kez fast food restoranlardan yana yapar. Bunun yerine daha hafif ve doğal yiyecekleri seçerek kısa sürede kilo verebilirler.
YENGEÇ BURCU
En ünlü aşçıların çıktığı burç olan Yengeç, genellikle sağlıklı beslenmeye eğilimlidir. Ancak duygusal bozukluklar karşısında beslenme düzeni de birden yerle bir olabilir. Ayrıca selülite elverişli vücut yapıları nedeniyle kafeinden uzak durmaları gerekir.
ASLAN BURCU
Aslanlar beslenme konusunda da gösterişe düşkündür. Neredeyse yemeğin lezzetinden çok servisini önemserler. Yemek yemek onlar için bir sanattır. Kısa süreli şok diyetler yerine uzun sürede yapılan diyetlerde her zaman daha iyi sonuç alırlar.
BAŞAK BURCU
Mükemmeliyetçiliği ve disipliniyle tanınan Başak burcu, beslenme konusunda da genellikle doğru davranır. Ancak formuna gösterdiği özenin sağlığını bozmaması için sık ve az yiyerek aç kalmamalıdır.
TERAZİ BURCU
Kalabalık ve neşeli sofralarda yemek yemeyi seven Teraziler, istediklerinde rahatlıkla diyet yapabilirler. Ama tek bir şartla: Diyet listelerindeki yemeklerin lezzetsiz olmaması gerekir. Damak zevklerine baharatlı yiyecekler, soğan, sarımsak ve sütlü tatlılar hitap eder.
AKREP BURCU
Akrep'lerin bol bol su içmeleri ve salam, sucuk , turşu gibi tuzlu yiyeceklerden uzak durmaları gerekir. Özellikle yeşil yapraklı yiyecekler onların ihtiyaçlarını karşılayacak ve daha kolay kilo vermelerini sağlayacaktır.
YAY BURCU
Sabırsız Yay burcu için aslında beslenme konusunu günlük hayatında çok önemli değildir. Ofiste öğle yemeğini bir tosta geçirip akşam arkadaşlarıyla ziyafet sofrasına oturabilir. Bunun için beslenmesinde dikkat etmesi gereken en önemli şey dengedir.
OĞLAK BURCU

Genellikle kilolu olmayan oğlakları zeytinyağlı ve ekşili yemekler mutlu eder. Strese karşı zayıf olan sindirim sistemleri açısından bu yiyeceklerle rahatlamaları gerekir. Ayrıca öğün aralarında aç kalma alışkanlıklarını terk etmeleri gerekir.
KOVA BURCU
Tatlı düşkünü olan Kova burcu ya çok kuralcı beslenir ya da tıpkı bir çocuğun yaptığı tercihleri yapar. Bir arkadaşıyla birlikte yaptığı diyetler her zaman daha başarılı olur.
BALIK BURCU
Su grubundan olan diğer burçlar gibi Balık burcu da selülite ve su toplamaya müsaittir. Bunun için bol bol bitki çayı içmeleri gerekir. Ayrıca duygusal yapıları dolayısıyla stres beslenme düzenlerini çok kolay etkiler.

22 Ekim 2007 Pazartesi

Hayatınızı Kurtaracak 16 İpucu

Londra'daki King College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatımızı kurtaracak tam 16 ipucu verdiğini ortaya koydu.

Sağlıklı yaşam konusunda birçok araştırmaya imzasını atan; Londra'daki King College Hastanesi Gerontoloji (yaşlanma bilimi) Enstitüsü'nde araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Wale, "Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz " diyor ve ekliyor: "Vücudunuz; siz fark etmeden sağlığınızla ilgili en önemli ipuçlarını veriyor. "Prof. Wale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar vücuttaki her şey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne kadar sağlıklı olduğumuzu anlamak mümkün. Wale'nin "İşte hayatınızı kurtaracak 16 ipucu" dediği test şöyle:

1. Tırnaklar : Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif mavilik yada; morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorunlarıyla karşı karşıya olduğunuzu gösterebilir.


2. Nefeslerinizi sayın : Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı ciğerlere sahipsiniz demek... Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.

3. Gözler : Aynada gözlerinizden birine bakın. İris'in etrafında beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.

4. Avuç içinize bakın : Avuç içlerinize dikkatle bakın. Eğer kırmızı ve lekelilerse karaciğerinizde sorun var demek.

5. Hafıza kontrolü : Bir tepsinin üstüne rasgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye bakın. Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer'le karşılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.

6. Kas kontrolü : Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa,kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.

7. Görünüş : Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün. Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınızın iyi olduğu anlamına geliyor.

8. Tiroit misiniz? : Kollarınızı yere paralel olarak tam karşınızda birşeye uzanıyormuş gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok.

9. Düz yürümek : Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir.

10. Doğum kilonuz : Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız kalp sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

11. Beliniz kalın mı? : Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz daha fazla.

12. Tuvalet sıklığı : Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından biri sık sık tuvalete gitmektir.

13. Nabız kontrolü : Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yaşayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70'in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.

14. Dişlerinizi fırçalayın : Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.

15. Parmak uzunluğu : İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazla.

16. Ayak bilekleri : Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Dr. Ahmet Cetinbudaklar

21 Ekim 2007 Pazar

Meyveleri kabuklarıyla tüketin

Elma, armut, incir gibi kabuklu meyvelerin, güneşten sağladıkları renk maddelerindeki vitamin değerleri dolayısıyla kabuklarıyla tüketilmesi öneriliyor.

Elma, armut, incir gibi kabuklu meyvelerin, güneşten sağladıkları renk maddelerindeki vitamin değerleri dolayısıyla kabuklarıyla tüketilmesi öneriliyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Arsan Bilişli, meyvelerin renk maddelerinin oluşması için güneş ışığı görmesi gerektiğini, bu şekilde vitamin C ve glikozun oluştuğunu söyledi.

Bilişli, meyvelerdeki renk maddelerinin tümünün, antikanserojen olduğu için kabuğuyla tüketilmesinin önemli olduğunu vurguladı:

"Kabukları, meyvelerin doğal koruyucu unsurudur. Organik asitleryönünden çok zengindirler. Ancak, meyveler ne kadar yıkanırsa yıkansın zirai ilaç kalıntısı olabilir. Bu nedenle gıda güvenliği açısından kabuğunu soymak zorunda kalıyoruz. Elma, armut, incir gibi meyveler, güneşten sağladıkları renk maddelerindeki vitamin değerleri dolayısıyla kabuklarıyla tüketilmelidir."cnntürk
http://www.habertek.net/article.php?category_id=46&article_id=5826

20 Ekim 2007 Cumartesi

SU VE BESİNLERLE BULAŞAN HASTALIKLAR

Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafik yapı ve mevsime ait özellikler nedeniyle enfeksiyon hastalıkları çeşitli dağılımlar göstermektedir. Havaların ısınmasıyla birlikte sularla ve besinlerle bulaşan hastalık etkenleri yaygın olarak görülmekte, önlem alınmadığı taktirde toplumda nadir görülen hastalıklar bir anda salgın boyutlarına ulaşabilmektedir.

Su ve besinlerle bulaşan hastalıklarda etken genellikle ağız yoluyla alınır, sindirim yoluna yerleşir ve enfeksiyona yol açar. Etken, su ve besinlerle genellikle hasta kişilerin dışkı veya idrarlarından bulaşmaktadır. En sık karşılaşılan belirtiler karın ağrısı, ishal ve kusmadır.


İshalli hastalıkların sayısını arttıran özellikler:
- Hava sıcaklığının yüksek olduğu mevsimler

- Kentlerin gecekondu bölgeleri
- Kirli akarsu, göl ve yüzeysel suların çevresindeki yerleşim bölgeleri
- Anne sütü ile beslenmeyen çocuklar
- Düşük doğum ağırlığı ile doğan bebekler
- Biberon ile beslenen çocuklar
- Beslenme yetersizliği olan çocuklar
- İmmün yetmezliği olanlar
- Aşılama hizmetinin yeterli verilmediği toplumlar
- Sağlıklı su temin edilemeyen yerler
- Tuvalet, mutfak, banyo koşulları iyi olmayan hanelerde yaşayanlar
- Küçük ve büyükbaş hayvan ile tavuk beslenen evlerde yaşayanlar
- Karasineklerin yoğun olduğu bölgeler
- Sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamayan bölgeler

Su ve besinlerle bulaşan hastalıklardan korunmanın temel kuralları:
- Eller bol su ve sabunla yıkanmalıdır.Sadece etkin el yıkama ile pek çok enfeksiyon hastalığından korunmak mümkündür.Ellerin her tarafı,parmak aralıkları,tırnak içleri ovalanarak yıkanmalıdır.
- Sağlıklı ve yeterli su temin edilmelidir. Temiz olduğundan emin olunmayan sular kaynatılarak kullanılmalıdır.
- İnsan atıklarının uygun şekilde uzaklaştırılması gerekir. Ayrıca tuvalet kağıdı kullanıldığında parmakların kontamine olmamasına dikkat edilmelidir. Tuvaletten çıktıktan sonra eller mutlaka su ve sabunla iyice yıkanmalıdır.
- Karasineklerle mücadele için evde çöpler kapalı kovalarda biriktirilmelidir.
- Bebekler anne sütü ile beslenmelidir. Bebek bakımında hijyenik kurallara uyulmalı,eller sık sık yıkanmalıdır.
- Tüm sebze ve meyveler akan su altında bol ve temiz su ile yıkandıktan sonra yenilmelidir. Bu yiyecekler çamurlu ise su dolu bir kapta 5-10 dakika bekletilmeli, bu işlem birkaç kez tekrarlanmalı ve sonra çeşme altında bol suda yıkanmalıdır.
- Pişirilerek yenen yiyecekler güvenli bir şekilde hazırlanmalı ve buzdolabında uygun sıcaklık ve sürede saklanmalıdır.
- Açıkta satılan gıda maddeleri kesinlikle alınmamalı ve tüketilmemelidir.
- Gıda maddelerinin etiketlerinde Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nın üretim izni, üretim ve son kullanma tarihlerinin bulunmasına dikkat edilmelidir.
- Kabuklu deniz ürünleri temiz yerlerden temin edilmelidir.
- Kişide karın ağrısı, ishal ve kusma belirtileri ortaya çıkarsa hekime başvurmalıdır. Kişiler hasta oldukları dönemde bulaştırıcı olduklarından kişisel korunma yöntemlerine özen göstermelidirler

Varis sıcak sever(!)

Sıcaklarla birlikte damarlar genişlediği için varis şikayetleri artar. Güneşte fazla kalmayın, soğuk suyla masaj yapın...

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kürşat Bozkurt, sıcaklarla birlikte varis şikayetlerinin arttığına işaret ederek, önerilerde bulundu.

Prof. Dr. Bozkurt, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de 5 milyon varis hastası bulunduğunu belirterek, varisin kadınlarda erkeklerden daha sık görüldüğünü kaydetti. Yaşla birlikte varis görülme olasılığının arttığına işaret eden Bozkurt, sürekli masa başında ve ayakta çalışanların risk altında bulunduğunu bildirdi. Bozkurt, "Sıcaklarla birlikte damarlar genişlediği için varis şikayetleri artar. Yani varis sıcak sever. Bu nedenle güneşte fazla kalmayın, sauna ve SPA merkezlerinden uzak durun. Uzun süre sabit oturmaktan kaçının. Sabah ve akşam duşta soğuk suyla varisli bölgeye masaj yapın" dedi.


Bunun yanı sıra varislere karşı alınabilecek önlemler hakkında da bilgi veren Kürşat Bozkurt, "Kilonuzu kontrol altında tutun, düzenli egzersiz yapın, uzun süre sabit pozisyonda kalmayın. Koruyucu varis çorabı kullanın, her fırsatta bacağınızı yüksekte tutun ve çok yüksek topuklu ayakkabılardan kaçının" tavsiyelerinde bulundu

İYOT YETERSİZLİĞİ HASTALIKLARININ ÖNLENMESİ VE TUZUN İYOTLANMASI PROGRAMI

İyot, insan vücudunda çok az bulunan, normal büyüme ve gelişme için gerekli temel maddelerden biridir. İyot tiroid hormonlarının sentezi için insanlarda gerekli temel bir öğedir.

İyot eksikliği önlenebilir zeka geriliğinin en önde gelen nedenlerinden birisidir.Kişiyi anne karnından başlayarak tüm yaşamı boyunca olumsuz olarak etkileyen bir hastalıklar bütünüdür.

İyot yetersizliğinin en olumsuz ve yıkıcı etkilerinin gözlendiği risk grupları, doğurganlık çağındaki kadınlar, gebeler, bebekler ve çocuklardır.Bebek ve çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği , zeka düzeyinin akranlarına göre en az 13.5 puan daha düşük olması , öğrenme yeteneği ve okul başarısında azalma , gebelerde düşük ve ölü doğum riskinde artma ve her yaşta guatr iyot yetersizliğinin oluşturduğu önemli sağlık problemlerinden sadece birkaçıdır.

Sağlık Bakanlığı 1994 yılında İyot Yetersizliği Hastalıkları ve Tuzun İyotlanması Programını başlatmıştır.1998 yılında Türk Gıda Kodeksinde sofra tuzlarının iyotlu olarak üretilmesi yasal zorunluluk haline getirilmiştir.

Ülkemizde toprak erozyonu, sel baskınları gibi nedenlerle su ve toprakta iyot yeterince bulunmamaktadır. Dolayısıyla da bu topraklarda yetişen besinlerden de vücudun ihtiyacı olan iyot yeteri kadar alınamamaktadır. İYOT Yetersizliği Hastalıkları ülkemiz için önemli bir halk sağlığı sorunu olarak devam etmektedir.
İyot Yetersizliği Hastalıklarından korunmak için, sofranızda iyotlu tuz kullanın ve Satın aldığınız iyotlu tuzun İYOT içeriğinin korunması için:
-Koyu renkli ve kapaklı kavanozlarda koruyunuz.
-Serin ve kuru yerde saklayınız.
-Güneş ışığından uzak tutunuz. -Eğer tuzunuzu kendi torbasında saklayacaksanız naylon torbanın ağzını mutlaka kapalı tutunuz.
http://www.isparta.saglik.gov.tr

YAPAY TADLANDIRICILAR

Günümüzde ABD'de onaylanan 3 çeşit enerji içermeyen yapay tatlandırıcı vardır. Diğer tatlandırıcılar üzerindeki araştırmalar ise halen sürüyor

Vücudumuzun başlıca enerji kaynağını oluşturan karbonhidratlar sınıfında yer alan şeker vazgeçemediğimiz tatlardan biridir. Şeker ve şekerli gıdaları aşırı miktarda tüketmek ise bu besinlerin yüksek enerji değerleri nedeniyle obezitenin en önemli nedenlerinden biridir. Ayrıca obeziteyi takip eden şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp - damar hastalıkları da unutulmamalıdır. Diş çürüklerinin de altında yatan en önemli neden şüphesiz şekerli besinlerin çok tüketilmesidir.

Özellikle obezite ve şeker hastalığı gibi durumlarda şeker tüketimi sınırlandırılmakta, şekerin yerine kalorisi düşük veya olmayan bazı yapay tatlandırıcılar kullanılmaktadır. Enerji vermeyen bu tatlandırıcılar aynı zamanda besleyici değeri olmayan, çok düşük kalorili veya alternatif tatlandırıcılar olarak da bilinmektedir.

Tatlandırıcılar tek başına veya besinlerin içinde kullanılmaya başlanmadan önce Besin ve İlaç Örgütü (FDA) tarafından yoğun olarak test edilmektedir. Her şeyden önce iyi bir tatlandırıcı nasıl olmalı derseniz, şeker gibi ağızda tatlı tat bırakmalı, herhangi bir şekilde ağızda acı - metalik tat bırakmamalıdır. Kolay çözünmeli ve çözündükten sonra renksiz, kokusuz, ısıya dayanıklı, kalorisi düşük olmalıdır. Tatlandırıcılar iki gruba ayrılmaktadır.

1 Enerji içerenler Fruktoz, Sorbitol, Mannitol, Ksilitol


2 Enerji içermeyenler Aspartam, Asesülfam-K, Sakarin, Siklamat

Günümüzde ABD'de onaylanan 3 çeşit enerji içermeyen yapay tatlandırıcı vardır. Bunlar aspartam, sakarin ve asesülfam K'dır. Diğerleri hakkındaki araştırmalar ise beklenmektedir. FDA tarafından onaylanan sukralaz, alitama ve siklamat için ise araştırmalar mevcuttur.
Hangileri ölçülü alınmalı? Sorbitol günlük alım miktarı 30 gramı geçtiğinde hazımsızlığa ve ishale yol açabilir. Ağızda metalik ve acı bir tat bırakan sakkarin 19 yy sonlarında 'toluen'den sentezlenmiştir. FDA, 1977'de yüksek dozda sakarin alımının hayvanlarda üriner sistem tümörlerine neden olduğu ortaya çıkınca insanlarda sakarin kullanımının kanser ile ilişkisi olabileceği riski nedeniyle kullanımı yasaklamıştır. Fakat daha sonraları Amerikan Tıp Konseyi, kısıtlı kullanımın (2,5 mg / kg / gün) sağlık üzerine güvenli olabileceğini bildirmiştir. Yine araştırmalarda sakarinin zararsız olmadığı, epitel dokuda yapısal değişikliklere neden olabileceği bulunmuştur. Aşırı siklamat alımı diareye neden olmaktadır.


BUNLARI UNUTMAYIN!
Yapay tatlandırıcılar gebe ve emziklilik döneminde önlem olarak önerilmemektedir. Küçük çocukların beslenmelerinde kullanılmamalıdır. Dengeli ve yeterli beslenen iki yaşından büyük çocukların beslenmelerinde ise bu tatlandırıcıları içeren besinler belirli miktarlarda kullanılabilir. Aspartam içeren tatlandırıcıları fenilketonüri hastaları kullanmamalı. Bir tatlandırıcıyı yeni kullanmaya başlıyorsanız denemeye az miktarlarla başlanması daha sağlıklı olacaktır. Günde 25 adedi asla geçmemelidir. Tablet yapay tatlandırıcılar, yüksek ısıda acı tat meydana getirdiğinden ateşten indirdikten sonra besine eklenmesi ise daha doğru olacaktır.

TAYLAN KÜMELİ / bir kibrit kutusu lezzet

POLİOMYELİT VİRÜSÜ

Çocuk felci, poliomyelit poliomyelitis veya polio isimleri ile bilinen hastalık, poliovirus adı verilen bir virüs tarafından meydana getirilir ve sinirler ve kaslar da dahil olmak üzere tüm vücudu etkileyebilir.

Şiddetli hastalık durumunda sürekli felç veya ölüm meydana gelebilir. Polio bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık etkeni virüsün bulaşması hastalıklı kişiye doğrudan temasla, hastanın ağız ve burnundan çıkan sıvılarla veya hastalıklı kişinin virüs içeren dışkısı ile temasla olabilir.


Virüs ağız veya burun yolu ile sağlam kişinin vücuduna girer, boğazda veya sindirim sisteminde yerleşerek çoğalır ve kan ve lenf damarları aracılığı ile vücuda yayılır. Hastalığın kuluçka süresi ortalama 7-14 gündür 5-35 gün arası.

Riskli Durumlar
- polio aşısının yapılmaması
- polio salgını olan bölgeye yolculuk yapmak
- hamilelik
- çok yaşlı veya bebek olmak
- ağız, burun veya boğazda yaralanma meydana gelmesi diş tedavisi, bademciklerin alınması
- virüsü aldıktan sonra bağışıklık sistemimizi bozacak anormal bir stres meydana gelmesi duygusal veya fiziksel
Çocuk felci dünya çapında görülen bir hastalıktır. Ancak aşılamaya yeterli özen gösteren ülkelerde nadiren gözlenir. Yaz ve sonbahar aylarında daha sık gözlenir. Kızlarda daha sık gibi görülmekle birlikte felçler erkek çocuklarda daha sık gözlenir. Salgınlar aşılamanın yapılmadığı bölgelerde gözlenir. 1840 ile 1950 li yıllar arasında poliomyelit dünya çapında salgınlara neden olmakta idi.


Korunma
Polio aşısı, yapıldığı insanların hemen hepsini hastalıktan korumaktadır. Koruma oranı 90 ın üzerindedir.
Ülkemizde bebeklerde 2, 3, 4 üncü aylarla 16-24 ay arasında ve ilkokul 1.inci sınıfta yani toplam 5 defa oral polio aşısı yapımaktadır Aşı Takvimine bakınız.


Belirtiler
Polio mikrobu alındıktan sonra gelişebilecek hastalıklar 3 temel grupta incelenebilir: polio belirtileri oluşmayan hastalık, felce neden olmayan hastalık ve felç gelişen hastalık. Hastaların 95 inde polio belirtileri gelişmeyen hastalık meydana gelir ve fark edilmeden atlatılır. Diğer iki grupta merkezi sinir sistemini etkilenir. Polio belirtileri gelişmeyen hastalık atlatıldıktan sonra diğer grup hastalıklar ortaya çıkabilir.


1 Polio belirtileri oluşmayan hastalık:
- aşağıdaki belirti olmayabilir veya belirtiler 72 saat ve altında ortadan kaybolur.
- hafif ateş
- başağrısı
- genel bir rahatsızlık hissi
- boğazda yanma
- boğazda kızarıklık
- kusma


2 Felce Neden Olmayan Polio
- aşağıdaki şikayetler 1-2 hafta sürebilir
- orta dereceli ateş
- başağrısı
- boyun sertliği ense sertliği
- kusma
- ishal
- aşırı yorgunluk, halsizlik
- huzursuzluk
- sırt, kol, bacak, boyun ve karında ağrı ve sertleşme
- herhangi bir bölgede kas spzmları ve hassasiyet
- ense ağrısı boyun ağrısı
- ciltte kızarıklıklar


3 Felç Gelişen Polio
- diğer belirtilerden 5-7 gün önce ateş görülür
- başağrısı
- sırt ve ense sertliği
- kas zayıflığı simetrik değildir gelişir ve felce doğru ilerler
- felç, omuriliğin tutulduğu yere göre değişiklik gösterir.
- bazı bölgelerde dokunma hissinde değişiklik
- dokunmakla bazı yerler ağrır/acır
- idrar yapma zorluğu
- kabızlık
- karında şişlik hissi
- yutma zorluğu
- kas ağrıları
- özellikle sırt ve boyunda kas spzmları ve kasılmaları
- ağızdan salya sıvı gelmesi
- solunum güçlüğü
- duygusal kontrol güçleşir
- Babinski refleksi pozitif hale geçer


Testler
Muayene ile beyin zarlarının etkilendiğine dair bulgular saptanabilir.
Boğaz çalkantı sularında, dışkıda ve beyin omurilik sıvısında BOS yapılacak analizlerle virüsün varlığı saptanabilir. BOS analizi normal olabilir veya basıncında, protein ve beyaz küre miktarında hafif artış saptanabilir.


Tedavi
Enfeksiyon geçirilirken, tedavinin amacı şikayetleri kontrol altında tutabilmektir.
Şiddetli hastalarda özel uygulamalar gerekebilir solunum desteği gibi.
Şikayetlere ve şikayetlerin şiddetine göre tedavi yöntemi değişir, ancak amaç şikayetleirn giderilmesidir.
Aktivite sadece kas zayıflığı döneminde ve geçici olarak kısıtlanır. Kas ağrıları için ısı uygulanabilir. Kasların güçlendirilmesi amacı ile destek uygulamaları ve tedaviler denenebilir.


Sonuç
Beyin ve omuriliğin tutulmadığı durumlarda hastalıın tamamen düzelme olasılığı 90 ın üzerindedir.
Beyin veya omuriliğin tutulması acil bir durumdur ve felç veya ölümle sonuçlanabilir. Ölümler genelde solunum güçlüğünden meydana gelir.
Felç, ölümden daha sık olarak gözlenir.
Polio sonucunda, akciğer ödemi, şok, felç, aspirasyon pnömonisi yutmaya bağlı gelişen zatüre, hipertansiyon, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları, paralitik ileus barsak hareketlerinin ortadan kalkması, kalp kası iltihabı myokardit gelişebilir
Kaynak :
http://www.hekimce.com/konu.php?konu=190

19 Ekim 2007 Cuma

KANSERİN EN ÇOK SEVDİĞİ YİYECEK

Kanserin hücrenin yanlış beslenmesinden ortaya çıktığını biliyor muydunuz? Üstelik bunu da en çok sevdiği yiyeceği bol bol tüketerek kendimiz yapıyoruz.
Nasıl mı?
Kanser en çok neyi sever?
Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir. 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel ödülü kazandırmıştır.


Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz - anaerobik-hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar;
Kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.


Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur. Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha fazladır.


Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:
Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır.Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa... Proteinlerden şeker Bu ziyan sendromuna kaşeksi denir.
Kaşeksi vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) 'glükoneogenez (yeniden glükoz yapımı)' işlemiyle, şeker elde etmesidir.

Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?

Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür.

Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü şeker kanseri beslemektedir.

Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır.

Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri,beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!!!!

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri 'Laetrile'dir. Kaşeksili hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.

Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir 'akıllı bomba' üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.

Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir.

Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin! Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu,yapılan araştırmalarla kanıtlandı.

Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine 'Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır.' ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
( Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok).
Prof. Dr. Ahmet Aydın:
Şekerli gıdalar nasıl kansere neden olur? Aslında Nobel Tıp Odülünü alan Alman Otto Warburg yıllar önce (1931) kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizmasının olduğunu (oksjenli metabolizma yerine oksijensiz metabolizma) ve şekerin kanserli hücreleri beslediğini göstermiştir (1)

Aşırı şekerli gıdalar yemek insülin direncine yani hiperinsülinizme yol açar. Hiperinsülinizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF) bağlayıcı protein-1 ve -2 (IGFBP-1 ve IGFBP-2) sentezini azaltarak serbest IGF-1 düzeyini artırır. Serbest IGF-1 hemen hemen bütün dokular için potent bir mitojeniktir.

Yani hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden olur (2-4). Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı? İngiltere'de 1815 de 5 kg civarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970de 50 kg'ın üzerine çıkmıştır (5). 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litredaha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.*
Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.
Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;

Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.

Bol taze sebze ve meyve yiyin
Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin. Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin
Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)
Streslerden uzak durun
İyi uyuyun.
Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durum.
D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
Yeteri derecede egzersiz yapın
Alkol kullanmayın
İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen ihtiva eder.
Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı

Kaynak: International Wellness Directory